Cumhuriyet, iki kahraman ve yarınlar

Dün Cumhuriyet Bayramımızı kutladık. Bugün tarihi anekdotlardan, Cumhuriyetimizin bize kattıklarından, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarından söz etmeliydim. Ancak gündemim yine güzel ülkemizin yaşadığı sıkıntılar tutsaklıklar… Fakat moraliniz bozulmasın, yazının sonunda güneşin en keyifli ışıklarıyla tekrar karşılaşacaksınız!

Tam 102 yıl önce, 28 Ekim akşamı Çankaya’daki yemekte, Atatürk yakın çalışma arkadaşlarına “Efendiler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” demiş ve Cumhuriyetimiz 29 Ekim günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ilan edilmişti. Değerli dost Önder Sav, dün benim de aralarında olduğum dostlarına hatırlattı: “Cumhuriyet kavramı, Mustafa Kemal Atatürk’ün o anda aklına gelen bir sözcük değildi. Erzurum Kongresi günlerinde, 7 veya 8 Temmuz 1919’da sabaha karşı Mazhar Müfit Kansu’nun hatıra defterine yazdırdığı ‘Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır’ cümlesi, inanç ve kararlılığının son noktası idi.”

Atatürk daha sonra, “En büyük eserim” dediği Cumhuriyet’i tüm değerleri ile gençlere emanet etti. Gençliğe Hitabe, dünya siyasi tarihinin en çarpıcı metinlerinden biridir. Büyük Önder bugünü görse, “Burada şaşırdığınız nedir?” diyerek bizlerden sertçe hesap sorardı. O her şeyi öngörmüştü. 

MUTLAK BUTLAN’DAN CASUSLUK SENARYOLARINA TRANSİT GEÇİŞ!

Atam özür dileriz. Bu sene, öğrenciler 10 Kasım saat 9’u 5 dakika geçe seni okullarında anamayacaklar. Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı şu kararı vermiş: “Öğretmenlerimiz, okul yöneticilerimiz ve ilgili birimlerimizle yaptığımız değerlendirmeler ve istişareler neticesinde 10-14 Kasım 2025 tarihli mesleki çalışma haftasını çevrimiçi olarak gerçekleştireceğiz.”. Bir gerekçe bile bulamadım haberlerde bu karar hakkında.

“Mutlak Butlan” davası, endişe ettiğimiz gibi sonuçlanmadı. O saçma sapan iddia artık tarih sayfalarına gömüldü. Fakat henüz buna sevinemeden, Ekrem İmamoğlu etrafında üretilmeye çalışılan “casusluk” iddiasını duyduk! İBB’nin “İstanbul Senin” uygulaması üzerinden 4.700.000 kişinin kişisel verilerinin yabancı ülkelere sızdırıldığı iddiasıyla, Merdan Yanardağ ve Necati Özkan üzerinden tanışıklıklarla ilişkilendirilebileceğine kaç insan inanır, çok merak ediyorum! Bu ülkenin Cumhurbaşkanı adayı, kendi vatandaşlarının bilgilerini bir yabancı ülkeye vermekten ne kazanacak? Ben bu senaryoda “sıfır” ilişki görüyorum. Pes!

İtiraf edeyim, kendi yaratıcı yazarlığımla, özellikle “Kemik” ve “Sakıncalı” kitaplarımla övünürüm. Ama kabul etmem lazım ki, İmamoğlu aleyhine senaryoları kaleme alanlar, fersah fersah ilerideler. Mesela ünlü polisiye yazarımız Ahmet Ümit bu konuda ne der acaba, belki kendisi de morali bozuk bir şekilde siyasi gündemin yarattığı hikayelerin onun yıllarca emek verdiği romanları aşmaya kalkıştığını düşünebilir!

Cumartesi günü, “casusluk davası yarın” diye bir haber görünce “Pazar gününe hiç konabilir mi? Bu yanlıştır” dedim kendi kendime ve yanıldığımı gördüm. Özgür Özel seyahat planlarını değiştirip davaya adeta süpermen gibi yetişmeyi başardı! O, bu dönemden hatırlayacağımız iki kahramandan biri. Her zamanki gibi bütün yollar kapatılmıştı ve gösteri yasağı da hemen devreye sokulmuştu. CHP’nin resmi otobüsü bile adliye sarayına yaklaşabilmek için savaş verdi. Anlaşılan eldeki davalardan hiçbir sonuç çıkmadıkça, İmamoğlu’nu hapiste tutabilmek için söylendiği gibi “yedek davalar” açılıyordu! 

AKP KADIN KOLLARINA İVEDİ TAVSİYELER!

AKP Kadın Kolları, gençlerin neden artık çok daha az evlendiklerini araştırmaya karar vermiş! Gençlerin geleceğe umutla bakıp hayatlarını birleştirmelerini istiyorlar diyebiliriz, değil mi? Onlara biraz zaman kazandırmak için, akıl verebileceğimi düşündüm.

Belki artık bu ülkede gelecek göremedikleri için, özgürlükler yok edildiği için, kadınlara karşı en ağır şiddet eylemleri sürekli arttığı için, ekonomik şartlar inanılmaz ağırlaştığı için, sosyal hayatları kalmadığı için, boşananlar arttığı için, vize alamadıkları için, SGK başkanı emeklilerin artık daha uzun yaşamasından şikayet ederek primlerin bu nedenle bir yük haline geldiğini açıkça itiraf ettiği için olabilir mi? 

Ya da İmamoğlu aleyhine açılan her davayla birlikte, gençlerin evlilikten de her türlü romantizmden de gelecek kurma fikrinden de iyice uzaklaştıklarını hiç akıllarına getirdiler mi? Sanmam.

2080 YILINDA İNSANLARI AĞLATACAK BİR MEKTUP

İmamoğlu, 19 Mart’tan bu yana 7 aydır Silivri’de yedi aydır mücadele verirken, devamlı mektuplar yazarak Türk halkı ile olan köprülerini dayanışmacı ve moral verici sözlerle dimdik ayakta tutuyor. Bu mektupların, bu ülkenin demokratikleşme mücadelesinde önemli bir yeri olacak.

İmamoğlu, bir hafta önce değerli eşi Dilek İmamoğlu’na bir mektup daha yazdı. 

“…Ama merak etme. Çünkü ne bu 12 metrekarelik koğuş ne de sürekli bana bakan bu duvarlar, seni, çocuklarımı, annemi, babamı, ülkemi düşünmemi engelleyemiyor. (…) Ayrıca hava kapalı diye göğe küsülür mü hiç? Bulutlar dağılınca güneş elbet tekrar ışıldar. (…) Gündelik ihtiyaçlarım burada epey vaktimi alıyor. Spordan yemeğe içmeye, sağlığımı korumak için ne yapmam gerekiyorsa titizlikle yapıyorum. Aklın bende kalmasın. (…) Okuma saatlerimin ardından günümü bitiriyorum. (…) Köyden kente, yoksulluktan varlığa, üretenden emekliye, gençten yaşlıya her katmanını tanıma şerefine nail olduğum bu vatanın bir evladı olarak, milletin her mensubunu hizmetin muhatabı olduğu bilincini koruduğumu belirtmek isterim. (…) Bu bir trajedidir, fakat buna “trajedi” diyerek sineye çekecek bir adam olmadığımı en iyi sen biliyorsun. (...) ‘Sen kimin parasını dağıtıyorsun’ diyerek o dönemki vaatlerimi eleştirenlere ‘Halk Süt, annelere ücretsiz ulaşım, kreş, yurt, öğrencilere burs, Kent Lokantası gibi halkçı hizmetlerle milletin parasını millete dağıtıyorum’ diyerek cevap verdim. Şimdi tüm bu hizmetleri tüm Türkiye’ye yaymak için hazırlanıyorum. (…) Bu anlayışa karşı mücadeleye sonsuz bir kararlılıkla Cumhuriyet için, demokrasi için, adalet için vereceğim. Varsın prangalar vursunlar, varsın zindanlara kapatsınlar. Ben bu duygularla burada çok huzurluyum. Kararlıyım, güçlüyüm, umutluyum ve başaracağımıza dair hiç olmadığım kadar inançlıyım. (…) Sizlerin duaları ile ve iyi dilekleri ile 12 metre karelik bu hücre, inan saraylardan daha geniş. Gönlünü ferah tut. Varsın penceremde hiç mavilik olmasın. Arkamda koca bir millet varken hangi duvar gökyüzünü görmemi engelleyebilir ki?”  

İşte bu satırlar, kim bilir yakın bir gelecekte yapılacak filmlerde en çarpıcı sahneleri oluşturacak. Size bu yazıda bahsettiğim diğer kahramanı zaten biliyorsunuz, Ekrem İmamoğlu. 

Beni belki yadırgıyorsunuz; güncel siyasetteki insanlara böyle sıfatlar yakıştırılmaz normalde. Ama ben bunu bilinçli olarak yapıyorum. İlginçtir, genç liderlerimize bu zor günlerde destek olmak yerine, eleştirmek için yarışan kadar çok insan var ki...

Cumhuriyetimizin şansı, bu ağır dönemde yüreğimizi temsil eden iki kahramanımızın olması. Tabii ki her konuda illa sizin veya benim gibi düşünmeyebilirler. Bu balçığın içinde mücadele verip siyaset yapıyorlar. Sert, tavizsiz, uyumsuz olmayın. Bu ülkenin, bu iki özverili genç lidere ihtiyacı var. Onların, bu sıfatları unutup mütevazı ve kararlı mücadelelerine devam etmeye gereksinimleri var. Zaten farklı bir duruşları yok! Aralarındaki büyük kalıcı dostluk, ayrıca etkileyici! Hepimizin bu insanların değerini, siyaseti irdeleyen kitaplardan öğrenmek yerine, bugün kendi gözlerimizle algılamaya ihtiyacımız var. Torunlarımız onlara haklarını fazlasıyla verecekler! Ama onların bugün büyük desteğimize gereksinimleri var. Çünkü bu, kazanacağımız demokratik bir kurtuluş savaşı! Lütfen unutmayın bunu! 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.