Pazar akşamı hayatımın en önemli Rock konserlerinden birini izledim.
Benden bir gece önce aynı konseri izleyen İstanbul74’ün başkanı Demet Müftüoğlu, Instagram paylaşımında şöyle diyordu:
“Hiçbir rock grubu, Rock’n Roll’u sırtında Oasis kadar iyi taşıyamaz…”
Müzik olarak en iyilerinden biri, ama sosyolojik olarak kesinlikle en önemlisiydi…
Bu konserin ne olduğunu anlatmak için şimdi üç hafta önceye dönüyorum.
6 EYLÜL 2025 AKŞAMI
LOS ANGELES ROSE BOWL
6 Eylül 2025 akşamı…
Los Angeles’ın Rose Bowl stadının yakınında Range Rover araba duruyor.
Kapısı açılıyor ve içinden rock müziğin yaşayan en büyük efsanesi Paul McCartney iniyor.
Yanında sadece şoförü var ve yürüyerek stada giriyor.
İkinci videoda onu stadın bir locasında görüyoruz.
Cep telefonu ile sahnedeki müzik grubunun görüntülerini çekiyor.
80 YAŞINDAKİ MCCARTNEY 50’LERİNDEKİ
GRUBUN KONSERİNE NİYE GİDER
Paul McCartney, Oasis konserini izlemeye gitmiş.
Onun gibi bir efsaneyi bir stat konserinde görmek alışılmış bir şey değil.
Bana göre Oasis grubunun bu yıl, İngiltere ve dünyada en önemli sosyal fenomenlerden biri haline gelmesini anlatan en iyi görüntü buydu.
60’lı yıllarda dünyanın en büyük kültür devrimini yaratan Beatles grubunun hayattaki iki üyesinden 80’li yaşlarındaki biri, 90’lı yılların ortaya çıkardığı 50’li yaşlarındaki bir grubun müziğini böylesine heyecan ve ilgiyle izliyorsa, orada ciddi bir sosyolojik olay var demektir.
Beatles Sanayi Devriminin bir başka şehri Liverpool’da doğmuştu.
Oasis Manchester şehrinin çocuğuydu.
Pazar gecesi tanık olduğum şey basit bir konser değildi.
Onun ötesinde bu sosyolojinin parçası gibi hissettim…
MANCHESTER’IN İŞÇİ SINIFINDAN
GELEN İKİ ÇOCUĞUN HİKAYESİ
Oasis 1991 yılında kurulmuş bir grup.
Ama grubun temeli Noel ve Liam Gallagher adlı iki kardeş.
Noel Gallagher 1967, kardeşi Liam Gallagher 1972 yılında Manchester şehrinde doğdular.
İrlanda kökenli işçi sınıfından bir ailenin çocukları.
Bugün 50’li yaşlarındalar.
İki kardeşler ama arızalı iki kardeş.
2009 yılında Paris’te bir konserden önce kavga edip ayrıldılar.
Ve şimdi 16 yıl sonra yeniden bir araya gelip konser turnesine çıkınca sadece İngiltere için değil bütün dünya için, Coldplay ve Taylor Swift’ten sonra üçüncü müzik olayını yarattılar.
Konserin havasını, müzikleri ve sosyolojisini birazdan anlatacağım.
Ama önce İngiltere ve İrlanda’da verilen 17 konserin ekonomik portresini anlatayım.
KONSERİ DAVID BECKHAM’LA
AYNI GECE AYNI TRİBÜNDE İZLEDİK
Şöhretlerin bile izlediği bir olaydı bu.
Konseri Wembley Stadının efsane futbol ismi Bobby Moore’un adını taşıyan tribünden izledik.
Londra’daki bu son konserde benim bulunduğum yerin aynı konumunda da Beckham da varmış.
Hatta elinde içki bardağı ile onda hiç görmediğimiz kadar eğlenceli bir halini paylaştığını gördük.
Altına da “Greatest"(En büyük) yazmış.
E ne de olsa o da Manchester’in çocuğu.
Gallagher kardeşler City taraftarı o ise Manchester United.
17 konser boyunca benim görebildiğim şu şöhretler konserleri izlediler.
Tom Cruise , Ana de Armas, Dua Lipa, Callum Turner, Lewis Capaldi, Davina McCall, Fearne Cotton, Rylan Clark, DJ Goldie, Leonardo DiCaprio, Salma Hayek, Kristen Stewart, Rita Ora, Billie Eilish,Paul McCartney, Mark Zuckerberg & Priscilla Chan.
10 MİLYON KİŞİ İSTEDİ SADECE
2 MİLYONU BİLET BULABİLDİ
Pazar akşamı bu konserleri izleyen 2 milyon şanslı insandan biriydim.
Buna şans denir mi derseniz…
Denir.
Çünkü biletler satışa çıktığı andan itibaren şu ana kadar sadece İngiltere ve İrlanda’daki konserleri için 10 milyon kişi başvurdu.
Bunlardan 1 milyon 917 bin kişi bilet bulabildi.
Önceki gece benim seyrettiğim Wembley konseri Londra dizisinin son ayağıydı.
Wembley’de her gece 90 bin kişi vardı .
Sadece Wembley’deki 7 konseri 630 bin kişi izledi.
Edinburgh’da 3 konseri 204,000Dublin’de 2 konseri 160,000
Bunun dışında Cardif ve Manchester konserleri ile 2 milyona yakın insan konserleri izledi.
Yaz boyunca ayrıca Amerika ve Meksika konserleri vardı.
Önümüzdeki aydan itibaren Japonya, Avustralya, Brezilya, Arjantin ve Şili konserleri olacak.
Hepsini topladığınızda Oasis konserlerinin izleyen toplam insan sayısı 3.5 milyonu geçecek.
İŞÇİ SINIFININ GRUBU DİNAMİK FİYATLAMA
YÜZÜNDEN İŞÇİ SINIFI İLE KARŞI KARŞIYA
Biletler geçen yıl sonunda satışa çıktığı andan itibaren 10 milyona yakın başvuru oldu demiştim.
O nedenle normalde 150 Pound (8.400 TL) olan biletler bir anda 300-400 pounda (17 bin TL) yükseldi.
En ucuz fiyatlar çıktığında 75 pound civarındaydı. Premium biletler 250 pound, VIP biletler ise 500 pounda kadar çıkıyordu.
Oasis, Sanayi Devriminin başladığı Manchester’in işçi sınıfından gelen çocuklar.
Hayatları boyunca Londra burjuvazisi ve zenginlerinin müzik grubu saydıkları Blur’la kavga ettiler.
Şimdi biletleri 400 pounda çıkınca bu defa Londra ve öteki şehirlerin işçi sınıf çocukları ayaklandı.
Galagher kardeşler bir açıklama yapmak zorunda kaldılar.
“Bunun suçlusu biz değil, kapitalizmin dinamik fiyatlama kanunu” demeye getirdiler.
Çünkü “Dymamic Pricing” fiyatı talebe göre ayarlıyordu.
İşçi sınıfının emekçi Oasis’i için utanılacak bir durum ama neticede onlar da Kapitalist sistemde yaşıyor.
İNGİLTİRE’DE 1 MİLYAR POUNDLUK
(55 MİLYAR TL) BİR EKONOMİ YARATTI
İşçi sınıfı üreten sınıftır.
Kapitalizm de para üreten sistemdir.
İkisi birleşince ortaya işte böyle 1 milyar poundluk bir ekonomi çıkıyor.
Oasis’in İngiltere ve İrlanda konserlerinin bilançosu şöyle:(*) 940 MİLYON POUND: 17 konserin toplam bilet, seyahat, yeme, içme ve öteki harcamaları 55 milyar Türk liralık bir ekonomi yarattı yaz boyunca.
(*) 682 POUND: Konserlere giderlerin kişi başı ortalama harcaması 38 bin Türk lirası oldu.
(*) 545 MİLYON POUND: Konserlerde elde edilen bu gelirin 545 milyon pounda, yani 30 milyar Türk Lirasına yakını yerel ekonomiye girdi.
İKİ İŞÇİ SINIFI ÇOCUKLARI BU
KONSERLERDEN NE KADAR KAZANACAK
İki kardeş elde ettikleri gelir konusunda pek konuşmak istemiyor.
Bazı kaynaklara göre bu turneden elde edilen net kar 250 milyon Pound kadar olacakmış..
Vergiler düşülünce ellerine kalacak paranın kardeş başına 50 milyon pound civarında olacağı tahmin ediliyor.
O zaman insanın aklına şu soru geliyor:
Bu iki kardeş nasıl yaşar? Ne yer, ne içer, ne giyer…
Her ikisi de artık Londra’da yaşıyor.
Zamanlarının bir bölümü İbiza’da geçiyor.
Ama yaşam tarzları farklı
İŞÇİ SINIFI ÇOCUKLARI 70 MİLYON
DOLARI NASIL VE NEYE HARCAR
Liam Gallagher, daha gösterişli, “rock star” hayatına yakın. Londra’da lüks bir evde yaşıyor, zaman zaman Ibiza ve Fransa gibi yerlerde tatil yapıyor.
Harcamalar: Moda ve eğlenceye Noel’den daha çok para harcıyor. Designer (tasarımcı) kıyafetler, ayakkabılar ve vintage parçalar almayı seviyor.
Marka tercihleri: • Parkalar: Liam’ın alametifarikası; özellikle Stone Island, Pretty Green (kendi kurduğu moda markası, sonra satıldı) ve CP Company giyiyor.
Ayakkabılar: Adidas Originals (özellikle Spezial serisi), Puma ve Converse.
Saat & aksesuar: Vintage güneş gözlükleri, Cartier ve Omega saatler tercih ettiği biliniyor.
Günlük hayat: Futbol (Manchester City tutkunu), pub ve konser hayatını seviyor.
Yani “işçi sınıfı stili”ni modern lüksle karıştırıyor.
KIŞLARI LONDRA, YAZLARI
İBİZA ORTA SINIF RAHATLIĞI
Noel Gallagher’e gelince;
Yaşam tarzı: Daha sakin ve sofistike.
Londra’da ve Hampshire’da yaşıyor, yazlarını Ibiza’da geçiriyor.
Evine ve stüdyosuna yatırım yapıyor, daha “middle-class” rahatlığıyla yaşıyor.
Harcamalar: Lüksten hoşlansa da daha temkinli harcıyor; büyük paraları gayrimenkule ve sanata yatırıyor.
Kıyafet: Noel daha klasik; Paul Smith, Fred Perry, Levi’s ve Barbour gibi İngiliz markalarını tercih ediyor.
Ayakkabı: Chelsea botları ve Clarks Desert Boots sık sık giyiyor.
Aksesuar: Ray-Ban güneş gözlükleri onun imzası gibi.
Kısaca, Liam hâlâ “harcayan” tarafta; Noel ise servetini koruyan, yatırım yapan ve kontrollü davranan taraf.
Özetlemek gerekirse;
Markaya evet, ama aşırı lükse hayır diye özetlenebilecek bir hayat…
STADA GİRİŞTE İNSANLAR SANKİ KUTSAL
BİR YERE HACCA GİDİYOR GİBİYDİ
Wembley’e giderken, Paul MCCartney’in bile yürümesi gereken bir yol olduğunu anladım.
İnsanlar akın akın gidiyordu.
Herkesin eşitlendiği, yan yana, dirsek dirseğe yürüdüğü bir yoldu.
Sanki kutsal bir hac merkezine giden insanlar gibiydiler.
SATIŞTA EN HIZLI TÜKENEN
EŞYA LİAM’IN BALIKÇI ŞAPKASI
Satışta en hızlı biten ürün Liam Gallagher’in giydiği siyah bucket hat (balıkçı şapkası) oldu.
Konser alanına içki sokmak serbest. Ancak bunu plastik bardakla sokabiliyorsunuz.
Neredeyse herkes içiyordu ama bir tek olay çıkmadı.
Bu konserde “Video wall” yani dev ekran dediğimiz şeyin artık ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anladım.
O ekranda sadece sahnedeki müzisyenleri değil, aynı zamanda müthiş bir video sanatını izledik.
Gallagher kardeşler çok sıkı birer Manchester City taraftarı.
Konser sırasında iki üç kez ekrana City’nin teknik direktörü Guardiola’nın görüntüsü geldi.
HER ÜLKENİN BİR MİLLİ MARŞI
VARDIR BİR DE MİLLET MARŞI
Bir sosyolog olarak Pazar gecesi şunu öğrendim.
Her ülkenin bir milli marşı var…
Bir de “Millet Marşı…”
İngiltere’nin yeni Millet Marşını da Oasis söylüyor.
Grup 23 şarkılık bir lineup ilan etti.
En bilinen üç şarkısını da en sona bıraktı.
İNGİLTERE’DE YENİ
MİLLET MARŞI İŞTE BU
Bana göre Rock tarihinin en güzel şarkılarından biri Wanderwall’dur.
Sadece Spotify’da 2.5 milyar kere dinlenmiş bir şarkı bu.
Ama konserin “Peak” yani zirve yaptığı an, “Don’t Look back In Anger’ı” söyledikleri sırada yaşandı.
90 bin kişi hançerelerini patlatarak “Geçmişe öfkeyle bakma” diyen bu şarkıyı söyledi.
Bunlardan biri de bendim.
Bu şarkı bu yıl İngiltere’de gerçek anlamda “Millet Marşı” haline geldi.
Rock’n Roll’un gücünü işte o an anladım.
Eminim bu şarkı bütün dünyaya yayılacak ve bugün dünyayı saran popülist otoriterliğin karşısına dikilen yeni bir enternasyonalin bayrağı haline gelecek.
GAZZE’DEKİ KATLİAMI DURDURACAK
DALGA DOĞU’DAN DEĞİL BATI’DAN GELİYOR
Buna da parantez açarak şunu söyleyeyim.
Gazze’de İsrail katliamını durduracak dalga Doğu’dan ve İslam dünyasından değil, Batı’dan ve işte bu yeni sosyolojiden gelecek.
Çünkü onlar Gazze’yi bir din savaşı değil, bir insanlık trajedisi olarak görüyorlar.
KİTLELERİN İSYANI’NDAN, MUTLU
KALABALIKLARIN BAŞKALDIRISINA
Konser “Champagne Supernova” şarkısıyla biterken, karşımda uzun süredir özlediğim mutlu bir kalabalık vardı.
İspanyol düşünür Ortega Y Gasset 20’inci Yüzyıl’da otoriter rejimleri iktidara taşıyan dalgayı “Kitlelerin isyanı” olarak tarif etmişti.
21’inci Yüzyılın başında da “Mutsuz ve ezik kitleler” “yeni çarları” iktidara taşıdı.
Ama eminim onun panzehiri de “mutlu kalabalıklardan” gelecek.
Diyeceksiniz ki bir konsere bu kadar anlam yüklemek çok abartılı bir şey değil mi.
Değil.
Şunu bir yere yazın “Post Covid” insanlık için yeni bir dayanışma biçimine doğru gidiyor…
Omuz omuza eğlenen kalabalıklar bunlar.
PAZAR GECESİ O 90 BİN KİŞİ İÇİNDE
EN YAŞLILARDAN BİRİ BENDİM
Öyle sanıyorum ki Pazar gecesi o 90 bin kişi içinde en yaşlı insanlardan biri bendim.
Ben 60 kuşağındanım.
Bizim müzik devrimimiz Beatles ve Rolling Stones’la başladı ve Pink Floyd’la devam etti.
Bizler kendimizi “bahşedilmiş” bir “Devrimcilik duygusunun misyonerleri” olarak gördük..
O nedenle 80’leri ve 90’ları biraz küçümsedik ve ıskaladık.
Ama şimdi anlıyoruz ki muazzam devrim yıllarıymış onlar.
ONLARIN BERLİN DUVARININ ENKAZINDAN
DOĞDUĞUNU FARKEDEMEDİK
90’ların çocuklarının, yıkılan Berlin duvarının ardından şarkı söylemeye başladığını fark edemedik..
İnternet’in hayatımızı nereye götüreceğini ise geç fark ettik.
Oysa o yıllar Radiohead, The Cure, Clash, Joy Division ve Oasis gibi her biri müzikte yeni bir çağ açan grupların sahneye çıktığı yıllardı.
PAZAR GÜNÜ OASİS INSTAGRAM
SAYFASINDA BİR KARE
Pazar gecesi Oasis’in Instagram sayfasına konan bir fotoğraf her şeyi anlatıyordu.
Yaşlı biri ve genç bir kız yan yana oturuyordu.
Yaşlının üzerindeki tişörtün sırtında “Dad”, genç kızınkinin sırtında ise “Doughter” yazıyordu.
Baba ve kızı…
Konser seyircisinin portresini anlatan en güzel kareydi.
20’nci Yüzyıl babaları, Milenyum çocukları ile aynı konserde…
POST COVİD DÖNEMDE
İDOLLERE İHTİYACIMIZ VAR
Gallagher kardeşlerin ekranda gördüğümüz hallerine gelince…
Sıradan elbiseler…
Malum balıkçı şapkası…
Siyah RayBan gözlükler…
Aslında sokakta görseniz fark etmeden geçeceğiniz bir fizyonomi…
Ama o fizyonomi dev ekranda müzikle ve 90’ların enerjisi ile birleşince, ortaya “İdol” çıkıyor.
O an anlıyorsunuz ki “İdollere” ihtiyacımız var…
Ne yazık ki bu idollerin bazıları siyasi…
Ve çoğu da popülist otoriter zihniyetlerin çizdiği porteler.
Onların dünyayı nereye götürdüğünü her gün biraz daha iyi anlıyor, görüyoruz.
PAZAR GECESİ BAZI SANATÇILARIN
KONSERLERİNİN NİYE YASAKLANDIĞINI ANLADIM
Ama bir de müziğin, sinemanın, sporun idolleri var.
Onlar da bize her gün umut veren bir özgürlüğün portresini çiziyorlar.
Otoriter rejimlerin konserleri yasaklamasının, sanatçıları hapse atmasının, ekmek paralarına tasallut etmesinin nedeni de galiba bu korku.
Bir Avengers çağındayız.
Dünyayı harabeye çevirmek isteyen despot tanrı liderlerin kötülüklerine karşı birleşen ve voltran yapan yeni bir dalga geliyor.
Dün akşam konser Champagne Supernova şarkısıyla biterken umutlandım.
Berlin’de duvarların yıkılışını görmüştüm.
Galiba ölmeden dünyanın bugün yeniden dikilmeye çalışılan yeni despotluk duvarlarının yıkıldığını da görebileceğim.