Ergün Aydoğan
Kime, niye oy verilmeli
Tarihi seçime çok az bir süre kala meydanlar eskiye göre beklenenin aksine sakin geçiyor. Erdoğan miting yapmama kararını kamuoyu araştırmalarına göre Kılıçdaroğlu’nun gerisinde kalınca tekrar yapma kararı aldı. Bu defa rahatsızlığı canlı yayında nüksedince birkaç günlük tedaviden sonra yine meydanlarda. Meydanları Millet İttifakı’nın en çalışkan neferi olacağını söyleyen Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu heyecanlandırıyor.
Gelelim can alıcı soruya, seçimden çok referandum olduğu söylenen bu tarihi seçimde neye göre, kime oy verilmeli. Öncelikle bu seçimde her ne kadar 21 yıllık iktidarın yaptıkları ve yapamadıkları üzerinden bir karar verilecekse olsa bile, 16 yıllık süreç oylandı ve her defasında iktidar halktan onay aldı. O halde şimdi oylanacak olan mucize yaratacak diyerek getirilen son 5 yıllık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemidir. Yani bu sistemle var olan sorunlara çözüm üretilmiş, 5 yıl öncesine göre her şey daha iyiye gitmişse tekrar onay verilmeli yok sorunlar daha da artmışsa, sistem denetimsiz-kontrolsüz tek adam yönetimi halini almışsa o zaman yeter denilerek yeni bir başlangıç yapılmalı.
O halde çok detaya bakmadan bir makale sınırlarını da çok aşmadan çok öne çıkanlara bakalım.
Biz yine de genel bir değerlendirme yapmaya çalışalım. İktidar ilk döneminde kendisinden önceki koalisyonun ekonomi programını aynen uygulayarak ekonomide olumlu gelişmeler sağladı, ‘düşük kur, yüksek faiz politikasıyla’ dünyadaki bol likiditenin de ülkeye akmasıyla bir refah dönemi yaşandı. Kişi başı milli gelir 10 bin doların üzerine çıktı. Bunun hep böyle gideceği sanılarak har vurulup harman savruldu. Tasarruf göz ardı edildi, sürekli tüketim pompalandı. O arada dikili ağaçları yok denilen dönemlerden kalan varlıklar özelleştirme yoluyla yaklaşık 70 milyar dolar karşılığında satıldı. Daha çok inşaata ağırlık verilerek ülke şantiyeye döndü, bir ara yapılan inşaatlar satılmaz hale gelip stok oluşunca kamu bankalarının düzenlediği kampanyalarla satışlar desteklendi. Yetmedi önce 250 bin sonra 400 bin dolarlık mülk alan yabancılara vatandaşlık verildi. 21 Eylül 2021’de bir anda ‘faiz sebep enflasyon sonuç’ iddiasıyla yeni ekonomi politikasına geçilme kararıyla dolar patladı, önce düşen piyasa faizleri şimdi yeniden patladı.
Ve gelinen noktada konut fiyatları aldı başını gitti, buna paralel kira fiyatları da uçtu. Serbest piyasa ekonomisinden sopalı piyasa ekonomisine geçildi kiralara yüzde 25 sınırı getirildi. Ev sahibi kiracı kavgalarına yol açıldı. Artık orta gelir gurubundaki insanların ev alma imkanı kalmadığı gibi, bırakınız ev alabilmeyi hayallerini bile süsleyemez hale geldi.
Sadece o da değil, tek haneye düşen enflasyon üç haneli rakamları buldu. Kendi kendisine yeten ülke olmakla övünen ülkede tarımsal ve hayvansal ürünlere erişim neredeyse imkansız hale geldi. İş her yıl soğan deposuna, marketlere, pazarcılara, kasaplara baskın yapma noktasına geldi. Et, süt, peynirden sonra soğan, sarımsak bile lüks ürün grubuna girdi. Yıllardır sürekli değişen tarım ve hayvancılık politikaları veya politikasızlığıyla ve sürekli değişen destek uygulamalarıyla hiçbir şey düzeltilemiyor her defasında tarımsal hayvansal ürünler ithal edilmek zorunda kalınıyorsa burada bir yanlışlık yok mudur? Dövizde olduğu gibi, temel tüketim ürün fiyatları seçime kadar baskılanıyor; seçimden sonra fiyatların, piyasanın ne olacağını kestirebilmek mümkün değil.
Peki bunca yıl iktidarda olanın vaadi ne diye baktığımızda konut ve kiraya kalıcı bir çözüm yok. Baskıyla tutulan döviz ve faizin ne olacağı belirsiz kendi patlattıkları enflasyonu tek haneye indirmek, 21 yıldır düşüremedikleri işsizliği düşürmek, sopalı piyasa ekonomisiyle çözüm vaatleri!
Devlet okullarını niteliksiz hale getirip, eğitimi paralı hale getirerek eğitimde fırsat eşitsizliği yaratmak. Apartman üniversitelerle uluslararası eğitim ortalamasının çok altında bir eğitim kalitesiyle üniversiteli işsizler ordusu yaratarak gençleri ülkeden kaçış zemini oluşturmak.
21 yılda depreme dayanıklı konutlar inşa etmeyi akıl edemeyip bugün İstanbul’da 1 buçuk milyon riskli konutun olduğunu söyleyerek bunun milli güvenlik sorunu oluşturduğunu söylemek. Öyleyse bugüne kadar aklınız neredeydi, niye yapmadınız sorusunu sormak hakkımız değil mi?
Önce FETÖ’yle yol arkadaşlığıyla sözde vesayet sistemini kaldırma adı altında ülkeyi darbeye maruz bırakmak, eli kanlı terör örgütüyle ‘açılım, çözüm süreci’ adı altında meşruiyet sağlayarak, mektuplarını meydanlarda okutarak politik figür haline getirmek, sonra da kendileri dışında herkesi FETÖ’cü ve PKK’lı olmakla suçlamak.
Yasamayı baypas ederek, bütün gücü yürütmede toplamak, devleti parti devleti haline getirerek kamu görevlilerini parti görevlisi gibi görmek. Ve tabi ki 21 yıl sonra mülakatı kaldıracağız demek. Bırakınız Adalet, İçişleri, Ulaştırma Bakanlarının istifa ederek, tarafsız bakanlarla seçime gitmeyi artık bakanlıklar seçim bürosu gibi kullanılır hale getirerek seçim güvenliğini riske sokmak.
Örnekler sayfalar dolusu uzatılabilir ama bu tutarsızlıklar, gelgitler, yanlışların sürekli tekrarı bundan sonra da devam edeceğinin çok açık bir göstergesidir. O halde yaptıkları ortada, yapacakları belli, seçim güvenliğinin bile kaygıya dönüştüğü bugün aynı yönetim anlayışıyla 5 yıl sonra normal seçim olma ihtimalinin olmama olasılığı ortadaysa buna dur denmesi gerekmez mi, denmediğinde olabilecekleri ciddi olarak düşünmek lazım.
Tarihi seçimin, tarihi sorumluluğu var. Ya ülke olarak yeni bir başlangıçla toplumsal uzlaşı ve birlikte yaşamın şartları oluşturulacak ya da sürekli olarak kendisi dışında kalanları yok sayan, ötekileştiren, kutuplaştıran; inanç, etnisite, yaşam biçimi, düşünce anlayışı üzerinden yok sayılmaya devam edilecek.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.