“TL’nin iç ve dış değerini korumak, öncelikle Hükümetle birlikte Merkez Bankası’nın görevidir. Bu değer, onun satın alma ve ödeme gücüdür. O nedenle doların değerini yüksek tutan, buna karşılık TL’ye değer kaybettiren bir para politikası izlenmesi yanlıştır. Hâlen % 69.80 olan enflasyon oranının düşürülmesi şarttır. Nihaî hedef, % 5’i geçmeyen tek haneli bir enflasyon oranı olabilir. Ama bu, kısa zamanda kolayca gerçekleşecek bir amaç değildir. Gerek Devlet ve kamu kesiminin, gerek özel kesimin, hatta herkesin ekonomik ve malî nitelikteki bütün işlemlerini enflasyona yol açmayacak bir anlayışıyla yapması gerekir.”
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Merkez Bankası’nın döviz rezervi biriktirmemesi durumunda liranın nominal değer kazanabileceğini, kur hedeflerinin olmadığını, şu anda kura herhangi bir müdahale yapılmadığını, Banka’nın döviz rezervi biriktirdiğini belirterek, “Piyasadan döviz almasak, dolar 20’li rakamlara, 30’un altına gerilerdi” dedi. Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan da döviz rezervlerinde 49 milyar dolarlık iyileşme sağlandığını açıkladı. Bu konuda eski Devlet, Millî Savunma ve Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk yazılı bir değerlendirme yaptı:
“14.1.1970 tarih ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nun 4. maddesine göre ‘temel amacı fiyat istikrarını sağlamak’ olan Banka’nın ‘temel görev ve yetkileri’ arasında ‘Hükümetle birlikte Türk Lirasının iç ve dış değerini korumak için gerekli tedbirleri almak ve yabancı paralar ile altın karşısındaki muadeletini tespit etmeye yönelik kur rejimini belirlemek, Türk Lirasının yabancı paralar karşısındaki değerinin belirlenmesi için döviz ve efektiflerin vadesiz ve vadeli alım ve satımı ile dövizlerin Türk Lirası ile değişimi ve diğer türev işlemlerini yapmak’ da vardır (4/III,1b).
Merkez Bankası, döviz kurlarının yükselmesini, Türk lirasının yabancı paralar karşısında değer kaybını önlemek için gerektiğinde döviz rezervlerinden satış yapmaktadır. Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, şu sıralarda bu yoldan kura herhangi bir müdahale yapılmadığını belirtmektedir. Zaten mevcut döviz rezervleri ile böyle bir müdahale yapma olanağı hayli sınırlıdır. Buna karşılık Türkiye’nin dış borçları ve diğer uluslararası ödemeleri için döviz gereksinmesini karşılamak ve döviz rezervi biriktirmek için piyasadan ABD doları ve avro cinsinden döviz satın alınmaktadır. Hazine ve Maliye Bakanının dolar üzerinden verdiği örneğe göre bunun miktarı, örneğin dün (22.5.2024) serbest piyasada 32.1950 TL üzerinden işlem gören doların ‘20’li rakamlara, 30’un altına’ düşmesini önleyebilecek ölçüdedir. Yani serbest piyasadaki dolar talebi, onun TL olarak ödenen değerinin yükselmesine, başka bir deyişle, TL’nin değer kaybına yol açmaktadır. Bunun tersine dönmesi, TL’nin iç ve dış piyasada yeniden değer kazanmasına bağlıdır. Merkez Bankası’nın rezerv biriktirmek için serbest piyasadan dolar satın alması, dolara değer kazandıracak, TL’ye değer kaybettirecek ölçüde olmamalıdır.
TL’nin iç ve dış değerini korumak, –1211 sayılı Kanun’un 4. maddesinde öngörüldüğü gibi– öncelikle Hükümetle birlikte Merkez Bankası’nın görevidir. Bu değer, onun satın alma ve ödeme gücüdür. O nedenle doların değerini yüksek tutan, buna karşılık TL’ye değer kaybettiren bir para politikası izlenmesi yanlıştır. TL’nin sürekli değer kaybı, dar gelirlilerin yoksullaşmasına, parası olanların TL yerine dolar veya avro hesaplarına yönelmesine yol açmaktadır. Önleyici tedbir olarak kur korumalı mevduat hesabı açtırılması, maliyeti yüksek bir formül olmuştur. Halkın her gün zamlanan fiyatlarla artan pahalılık altında ezilmesini önlemek için hâlen % 69.80 olan enflasyon oranının düşürülmesi şarttır. Nihaî hedef, % 5’i geçmeyen tek haneli bir enflasyon oranı olabilir. Ama bu, kısa zamanda kolayca gerçekleşecek bir amaç değildir. Gerek Devlet ve kamu kesiminin, gerek özel kesimin, hatta herkesin ekonomik ve malî nitelikteki bütün işlemlerini enflasyona yol açmayacak bir anlayışıyla yapması gerekir.”