
Ergün Aydoğan
Butlan mı, kayyım mı?
İkisi de değil…
Türkiye’nin başka hiçbir meselesi yokmuş gibi aylardır tartışılan tek konu CHP kurultayı ile ilgili açılan dava. Kamuoyunun genel kanaati davanın siyasi, verilecek kararında ‘mutlak butlan’ veya ‘kayyım’ olacağı, iktidar ve Kılıçdaroğlu cenahının beklediği gibi ‘mutlak butlan’ yani ‘yok hükmünde’ kabul edilip kurultay iradesinin yok sayılarak Özgür Özel’in genel başkanlığının son bulacağı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun tekrar CHP’nin başına geleceği yönünde bir beklenti oluşturuldu.
Neden koskoca Cumhuriyet Halk Partisi ‘ölümle, sıtma’ arası denilebilecek ‘Butlan’ ve ‘kayyım’ arasında bir tercihe zorlanıyor. Çünkü araçsallaştırılan yargı eliyle siyaset dizayn edilmek, istenmeyen rakipler tasfiye edilerek istenen rakip belirlenmek isteniyor.
Belgelenemeyen ve kanıtlanamayan iddialar ve dava ile ilgili çok şey yazıldı ve söylendi esas olarak işin siyasi tarafı. Eğer 30 Haziran veya bir sonraki tarihte hukuki değil de siyasi bir kararla kurultayın iradesi yok sayılarak siyasi sonuçlar doğuracak bir karar çıkarsa bundan böyle hiçbir siyasi partinin güvencesi kalmaz; iktidarın kontrolündeki yargı eliyle partiler istendiği anda el değiştirebilir.
KAYYIMA MI KALSIN…
Siyaset 30 Haziran’daki kurultayın iptal davasına kilitlendi. Kemal Kılıçdaroğlu 12 Haziran’da Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret etti, ziyaret sonrası herhangi bir açıklama yapmadı. Daha önceki çekimser tavırlarının aksine kendisini ziyaret eden ABB Başkanı Mansur Yavaş, Mersin BB Başkanı Vahap Seçer ve PM üyesi Engin Özkoç’un ziyaretinden sonra mahkemenin vereceği kararı kabul edeceği yönünde aktif tavır aldı. Basında yer alan haberlere göre Kılıçdaroğlu ‘’Mahkeme kararını ‘tanımıyorum’ demenin hukuki olarak bir karşılığı yok. Görevi kabul etmezsem o zaman kayyım riski var. Umarım böyle bir karar çıkmaz’’ dedi.
Kılıçdaroğlu kurultaydan hemen sonra evinin mutfağından çektiği videoda olduğu gibi ‘’kurultayda herhangi bir şaibe yoktur, tertemiz bir kurultaydır’’ demediği sürece; mahkemenin vereceği göreve hazırım demektir. Ekrem İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’nun kendisini ziyaretinde ‘’sizin önerinizle divan başkanlığını yaptığım kurultay tertemiz bir kurultay değil miydi?’’ diyerek bunu kamuoyun yeniden açıklamasını beklediğini iletti ama o açıklamayı yapmadı.
Kayyım gelse daha mı iyi olur? Kayyıma sebep olsam bu kez bana ’13 yıl partiyi yönettin şimdi de buna izin verdin’ diye tepki gösterirler. Sözleriyle mahkeme yoluyla görevi kabul edeceğinin mesajını veriyor. Oysa partinin mahkemelerde tartışılmasına neden zemin hazırladığı, mahkeme kararıyla neden görev kabul ettiği yönünde gösterilecek sert tepkileri görmezden geliyor.
Kemal Kılıçdaroğlu ‘’partinin barışması, bütünleşmesi lazım, zaman ayrılık zamanı değil’’ diyerek ayrışmayı çağrıştıran mesajlar veriyor. ‘’CHP vesayeti kaldırmaz. CHP Atatürk’ün partisidir ve devleti kuran partidir. Bugüne kadar hiçbir CHP Genel Başkanı vesayeti kabul etmez. Özgür Bey’i görevi devrederken uyardım ama şu anda karar almakta zorlanıyor.’’
Sözleri ne anlama gelmektedir? Özgür Özel kimin vesayeti altındadır. Karar almakta zorlanıyor, ne demektir. Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri Erdoğan’ın ‘’yol arkadaşlarını bırak gel, etkin pişmanlıktan yararlan’’ sözleriyle aynı adresi göstermektedir. Kılıçdaroğlu bununla da yetinmiyor ‘’ben olsam bu kadar miting yapmam. Ekrem İmamoğlu sadece bir belediye başkanıdır’’ sözleri de tam iktidarın duymak istediği sözlerdir.
Çünkü iktidar Özgür Özel’in proaktif siyasetinden, Ekrem İmamoğlu ve belediye başkanlarına sahip çıkan tavrından, her Çarşamba İstanbul’un bir ilçesi ve hafta sonu bir ilde miting-eylem yapmasından ‘iktidar’ gibi oldukça rahatsız.
Bu sözler CHP üyeleri ve gönüllü sandıklarda 15,5 milyon halkın verdiği oylarla cumhurbaşkanı adaylığını da yok sayıyor, tanımıyor demektir.
Kılıçdaroğlu’nun, Ankara İl Başkanı Ümit Erkol’a ‘’İmamoğlu için miting yapılmasını doğru bulmadığını, hukuk yoluyla mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor.’’
Kılıçdaroğlu bu sözleriyle iktidarı rahatsız eden mitinglerden vazgeçilmesi gerektiğini, sanki yargı iktidarın kontrolünde değilmiş, hukuk varmış gibi hukuki yollardan mücadele edilmesini önererek, iktidarın siyasi rakipleri üzerinde sopa gibi baskı aracı olarak kullandığı siyasallaşmış yargıyı ne yazık ki meşrulaştırıyor. CHP’ye belediyeler üzerinde yapılan operasyonları, birçok belediye başkanı, yüzlerce çalışanın tutuklanmalarını ‘’bırakınız hukuk işini yapsın’’ anlayışıyla meşrulaştırıyor. Eğer öyleyse sormazlar mı e o zaman sen niye ‘hak hukuk adalet’ diye Ankara’dan İstanbul’a yürüdün. Enis Berberoğlu için aranan hukuk onlarca belediye başkanı ve yüzlerce belediye çalışanı için aranmaz mı?
İktidarın yakıcı sorunları unutturup, birinci parti CHP’yi halkın gözünde itibarsızlaştırmak için başlatılan süreç odaklı bir davadır. En kötüsü de iktidarın bunu yaparken CHP’lilerin buna katkı veren söz, davranış içine girmeleri, iktidardan görev bekler duruma düşmüş olmalarıdır.
30 Haziran’da karar çıkar mı, çıkmayabilir! Bir süre daha tartışılması iktidarın işine geldiğine göre bir süre daha kamuoyunun tartışması için ertelenme ihtimali yüksektir…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.