Ertuğrul Özkök: Sırrı hala çözülemeyen o meşhur kitap bugün yazılsaydı ilk cümlesi ne olurdu?

Ertuğrul Özkök: Sırrı hala çözülemeyen o meşhur kitap bugün yazılsaydı ilk cümlesi ne olurdu?

Ertuğrul Özkök bugünkü köşesinde "Sırrı hala çözülemeyen o meşhur kitap bugün yazılsaydı ilk cümlesi ne olurdu?" başlıklı yazısını kaleme aldı.

Seksen yıldır nesilleri  etkileyen bir roman şu iki cümleden hangisi ile başlasaydı sizi daha çok etkilerdi?
“Dün annem öldü…”
Veya;
“Dün bir Arap öldürdüm…”

*

Zor bir seçim değil mi…
İkisi de irkiltici ve itici…
Birincisi belki daha masum ama, daha romanın girişinde böylesine ruhsuz ve vurdumduymaz biçimde ifade edilmesi itici geliyor insana…
İkincisi ise bir insan canını hiçe sayan bir vurdumduymazlık, acımasızlık ve duygusuzluk sesi gibi geliyor insana…

*

Biz 60’lı yıllarda birincisinden çok etkilenmiştik.
“Dün annem öldü... Belki de önceki gün…”Albert Camus’nun “Yabancı ” romanı işte bu cümleyle başlıyordu.
Dünya  edebiyat tarihinde hala en çarpıcı ilk cümle olarak kabul ediliyor.

95f2ce33-2201-4b4b-8421-4ab89c7bb065.jpeg

*

Ama geçen  hafta biri çıktı ve aynen şunu söyledi:“O cümle 20’nci Yüzyıla aitti. Bu kitaba 21’inci Yüzyılın gözünden bakarsanız  ilk cümlesi  şudur:“Dün bir Arap öldürdüm…”

*

Dikkat edin “Bir Arabı” değil…
Sadece “Bir Arap…”Sanki herhangi bir Arap…
Adını vermeye bile değmeyen herhangi bir şey…

*

Camus’nun “Yabancı” romanını 15 yaşımdayken okudum.
Ondan bir ay önce  Jean Paul Sartre’ın “İş İşten Geçti” romanını okumuştum.
Şöyle bir cümleyi sık sık işitirim.
“Yabancı, 16-17 yaşında okunur…”
Ben 15 yaşımdaydım.
Varlık Yayınlarından almıştım.
Fiyatı 1 liraydı.

826fdabe-106b-4b13-9de1-4c6b169a0b71.jpeg

*

1963 yılıydı.
O yıl Beatles’ın ilk plağı “Love Me Do” çıkmıştı…
Siyah bir dik yaka kazak, siyah pantolon ve çakma bir çift Chelsea bot giyiyordum.

*

Demek ki 62 yıl geçmiş..
O yıllardan bana kalan insanlara  şöyle bir baktım.
Love Me Do’yu söyleyen Paul McCartney 83 yaşına gelmiş.
Ringo Starr 85.
Mick Jagger 82
Keith Richards 81
Eric Clapton  80
Roger Waters 82
Bob Dylan 84…

**

Bense artık 78 yaşındayım.
Ve hala 2 sorunun cevabını verebilmiş değilim.
“Yabancı” romanının bizleri niye bu kadar etkiledi?
Ve Bob Dylan’ın “Like A Rolling Tone” şarkısındaki o sorunun cevabı nedir?
“How does it feel…”
“Nasıl bir duygudur” diye başlayan bir kaç cümlelik sorular?
Bizim neslimizden kimse hala cevabını tam olarak bulabilmiş değil…
Bunca yıl bula bula sadece bazı tahminler bulabildik.

*

Bu hafta kafam yine karıştı.
Nedeni de Paris’te öğrencilik yıllarımdan beri okuduğum  “Nouvel Obs” dergisinin kapağı.
Çünkü kapağına Albert Camus’nun bir fotoğrafını koymuş ve şu başlığı atmış:“Yabancı Miti..”

b3e0f03b-498f-42b9-b853-abdfa635be0c.jpeg

*

Bu kitap 1942 yılında yayınlandı.
Üzerinden 82 yıl geçti ve hala etkisini sürdürüyor.
Üzerindeki tartışma  hala sürüyor.
Oysa bir roman bile denemezdi.
Küçük bir novellaydı Yabancı…
Her yıl dünyada binlerce kopyası satılmaya devam ediyor.
Geçen yıl Fransa’da 172 bin tane satıldı.
Bu yıl 70 bin tane daha basıldı.
Çizgi romanları yapıldı.
Hatta bir manga versiyonu bile var.

593c3405-d6b4-49e9-a4c1-ca1735dc585f.jpeg

*

Nouvel Obs’un kapak konusu yapmasının nedeni ise, Yabancı’nın filmi çekildi.
Daha doğrusu yeni bir filmi…
Hem de François Ozon gibi çok farklı bir yönetmen tarafından.
Ve siyah beyaz.

*

Aslında daha önce iki defa filme çekilmişti.
Ve birini de benim için dünyanın en büyük yönetmenlerinden biri olan Visconti beyaz perdeye aktarmıştı.
Thomas Mann’ın “Venedik’te Ölüm” ve Giuseppe Tomasi di Lampedusa’nın “Leopar” romanlarını harika biçimde film haline getiren bir sihirbazdı o.

*
Ama nedense onun “Yabancı’sı” olmamıştı.
Oysa Meursault  rolünü olağanüstü bir sanatçıyla Marcello  Mastroianni oynamıştı.
Daha o zaman tartışma  başlamıştı.
Vİsconti’nin bu rol için ilk adayı Alain Delon’du, nedense olmamıştı.
O dönemden beri söylenen hep şu olmuştu:
“Marcello bir İtalyan. Dışa dönük. Eğlenceli, Bir Akdeniz neşesi ve hoppalığı var onda.”
Oysa Samuray filmindeki gibi içine kapanık, yalnız, umursamaz ve nikbin bir Fransız lazımdı.
Tam da Alain Delon’du o.

*

Nouvel Obs filminin yönetmeni François Ozon’la bir konuşma yapmış.
Yazının başında yazdığım o provokatif, irkiltici ve itici cümleyi  işte o söylüyor.
“Evet 20’inci Yüzyıl’da  bu romandan bizi en çok etkileyen cümle “Dün annem öldü” cümlesiydi. Ama 2025’in gözüyle bakarsanız asıl çümle ötekidir:“Dün bir Arap öldürdüm…”

*
Her okuyuşumda bu iki cümle de hala şaşırtıcı geliyor  bana.
Çünkü romanın kahramanı Meursault  her iki cümleyi de aynı duyarsızlık ve sıradanlıkla telaffuz ediyor.
Annesinin ölmesi ve kendisinin de bir Arap öldürmesi…
Hem de romanda ismi geçmeyecek kadar isimsiz bir Arap.

*

Aslında bu “Arap öldürme” cümlesi  çok daha önce, hem de 20’nci Yüzyılda keşfedilmişti.
1980’lerin en iyi İngiliz gruplarından The Cure’un çıkardığı ilk single şarkının adı “Killing an Arab’dı” ve grup bunu Yabancı romanından almıştı.
Yani 20’nci Yüzyıl sonuna yaklaşırken, yeni bir nesil romanı başka bir cümlesini öne çıkararak okumaya başlamıştı.
François Ozon’un filmi de belki bu yeni yorumun ilk filmiydi.

*

Bir Yüzyılı geride bıraktık.
Ben 78 yaşına geldim.
Bu roman 63 yıldır hayatımda ve hala şu sorunun cevabını verebilmiş değilim:
Bu romanın sırrı nedir? Neydi bizi bunca etkileyen?
François Ozon “Bu kitabı 16 yaşımda okuduğumda pek bir şey anlamamıştım” diyor.
Ben İzmir’de, kültürel bir yalnızlığı, Bilge Karasu’nun romanındaki keşişin karnına tırnaklarını geçirmiş kedi gibi yaşarken kendimce bir şeyler anlamaya çalışmıştım..

*

Bu romanı yıllar boyunca defalarca okudum.
Her defasında yeni şeyler keşfettim veya kendimce icat ettim.
Ama bu romanın beni niye bu kadar etkilediğini hala bulamadım.
Bazen “Acaba o yıllarda egzistansiyalizm modasının bana bıraktığı bir miras" mıydı diye çok acıtıcı bir soruyu bile sordum kendime…
Kim bilir, belki de “Bu romanı elimde görürse sızlar benden daha çok etkilenir” diye hayaller bile kurmuşumdur…
Sonra bunları sormayı da bıraktım.
Kendime ait her şeyi bilmem gerekmiyor diye düşündüm…

*

Albert Camus “Yabancı’yı”  Cezair’de yazmaya başladı.
Veremli bir gençti o yıllarda…
Cebinde ilk bölümün karalamalarıyla geldi Paris’e…
Romanı Monmartre semtinde  küçücük kötü bir odada yazdı.
Son bölümünü ise Saint Germain Kilisesinin karşısındaki Madison Oteli’nin küçük bir odasında tamamladı.
Bir trafik kazasında öldüğünde 47 yaşındaydı…
Zaten  verem ona fazla bir hayat da bırakmamıştı…

a51794e5-b014-4104-b81e-c57508f4c17d-001.jpeg

*

Bana gelince…
Her yıl en az bir kere o otele gidiyor  ve mümkünse o odada kalmaya devam ediyorum.
Çünkü biliyorum ki hepimizin efsanelere ihtiyacı var.
Kendimizi benzeteceğimiz roman kahramanlarına ihtiyacımız  var.
Kendimizi özleştirebileceğimiz kahramanlar lazım bize…

*
Bir de beni o romana bağlayan şu cümle var:“ Hemingway’in yazdığı bir Kafka romanı…”
Bir cümleye sığdırılmış üç isim…
Kafka, Camus ve Hemingway…

*

Tabi  bir de bu cümleyi  yazan kişi var.
Jean Paul Sartre… Yazmıştı bu cümleyi , “Yabancı”  üzerine yazdığı olağanüstü  yazıda.

*
Bir cümleye sığan 4 efsane…
Yan yana yazarsanız…
İşte benim hayatımın hülasası  da diyebilirim…

*

Geriye belki de ölünceye  kadar cevabını öğrenemeyeceğim, başta sorduğum o iki soru kalır…
Eh bizden de geriye küçücük bazı sırlar kalsın değil mi…
Yoksa hepimiz o sıradan cümledeki anonim bir “Arap” olarak kalırız…
Yani, Kimsesizler mezarlığının bir kurşunluk canı olan sakinlerinden biri…

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.