Dr. Girayalp Karakuş
Sol ve İslamcı Basında Kürtler
Kürt meselesinin etno-politik bir sorun olduğunu söyleyebiliriz. Etno-politik sorunlar pek çok ülkede vardır. İspanya, İngiltere, İrlanda vs. Siyasiler etno-politik sorunları çözebilmek için oldukça fazla mesai harcamaktadır. Kürt meselesi aslında çok boyutlu bir sorundur ve çözümü JİTEM tarzı yapılanmalarla halledilmesi imkânsızdır. Devlet soft power (sert güç) kullanarak ve Kürt kimliğini yıllarca inkâr ederek sorunu çözmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır. Kürt meselesinin menfi sosyal boyutları da vardır. PKK tarzı yapılanmalar ve devletin sert güç kullanması yüzyıllardır birlikte yaşayan iki etnik unsurun (Türk-Kürt) birlikte yaşama algısına zarar vermektedir. Ayrıca Kürt meselesinin sorun hâline gelmesi hukuksuzluğun artmasına sebep olmaktadır. Ancak sorunun halledilemez hâle gelmesinde Türk-Kürt milliyetçiliğinin artış göstermesi örnek gösterilebilir. (1)
Böyle bir giriş yaptıktan sonra asıl konumuza giriş yapmamız gerekir. Sol ve İslami basının Kürt sorununu nasıl gördüğü odak noktamız olacaktır.
Kürt Hareketi Sosyalist Solun İçindeyken Ayrılıkçı/Özerkçi Değildi
1960-1980 arasındaki Kürt hareketleri önsel olarak sosyalist hareketin içerisinde yer almıştır. Bu sisteme ilk karşı çıkış 12 Mart 1971 Muhtırası ile olmuştur. O yıllarda Türk sosyalistleri ile birlikte hareket eden Kürtler baskıdan nasiplerini almıştır. Musa Anter gibi Kürt aydınları Kürtçe şiir yazdığı için statükonun hışmına uğramış hatta Ödemiş’te çıkan bir gazete bile Kürtlere veryansın etmiştir. Örneğin 13 Mart 1971 tarihli Hürriyet Gazetesi “Neden Türk Halk Kurtuluş Örgütü değil de, Türkiye Halk Kurtuluş Örgütü. Çünkü bunlar Kürt, Arap ve Çerkezlerden oluşan bir federasyon istiyorlar” diye saldırgan bir üslup kullanmıştır. Aynı dönemde Milliyet Gazetesi de Devrimci Doğu Kültür Ocaklarını hedef almış ve “Mahkemede Taşkınlık Yaptılar” diye Kürt sosyalistlerini halka şikâyet etmiştir. O dönem İşçi Partisi “Doğu Mitingleri” düzenlemiş ve Kürt sorununa ciddi anlamda eğilen ilk parti olmuştur. Şair Şemsi Belli’nin “Ankara’da anayasso/ Ellerinden öpiy Hasso/ Bize de yap bir iltimasso” dizelerini içeren kitap yankı uyandırdı. Kürt aydınları “Yön ve Barış Dünyası” gibi dergilerde düşüncelerini dile getirdiler. Ancak teşhis farklıydı. Sorun kimlik sorunu olarak değil, az gelişmişlik sorunu olarak ele alınıyordu. Öte yandan bazı Kürdologlar (Abdulhaluk Çay, M. Şerif Fırat, Orhan Türkdoğan) Kürt ve Kürtçe gibi bir şeyin olmadığını savundu. Böylece Kürt ve Kürtçe meselesi literatürden düşürüldü. (2) CHP ve İşçi Partisi’ni düşünceleriyle etkilemiş olan Türk gazeteci Doğan Avcıoğlu ise meseleye farklı bir açıdan bakmaktadır: “Resmi tez ne olursa olsun, bütün bunlar göstermektedir ki, bir Kürt meselesi vardır ve uzun yıllardır uygulanan politika, meseleye bir çözüm yolu bulmakta başarısız kalmıştır.” (4)
Sol basın genellikle Kürtlerin geri kalmışlığı üzerine vurgu yaptı ve Kürtlere demokratik talepleri verilerek sistem içinde tutmanın çarelerini aradı. Ancak 1970’lerin ortalarından itibaren Kürtlerin içerisinde ayrılıkçı eğilimler belirdi ve silahlı mücadeleye başvurdular. Kürtler sosyalist hareketin içerisindeyken ayrılıkçı/özerkçi taleplerden ziyade demokratik talepleri dile getirmişlerdir. Oysa Türk basını sorunun daha da büyümesinde etken bir faktör olmuştur.
Sosyalist sol geçmişte Kürt sorununu dile getiren ilk siyasi hareket olmuştur. Sol, bunun için bedel de ödemiştir. Ancak örgütlenmeleri kısıtlı olmuştur. Sadece “gençlik ve işçiler” içerisinde yer almışlardır. Geniş kitlelere ulaşamamışlardır. Türkiye’deki solun kaderi zaten hep böyle olmuştur. “Teorik birikimi fazla ancak kitleleri dar”.
Dönem itibariyle Milliyet ve Cumhuriyet gibi gazeteler, Kürt sorununu hiçbir zaman kabul etmedi. Olaylara karışanları eşkıya, çapulcu, gerici ve feodal olarak nitelendirdi. Nitekim feodal yapının olduğu bir realite ancak sorunun tespitinde ve pratikte yanılsamalar vardı.
Fethullah Gülen Ne Dedi: “Said-i Nursi Kürt Olduğu İçin Kendisine Alışamadım”
Türk basınında İslamcıların soruna yaklaşımı ırkçı ve düşmancaydı. İslamcılar Kürtleri milliyet olarak değil, ümmet olarak kabul ediyordu. Birleştirici unsur: “Kürtlerin muhafazakâr olmasıydı”. İslamcılar sorunun şeriat yasasına göre çözümlenmesini savundular. İslamcılar, okullar, kurslar ve medreseler açarak Kürtleri Türkleştirmeye çalıştılar. Aynı zamanda İslamcılar PKK’ya yakın partilerin oylarını kazanmaya da çalıştılar. Bir şekilde bu partilerin yerini almak istediler. İslamcılar sürekli olarak şu propagandayı yaptılar: “PKK ve Ermeniler işbirliği içindedir”. (2)
Organize Terör Örgütü lideri Fethullah Gülen bir açıklamasında “Said-i Nursi Kürt olduğu için kendisine bir türlü alışamadığını” ifade etmiştir. Bu bile İslamcıların nasıl bir fikir yapısına sahip olduğunu göstermesi bağlamında önemlidir. Benzer ırkçı kafa yapısını IBDA-C örgütü yayın organı “Akzuhur”; İran çizgisindeki “Selam” gazetesinde ve İskenderpaşa cemaati dergisi “İslam’ın” çeşitli yerlerinde ve Refah Partisi geleneğinin yayın organı “Milli Gazete”de görmek mümkündür. FETÖ’nün bir dönem yayın organı “Zaman” da da devletçi ve gizli ırkçı anlayışı görebiliriz. (2) Fethullah Gülen 27.02.1992 tarihli Zaman gazetesinde çıkan bir yazıda Başbakan Süleyman Demirel’in “Kürt realitesini kabul etmeliyiz” şeklindeki demecini eleştirmiştir.
AKP Milliyetçi Tansiyonu Yükseltip Düşürerek İktidarını Sağlamlaştırmakta
Tercüman’dan Fahir Armaoğlu ise “Kürt sorunun taviz verilerek çözülemeyeceğini” ifade ederek dönemin ruhunu yansıtmıştır. Turgut Özal’ın Kürtçe TV teklifinden dolayı linç edildiğini de eklemek gerekir. Örneğin Sabah Gazetesi 22.03.1992 tarihindeki başlığında “Özal Kürtçe TV yayını yapılsın diyerek ortalığı karıştırıp ABD’ye gitti” ifadesine yer vermiştir. Akademisyen ve köşe yazarlarımız da Kürt sorununda katı bir tutum izlemişlerdir. Örneğin Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin anayasasını hazırlayan Mümtaz Soysal: “Kürt halkı ibaresi yasaklanmalıdır” demecini vermiştir. Aynı kişi Zazaları’nda Türk olduğunu iddia etmiştir. (2)
1960-1995 arasında Sol ve İslamcı basınının Kürt sorununu farklı bir pencereden okuduğunu söyleyebiliriz. Güvenlik odaklı yaklaşım PKK’nın işine gelmiştir. Oysa teorik-pratik yanlışlar Kürtlerin sistemden uzaklaşmasına yol açmıştır. 1960’lardaki Kürt hareketi ile şimdiki arasında farklılıklar vardır. Şimdiki Kürt hareketi kimlik temelli siyaset izlemektedir. Laiklik ve emperyalizm konusunda da hassas değiller. Bir nevi nereden ne koparırsak kârdır anlayışı ile hareket ederek burjuva siyaseti yapmaktadır.
Kürt sorununu salt Türkiye sorunu olarak ele almamız gerekmektedir. AKP bu soruna kendi yöntemleri ile kah milliyetçiliği yükseltip kah düşürerek çözmeye çalışmaktadır. Türkiye’nin gericilik, emek sömürüsü, borçluluk, bağımlılık problemleri çözülemezse, Kürt sorunu çözülemeyecek. Kürt sorununun kendinde biçimde ele alınması Türkiye’yi kaosa, iç savaşa sürükleyecek, emperyalist müdahalelere maruz bırakacak. AKP Kürt sorununun önündeki en büyük engeldir. Zira meseleye sınıfsal zeminde çözüm üretmemektedir. Meseleyi kimlik temelli çözümlemeye çalışmaktadır. AKP milliyetçi tansiyonu yükseltip düşürerek iktidarını sağlama almaya çalışmaktadır. (3) Türkiye merkez-çevre dikotomisinde merkez bir ülke olabilseydi Kürt sorunu çok farklı biçimde yaşanırdı. Örneğin; silahlı mücadeleden barışçıl bir ortama geçiş daha kolay olurdu. Emperyalizm bu kadar pervasızca soruna müdahale edemezdi.
Sorunun çözümü için teşhisi iyi koymak ve emekçi halk kitlelerini ortak düşmana karşı örgütlemek gerekir…
KAYNAKÇA
1)Mustafa Erdoğan-Vahap Coşkun, Türkiye’nin Kürt Meselesi, Liberal Düşünce, S:50, Yıl:13, 2008, s. 5.
2)Faik Bulut, Türk Basınında Kürtler, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, s. 13.
3)İlker Belek, Kürt Sorunu Nasıl Çözülür, Sol Haber, 22.08. 2016.
4) Doğan Avcıoğlu, “Kürt Meselesi”, 1966, politez1.com/detail/endiseli-/947/kurt-meselesi-dogan-avcioglu#.YfTVdupBzIU Son Erişim Tarihi: 29.01.2022.
5) “Sosyalist Parti ve Diğerleri Türkiye Davası”, (20/1997/804/1007), 25.05.1998, Strazburg, http://www.tohav.org/sosyalist-parti-ve-digerleri-turkiye-davasi Son Erişim Tarihi: 29.01.2022.