Dr. Girayalp Karakuş
Alt Kültürün Yetiştiği Ortam: Taşra Üniversiteleri
AKP iktidara geldiğinde Türkiye’nin 40 ilinde 53 devlet üniversitesi vardı. 40 ilin dışında pek çok küçük şehirde de üniversitelere bağlı fakülteler ve yüksekokullar açılmıştı. AKP 2006’dan itibaren tüm bu fakülteleri ve yüksekokulları yanına yenisini ekleyerek üniversiteye dönüştürmüştür. 2008’de Hakkari Üniversitesi’nin kurulmasıyla ülkede üniversitesiz şehir kalmamıştı. 2010-2015 arasında üniversite açma furyası devam etmişti. (1)
Türkiye’de üniversiteler nezdinde baskı 15 Temmuz Darbe girişimi ile daha da artmıştı. 15 Temmuz’dan sonra terör örgütü Gülen hareketi ile bağlantılı olanlar meslekten ihraç edilirken, bu hareketle bağlantısı olmayan muhaliflerde zarar görmüştü. Bunlardan birisi de: “Marksist akademisyen Candan Badem” idi. 2021’de Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan rektörlük krizi otoriterleşmenin farklı bir boyutunu göstermiştir.
Her ile üniversite açılması eğitim kalitesinin düşmesine neden olmuştur. Günümüzde Taşra üniversitelerinde ortaokul ve lise düzeyinde eğitim verilmektedir. AKP’nin amacı da eğitimin kalitesinin yükselmesi değildi. Onlar için kendi hareketlerine devşirilecek genç nesil oluşturmaktı. Aslında bir nevi bu üniversitelerin AKP’nin ideolojik aygıtları gibi hareket ettiği söylenebilir. Bu üniversitelerde kesinlikle bağımsız, sorgulayan ve kendisini geliştiren bireyler yetiştirilmemektedir. Her ile üniversite açmak dindar nesil oluşturma projesinin bir parçasıdır denilebilir. Şimdilerde üniversite açmak da kolaylaştı. Seyyar çalışan (3 katlı binalarda) özel üniversiteler kurulmuştur ve dört işlem bilmeyenlerin, mühendislik fakültesinde eğitim aldığı bir dönem yaşamaktayız. Başka bir örnek vermek gerekirse YÖK Atlas verilerine göre; biyoloji alanında sınavda sıfır net yapmış birinin Moleküler biyolojiyi kazandığını biliyoruz.(2) Bazı üniversitelerde öğrencinin olmadığı ama 20’ye yakın akademisyenin olduğu bölümler olduğunu gazetelerden öğreniyoruz.
Her ile üniversite açılmasını üniversitelere talebin çok olmasına bağlayan siyasiler vardır. Ancak kurulan taşra üniversiteleri sadece gençler açısından işsizliği dört sene ertelemekten başka bir işe yaramamaktadır. Bu kurumlarda kaliteli eğitim verilmemektedir ayrıca öğrenci kalitesi de oldukça düşüktür. Üniversite sınavında 1-2 milyonuncu olan öğrenciler dört yıllık üniversiteler kazanıyor. Öğrenci kalitesinin düşmesi aynı zamanda akademisyeni de olumsuz etkilemektedir. Çünkü akademisyenin bilgi alanını geliştirecek ve onu zorlayacak unsurlar yoktur.
Taşra üniversitelerinin ideolojik yapısından dolayı muhalif görüşteki akademisyenler çeşitli mobbing ve baskılara maruz kalmaktadır. Muhafazakâr bir akademisyen derste istediği gibi dersini anlatabilirken, muhalif akademisyen diken üstünde ders işlemektedir. Çünkü Üniversite Disiplin Kurulları engizisyon mahkemeleri gibi hareket etmektedir. Bu durum bilimin gelişmesine engel olmaktadır. Tuğba Tekerek’in Taşra Üniversiteleri kitabında öğrencilerle yapılan bir ankete göre, solcu akademisyenler derslerde politik kimliğini ön plana çıkarmamaktadır. İlerici, sorgulayan bir akademisyen için Taşra Üniversitelerinde görev yapmak “Çalıkuşu” romanına benzemektedir.
Taşra üniversitelerinin açılmasının belki de en büyük avantajı şehir ekonomisine öğrencilerin yaptığı katkıdır. Çünkü şehir esnafının öğrenciden başka para sirkülasyonu yapma olasılığı zayıftır. Ayrıca doktorasını bitirmiş akademisyen adayları için bu üniversitelerin açılması onlar için ekmek kapısı olmuştur. Ancak üniversitelerin görevi aynı zamanda öğrencileri sosyalleştirmektir. Onları değişik kültürlerle tanıştırmaktır. Örneğin; bazı taşra üniversitelerini tercih edenler oranın sakinleridir. Yani değişik bir kültür ve sosyal ortam görmemektedirler. Bu öğrenciler ne kentleşebilmiş ne de köylü olabilmeyi başarabilmiş öğrencilerdir. Yani lümpen proletarya adaylarıdır. Dolayısıyla her ile üniversite açma projesi sorunlu bir yaklaşım olduğu söylenebilir.
Kaynakça
- Tuğba Tekerek, Taşra Üniversiteleri: AK Parti’nin Arka Kampüsü, İletişim Yayınları, İstanbul, 2023, s. 19- 20.
- Tekerek, age, s. 33-34.