Mümtaz’er Türköne: “CHP’nin Dikişleri Patlıyor”

The Turkish Post yazarı Mümtaz’er Türköne, 11 Ağustos 2025 tarihli köşe yazısında CHP’nin artan halk desteğine rağmen parti içi dengelerini korumakta zorlandığını savun

The Turkish Post yazarı Mümtaz’er Türköne, köşe yazısında CHP’nin artan halk desteğine rağmen parti içi dengelerini korumakta zorlandığını savundu.

Türköne, CHP’yi üç ana damardan oluşan bir koalisyon olarak tanımladı: ulusalcı bürokratlar, özgürlükçü-sol çevreler ve Alevi-Bektaşi kesimler. Bu farklı gruplar arasındaki ideolojik gerilimlerin parti içindeki “dikişleri” zorladığını belirtti.

Yazıda, CHP’nin son dönemde milliyetçi söylemlere yönelmesinin hem partinin taşıması zor bir yük haline geldiği hem de tabandaki bazı kesimlerde huzursuzluk yarattığı ifade edildi. Türköne, “Parti içi dayanışma bağları, artan baskı ve çelişkiler nedeniyle zorlanıyor” dedi.

Ayrıca, “devlet sorunu”nu çözmekle görevlendirilmiş komisyonlar üzerinden yürütülen sürecin, CHP’nin politik pozisyonunu belirlemede kritik rol oynadığını belirten Türköne, yanlış adımların partinin hanesine zarar yazabileceği uyarısında bulundu.

Yazının tamamı şöyle:

En son 1977 yılında, Ecevit’in aldığı % 41’lik oy oranına CHP bugün tekrar yaklaşmış görünüyor. Üstelik iki aday arasında seçim olursa, Cumhurbaşkanlığı seçiminin an itibarıyla favori galibi yine CHP olacak.

CHP’nin alışkın olmadığı bir çıta, kolayca aşılacakmış gibi önünde duruyor. İmamoğlu ve belediye başkanları içerde, üzerlerinde ağır bir baskı var ve yolsuzlukla suçlanıyorlar; ancak halk desteği çığ gibi CHP’yi önüne katmış zirvelere taşıyor. Ve öyle anlaşılıyor ki hızlı yükseliş, partinin politikaları ve örgütü üzerinde basınç oluşturuyor ve iç dikişleri patlatıyor.

CHP, aslında bütün kitle partileri gibi bir koalisyondan oluşuyor. İçinde Cumhuriyet’in bürokratik elitlerinin oluşturduğu ulusalcı damardan tutun, özgürlükçü ve eşitlikçi evrensel sol-sosyalist-sosyal demokrat ideolojilere, Diyanet’le temsil edilen Sünni tahakküme karşı Alevî-Bektaşîlerin sığınağı olmaya varana kadar yan yana gelmesi imkânsız görünen kesimleri, sağ iktidarların çoğunlukçu baskılarına karşı iç dikişlerle birbirine bağlayıp aynı çatı altında tutuyor.

CHP, aslında üçlü bir koalisyon. Parti içi hiziplerin gücü, büyük ölçüde bu üçlü denklemin kendi içindeki çatışmalarından kaynaklanıyor.

Partinin, iktidardan uzaklaşan seçmenler için cazibe merkezi oluşturarak iktidar beklentisini yükseltmesi; eş zamanlı olarak tavır alması gereken çetrefil sorunların büyümesi kendiliğinden bu dengeyi zorluyor ve savrulmalara yol açıyor.

CHP’nin Türklüğü:

Dün Tokat’ta kalabalık mitingde Özgür Özel, Ülkücü jargona çok benzeyen Türkçü bir söylem tutturdu. Sol-ulusalcılığı fersah fersah aşan bir Türkçü söylem bu. “Her şey oldular ama bir tek Türk olamadılar.” Bu yüksek hamasetin arkasından: “Türk gençlerinden esirgenen umudu, PKK’nın katillerine bahşedenler kimdir, tanınsın istiyorum” diye iktidara yönelik ajitasyon yüklü bir suçlama geliyor.

Türkçü söylemi, gençliğimden bu yana ezbere bilirim. Yine bilirim ki, Türklerin “Türk olmak” gibi bir dertleri yoktur, zaten onlar benim gibi Türktür. Siyasî söylemler her zaman zıddıyla kaimdir; bir tezi dışarda bırakmak veya karşı çıkmak için söylenir. İlk bakışta cazip görünen bir retorik işte tam bu zıtlık içinde zehir saçmaya başladığı zaman probleme dönüşür.

Bin yıl önce düzenli ordular halinde gelip, yabancı bir coğrafyayı kendilerine vatan kılan ve bu topraklarda kök salan şanlı bir soydan geliyorum. Milliyetçilik olarak tarih bilinci burada devreye giriyor. Türklerin başarısının ve büyüklüğünün sırrı kimseyi ırkından, dilinden, inancından dolayı dışlamadan, herkesin kanatları altına sığınacağı adil bir düzen yaratmış olmasıdır. Türklüğü tarihin ana sürükleyici güçlerinden biri yapan da budur.

Aynı tarihsel birikim ve ufuk ile bugün kangren haline gelmiş bir etnik problemi çözmeye davranırken “her şey oldular, ama bir tek Türk olamadılar” söylemi çok ama çok yanlış bir yerde, üstelik CHP’nin taşıyamayacağı bir yük halinde duruyor.

Nitekim Özgür Özel’in bu sözlerini “bir kısım” muhalif medya sansürleyerek vermiyor. Demek göze batıyor, rahatsızlık yaratıyor.

Süreç Popülizmi:

Meclis’teki komisyonun peşinde olduğu Çözüm, siyasî yelpazeyi alt-üst edecek kadar güçlü bir parametre. Elimde veri yok; ancak, çevremde yaptığım yoklamalara göre bu işten rahatsızlık duyan geniş toplum kesimleri var. İktidarın AK Parti kanadının Komisyon’da düşük profil sergilemesi, CHP’yi razı etmek için nitelikli çoğunluk şartına bile evet demesi, ellerindeki kamuoyu araştırma raporlarının eseri olmalı.

Durumunu rakibin pozisyonuna göre belirleyen CHP popülizminin sebebi de aynı kaynaktan besleniyor. Şehit Aileleri, Muharip Gaziler gibi 41 yıllık terörden en çok zarar görenlerin Süreç’e davet edilmesinin sebebi de aynı kaynak. Şehitlerin aziz hatırası düpedüz ucuz bir popülizme alet ediliyor. Popülizmin egemen olduğu yerde, toplumun dönemsel duygularının peşine takılıp mantık ve muhakemeden hızla uzaklaşırsınız.

41 yıllık terörü Türklerle Kürtler arasında veya Şehit Aileleri ile PKK arasında bir kan davası olarak görmek, Komisyon’a da böyle bir kan davasını çözme görevi yüklemek her şeyden önce komisyonun adında yer alan kardeşliğe aykırı. Sorun PKK ile pazarlık ve müzakere yapılarak çözülmüyor ki. Terör sorunu bir devlet sorunuydu. Devlet teröre geçit vermedi; şimdi siyasî çözümü geliştirip halka mal etme derdinde.

Komisyon’un varlık sebebi, siyasî partilerin bu işten alacakları yaraları dengeleme işlevi görmesi. Yükü herkes sırtlanacak. İYİ Parti ile Zafer Partisi, akarsuyu tersine tırmanan Somon balıklarının tepesinde bekliyor. CHP faturayı AK Parti’ye yüklemek için Komisyon’dan çekildiği zaman kazanacaklarından çok daha büyük kayıplara uğrayacak.

Komisyon ve CHP’nin asıl problemi:

Bu savrulmalar CHP içinde ciddi problemlerin ve tartışmaların yaşandığını gösteriyor; ancak Komisyonla ilgili CHP’yi ilgilendiren çok daha esaslı bir problem var.

Komisyon bir devlet sorunun çözmek için oluşturuldu. Hassas, derin ve kapsamlı bir sorun çözülecek. Meseleyi doğru yerden yakalamak için çözülecek sorunun Kürt sorunu değil başka bir sorun olduğunu, meselâ orman yangınları için bir komisyon toplandığını varsayın.

Devlet iktidarının kullanımına dair bir çürüme yaşanıyor. Bu siyasal sistem, bu idarî cihaz ve bu bürokrasi ile hiçbir sorunu çözemezsiniz. Türkiye’nin bütün sorunlarının başında artık birincil devlet sorununa dönüşen bir sistem sorunu var. Denge ve denetim mekanizmalarının çoğu devlet gemisini yüzdürecek tarzda işlemiyor.

Özgür Özel’in gündeme getirdiği “İBB Borsası” iddiası, devletin bütün kurumlarının işini gücünü bırakıp açığa çıkarması gereken bir devlet sorunu. Savcılık, “nüfuz ticareti” olarak iddiayı tanımlayıp, tutuksuz yargılamaya sevk ediyor. Halbuki Ceza Kanununda “Adliyeye Karşı Suçlar” başlığı altında bu suçu tanımlayan iki madde daha var ve bu kadar ciddi bir suçlamada delillerin karartılmaması için mutlaka tutukluluk şart. Ana muhalefet Partisi’nin sanık sandalyesine oturtulduğu, toplumun yarısının taraf olduğu bu dosyada HSK’nın hızla devreye girip o savcıların tamamını açığa alması gerekirdi. Memlekette savcı mı kalmadı?

E-İmza, sahte diploma, Çevre bakanlığının resmî ofislerinden Saray’a çakarlı araçlarla giden müteahhitlerin rüşvet iddiaları ve daha birçoğu çürümenin işaretleri. Uzuvları bu kadar çürümüş bir devlet gücü ile hangi sorunu çözebilirsiniz?

Komisyon, Kürt sorununu çözebilmek için önce devlet sorununu çözmek zorunda. Komisyon devlet iktidarını kendi çıkarları için kullananların hizaya getirileceği bir platform olarak görülmeli. Her şey her şeyle bağlantılı olduğuna göre CHP, kendisine yönelik saldırıların tamamını göğüslemek için bu komisyonu etkili bir mevzi olarak kullanabilir.

Kürt sorunu, Türkiye demokratikleşmeden ve hukuka dönmeden çözülemez. İlk gün açılış toplantısında DEM temsilcileri ile CHP temsilcilerinin hukuk ve demokrasi konusunda aynı kalıpları tekrarlamaları, AYM ve AİHM kararlarının uygulanması istemeleri, demokrasi ve Kürt sorunu ilişkisini yeteri kadar gösteriyor.

Saray’ın da, Devletin de bu komisyona şiddetle ihtiyacı var; ama en çok CHP için burası bir hayat-memat alanı.

Pozisyonunu karşısındakine göre belirleyenler yanılıyor. AK Parti mecbur olduğu için, Devlet beka sorununu çözmek için, DEM, daha doğrusu Öcalan alan açmak için bu komisyona taraf oldu. CHP ise etrafındaki kuşatmayı dağıtmak için çok önemli bir fırsat yakaladı.

Deniz çok dalgalı, fırtına sert; pusula çalıştığı sürece savrulmalar dengesini bulacaktır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri

AKP'li Şamil Tayyar: Rezan Epözdemir sorgusu ciddi bir krize dönüşmek üzere, 'hatırlı' çok sayıda isim devrede
MHP Lideri Devlet Bahçeli’den Belediye Yargılamaları Çıkışı: “Davalar Hızla Bitirilsin”
Balıkesir'de 6.1'lik deprem: Yıkılan binalar havadan görüntülendi
İmamoğlu, cezaevinde tutuklu Fatih Altaylı'nın sorularını yanıtladı: 'Bu süreç AKP'den ibaret değil'
Marmara ile Kuzey Ege‘de kuzey ve kuzeydoğu yönlerden kuvvetli rüzgar bekleniyor