Sedat Peker sosyal medya hesabından Abdurrahman Dilipak'a böyle seslendi:
1-Kıymetli Büyüğüm Abdurrahman Dilipak Hocam, sizinle 3 - 4 kere aynı cemiyetlerde bulunma imkanım oldu. Bir tanesi akit medya grubunun iftarı idi. Bir tanesinde avukatımın nikah şahitliğini yapmak için gelmiştiniz.
@aDilipak
2-Yüzünüze hiç söylemedim ama gıyabınızda her zaman huzurlu sesinizden, dürüstlüğünüzden ve barışseverliğinizden dolayı sizi her zaman Mehmet Akif Ersoy üstada benzettiğimi söyledim.
@aDilipak
3-Beraber iftar yaptığımız akit yayın grubu bugün beni feto ile işbirliği yapmakla suçlamış. fetonun bu dünyadaki en büyük düşmanının şahsımın olduğunu bildikleri halde,ancak şahsıma yapılan zulme karşı doğruları anlatmaya başlayınca bu iğrençlikleri yalanlayamadıkları
@aDilipak
4-…için bana bunu yakıştırıyorlar. Sizin açıklamanızı eleştirip mahkemeye vermek yerine dost uyarısı kabul edip yaşanan olayları içsel bir rabıtayla düşünselerdi belki her şey çok farklı olacaktı.
@aDilipak
5-Siz öldüğünde cebinde 10 TL çıkmış olan cennetmekan Medineli Alilerin sözcüsü olduğunuz için size dava açtılar. Sizin eleştirdiğiniz 50 bin dolarlık çanta taşıyan, lüks ciplere binen, marka olmayan hiçbir şeyi giymeyen bir yaşam tarzının İslamı mümine…
@aDilipak
6-…zarar vereceğini söylediğiniz için sizi mahkemeye verdiler. Ancak şuna lütfen inanın, siz her zaman mazlumların mağdurların sesi oldunuz.
@aDilipak
Dilipak da yazılı açıklamayla Peker'e yanıt verdi.
İşte Dilipak'ın yazılı açıklamasının tamamı:
Aslında “tekil” kişi ve “olay”lar üzerinden değil, bu örneklerden yola çıkarak genel doğrular ve yanlışlar, ilişkiler üzerinden erdem temelli bir çözümlemeye gitmek, sanırım daha doğru olur. Yoksa bu tür konuların polemik konusu yapılmasının kimseye bir faydası yoktur.
Peker’le tanışmam çok eskilere dayanır. Bir Engelli Vakfının kurucuları arasında yer almıştım. Engellilere bir takım araç gereç yardımı için iş adamlarından sponsorluk çağrısı yapılmıştı ve Pendik'te olacak belediye tesisinde yemekli bir toplantı yapılmıştı ve o toplantıda tanışmıştır. Vakfa sponsor olan bir iş adamı olarak tanıdım. Akit’in iftarında aynı masadaydık. Bir defa ayrıca görüştüm, bir de avukatı ile tanışıyordum nikah şahidi oldum. Peker’in dost çevresinden birkaç kişi ile zaman zaman bir araya geldik, konuştuk.
Sadece Peker değil, her kesimden bir çok kişi ile görüştüm, görüşüyorum, görüşeceğim. Sözü olan herkese verecek kulağım var ve kulağı olan herkese söyleyecek sözüm var. Aynı şeye inanıyorsak, inancımıza aykırı olmayan her konuda onunla ittihad içindeyim. Erdemli olan herkesle erdem temelli, adalet temelli ittifak içindeyim. Değer üreten ve başkalarının temel haklarına yönelik tehdit oluşturmayan herkesle, ortak fayda temelinde, nimet ve külfet dengesine dayalı itilaflar gerçekleştireceğim. Bir kişi ya da topluluğa olan öfkem beni onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecek. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olacağım, mazlum “bizden” de olsa, mazlum “düşmanım” da olsa.
Ben “beni öldürmeye gelen bende dirilsin” diyenlerdenim. Ben Müslümanlardanım. Müslümancı değilim. Taife giden peygamberin ayak izinde yürüyenlerdenim. Kimseyle günah ve masiyet üzerine birlik olmayacağım. Öte yandan günahkarların, suçluların da hakları olabilir, Haklı olmak kimseye “haksızlık yapma hakkı” vermez. Böyle bir hak yoktur! Adil şahidler olacağız. Öyle ki, yalancıya hırsız, hırsıza yalancı bile demeyeceğiz.. “El Emin” olmak böyle bir şey. “Güzel söz ve hikmetle Hakkı ve hayrı tavsiye etmek”le emrolunduk.
Benim ilkesel duruşum bu. Sosyalist, Komunist, Kemalist, Milliyetçi, Liberal, Mason, Hristiyan, Yahudi, ateist her kesimden tanıdıklarım var. Toktamış Ateş’le, Şanar Yurdatapan ile, M. Ali Aybar, Doğu Perinçek’le, Hırant Dink’le, Uğur Mumcu ile Murat Belge, Asaf Savaş Akat, Mustafa Kemal Derinkök ile, Doğan Kasadolu, daha bir çok kişiyle erdem temelli projelerde birlikte oldum. Her zaman, aklımın erdiğince, sözü dinledim, doğrusuna destek verdim, yanlışına karşı çıktım. İşe baktım doğrusuna katıldım, yanlış bulduklarıma da elimle, dilimle, kalbimle karşı çıkmaya çalıştım. Ve her zaman insanları kazanmaya açık bir kapı bıraktım.
Peker ya da o her kimse, herkesle bundan sonra da içeride ve dışarıda gerektiğinde görüşmekte tereddüt etmem. Kanada’ya gittiğimde Tuncay Güney’i bulup, onunla konuşmuştum, 28 Şubat'ta yaşadıkları hakkında. Beraber olduklarımı eleştirdiğim, genel olarak fikirlerine karşı olduğum insanların haklı bulduğum söz ve eylemlerini desteklediğim de oldu. Bundan sonra da böyle olacak. Bugün 5gvirusnews’deki Muammer Karabulut Ergenekon’da tutukluydu, ben Balyoz'da müdahildim. Ama ilk tanıdığım günden beri, bizim hep ortak yanlarımız da oldu. Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamanın bir yolunu bulmak için İttihad, İttifak ve İtilafa muhtacız. Bu da ancak Adalet, Barış ve Hürriyet temelinde mümkün olabilir. Adalet yoksa barış da olmaz. Çünkü bunun aksi teslmiyet olur. Adalet ve barış yoksa hiçbir özgürlük güvende değil demektir. Adaletin tesisi için herkesin önce kendi yanlışını düzeltmesi gerekir. Kendi yanlışını savunarak başkası düzeltme iddiası gerçekçi olamaz. Bunlar temel ahlaki kurallardır, sadece bu örnek olay için değil, her zaman herkes için.