Dünya için esin kaynağı öyküler: Yeryüzü bu kadar hızlı değişirken

Dünya için esin kaynağı öyküler: Yeryüzü bu kadar hızlı değişirken

Borusan Contemporary’de izleyiciyle buluşan Dönüşen Yeryüzü sergisi kapsamında, çağdaş fotoğrafın önde gelen temsilcilerinden Edward Burtynsky ile insan faaliyetlerinin gezegenin yüzeyini nasıl geri dönülmez biçimde dönüştürdüğünden, sanattaki sürdürülebilirlik yaklaşımlarına kadar pek çok başlığı konuştuk.

Erozyon başlıklı yeni seriniz için Türkiye’de binlerce kilometrelik bir keşfe çıktınız. Bu coğrafya size nasıl bir görsel izlenim sundu? İlk temasınızda ne dikkatinizi çekti?

Beni en çok etkileyen şey, zamanın bu topraklarda ne kadar görünür biçimde yazılı olmasıydı. Türkiye’nin jeolojisi son derece etkileyici; kadim kuvvetler tarafından şekillendirilmiş ama aynı zamanda daha güncel baskılarla da gözle görülür biçimde dönüştürülmüş durumda. İlk izlenimim ham bir güzellikti; fakat aynı zamanda yoğun bir kırılganlık hissi de vardı. Erozyon, yeryüzünün katmanlarını hem ifşa edici hem de tekinsiz bir biçimde açığa çıkarıyor—sanki tarihin sayfaları, okunamayacak kadar hızlı çevriliyormuş gibi.

“Dönüşen Yeryüzü” yalnızca yeni üretimlerinizi değil, son otuz yılın tematik bir seçkisini de içeriyor. “Erozyon”dan “Petrol”e, “Taş Ocakları”ndan “Afrika Çalışmaları”na uzanan bu başlıklar sizin için ayrı dönemler mi, yoksa birlikte işleyen bir jeopolitik anlatı mı?

Bana göre bunlar aynı anlatının birbirine bağlı bölümleri. Her seri, insan sistemlerinin-endüstriyel, tarımsal, çıkarımcı-gezegeni nasıl yeniden şekillendirdiğinin farklı bir yönünü ele alıyor. Rusya’da, Afrika’da, Kanada’da, İspanya’da, Amerika’da ya da Türkiye’de olsun, temel hikâye değişmiyor: endüstriyel süreçler aracılığıyla gezegenin yüzeyini eşi benzeri görülmemiş bir ölçekte dönüştürüyoruz. Bu işler bir araya geldiğinde, “Antroposen”in görsel bir atlasını oluşturuyor.

GÖRMEK VE SORUMLULUK

Kuşbakışı, yüksek çözünürlüklü ve geniş açılı çalışmanız, güçlü bir görsel izleme dili oluşturuyor. Bu bakış açısı sizin için çevresel dönüşümleri daha iyi anlamanın bir yolu mu? Mesafeyle kurulan anlatım sizde nasıl bir işlev görüyor?

Bir bakıma bu mesafe, bu karmaşıklığı kavrayabilmenin neredeyse tek yolu. Yerdeyken yalnızca parçaları görebiliyorsunuz. Ama yukarıdan, kuşbakışı bir perspektifle bakıldığında desenler ortaya çıkıyor—toprağın akışı, yaraları ve ağları… Havadan bakış, dönüşümün mantığını hem analitik hem de şiirsel bir şekilde görünür kılıyor. Dolayısıyla bu mesafe, kopuş anlamına gelmiyor; aksine berraklık sağlıyor. Hem benim hem de izleyicilerin olup bitenin ölçeğini kavramasına ve kendi konumlarımız üzerine düşünmesine imkân tanıyor.

SANATTA SÜRDÜRÜLEBİLİR YAKLAŞIMLAR

Bu projede bireysel üretiminizle kurumsal destek bir araya geliyor. Böyle işbirlikleri sizin yaratıcı sürecinizi nasıl etkiliyor?

Borusan Contemporary gibi kurumlarla olan bu tür işbirlikleri son derece önemli. Kapsamlı seyahat, araştırma ve üretim gerektiren iddialı projelerin hayata geçmesini mümkün kılıyorlar. Ancak lojistiğin ötesinde, güçlü kültür kurumlarıyla kurulan iyi işbirlikleri entelektüel alışveriş ve uzun vadeli bir bağlılık da sağlıyor; bu da işin derinliğini ve etkisini artırıyor. Sonuçları dikte etmekten ziyade araştırmayı destekleyen kurumlarla çalışabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum.

Seyahatler, lojistik süreçler ve büyük ebatlı üretimlerin getirdiği çevresel maliyetlerle çalışıyorsunuz. Kendi karbon ayak izinizi nasıl değerlendiriyor, bunu dengelemek için bireysel ya da sanatsal ne tür yollar geliştiriyorsunuz?

Bu konuya gerçekten önem veriyorum ve sık sık üzerine düşünüyorum. Çalışmalarım insan faaliyetlerinin çevresel maliyetlerini belgeliyor ve ben de bu denklemin dışında değilim. Seyahatleri azaltmaya, projeleri coğrafi olarak kümelendirmeye çalışıyorum ve büyük projelerimin çoğu için altın standart karbon dengeleme programlarına yatırım yapıyorum. Stüdyom ve evim, Bullfrog Power adlı bir şirket aracılığıyla yeşil enerjiyle çalışıyor. Kişisel hayatımda ise elektrikli araç kullanıyorum, yeniden kullanılabilir su şişeleri tercih ediyorum, kırmızı et tüketimimi sınırlıyorum. Ancak aynı zamanda şunun da farkındayım: Benim rolüm, daha büyük sistemik değişimlere katkı sağlayabilecek bir farkındalık yaratmak. Hiçbir birey iklim krizini tek başına çözemez; asıl belirleyici olan ölçek, davranış ve politika.

Bu soruyu her konuğuma soruyorum: Şayet bir bitki olsaydınız hangisi olurdunuz ve neden?

Bir sekoya ağacı olurdum. Güzeller, dayanıklılar, devasa boyuttalar ve dünyanın en yaşlı ağaçları arasında yer alıyorlar, bazıları 2 bin yılın üzerinde yaşayabiliyor. Bu gezegende böylesi bir zaman aralığında var olmak, umut, bilgelik ve hayranlık uyandıran bir işaret gibi geliyor bana.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEDE EN ACİL 3 MESELE

  • Fosil yakıtlardan hızla ve büyük ölçekte çıkış.
  • Küresel elektrifikasyon süreci için hayati öneme sahip kritik minerallerin çıkarılmasına yönelik altyapıya yatırım yapmak ve bu alanda kararlılık göstermek. Bu fikir, bir sonraki büyük projem Mining: For the Future’ın da temel tezini oluşturuyor.
  • Karbonu tutan ormanlar ve sulak alanlar gibi ekosistemleri korumak ve onarmak. Sürekli olarak maruz kaldığımız olumsuz haberlere karşın, dünyada hâlâ zengin biyolojik çeşitliliğe sahip ve korunmayı bekleyen sayısız alan var.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.