Ekonomi eski bakanından kritik uyarı: "2001 krizini yeniden yaşayabiliriz"

Ekonomi eski bakanından kritik uyarı: "2001 krizini yeniden yaşayabiliriz"

Ekonomi eski Bakanı Işın Çelebi güncel ekonomiye ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Çelebi, "Dengeleri bozarsak ve keyfe keder davranırsak 2001 yılına da dönebiliriz" ifadelerini kullanarak uyarılarda bulundu.

Cumhuriyet'ten İpek Özbey, Prof. Dr. Işın Çelebi ile buluştu, Türkiye ekonomisinin gidişatını ve yaşanabilecekleri sordu.

Özbey'in röportajından bir bölüm şöyle:

 

- Dünyada merkez bankaları faiz artırırken Türkiye düşürüyor. Siz eski bir ekonomi bakanı olarak bir anlam verebiliyor musunuz bu tercihe?

Merkez Bankası bağımsız olsun denilirken bu, laf olsun diye söylenmiyor. Merkez Bankası para politikası açısından alacağı kararlarda para arzını genişletmede, faiz politikalarında, piyasaların gelişmesine göre karar vermelidir. Bu teknik olarak da zorunlu bir konudur. Biz geçmişte bunun kötü örneklerini yaşadık. 1994 krizi Türkiye’de faizi dondurma, sabitleme sevdasıyla ortaya çıktı ve her şey. altüst oldu. Çiller’in faizi dondurma çabası Türkiye’yi 5 Nisan 1994’te büyük bir krize sürükledi. Buradan ciddi bir ders almamız lazım. Aynı şekilde 21 Şubat 2001’de Türkiye tarihinin en büyük krizlerinden birini daha yaşadı. Yani faiz ve kurla masa başında oynamak, sabitlemek, piyasaların işleyişini reddetmek Türkiye’yi krize sürüklüyor; bunu yaşadık biz. Bu yüzden çok inanarak söylüyorum ki faizi ve kuru piyasalara bırakmak lazım. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı çok önemli. Merkez Bankası, kararları düşünerek ve piyasalardan gelen sinyallere göre vermeli. Merkez Bankası Başkanı çok iyi bir teknisyen ama siyasi etkilerin olduğunu görüyorum. Ve gördüğüm kadarıyla bu siyasi etkiler baskın çıkıyor.

- 1994 yılında da Çiller, düşük tutmak için ısrar ediyor, sonuçta faiz yüzde 400’lere fırlıyordu. Bugünle benzerlikleri ve sonuçları açısından anlatır mısınız o dönemi?

Evet. Türkiye’nin inanılmaz büyük kayıpları oldu. O zaman Osman Ünsal Hazine müsteşarıydı ve Özer Çiller’in de etkisiyle bu faizi dondurarak ekonomiyi yönetebileceklerini varsaydılar, ihaleleri iptal ettiler. Oysa bizim deneyimimiz, rahmetli Özal’ın da bize hep söylediği ve uygulamada da gördüğümüz piyasaları kendi akışına bırakmak gerektiğiydi. Bizim çalıştığımız dönemde iki Merkez Bankası başkanımız oldu. Biri Yavuz Canevi, bugün hâlâ saygınlığını koruyan bir insan; diğeri Rüşdü Saracoğlu… Her iki isim de ekonomi yönetiminde 10 yıla yakın görev yaptı. Çiller dönemindeyse faizleri dondurma hastalığı yaşandı. Maalesef Özer Bey’in de işe karışmasıyla durup dururken büyük bir kriz yaşandı.

 

- Büyük krizden kastınız?

Bütün ihaleleri iptal ettiler. Faizler yüzde 1000’lere çıktı, sonra 400’lere indi. En önemlisi ekonominin dengesi kalmadı. Dengesizlik hali zaten enflasyonist bir etki yaratıyor. Ekonomide bir-iki değil, 100’den fazla değişken var. Onların kendi iç ilişkileri ve bütünlüğü olmalı ve bir bütün halinde hareket etmeliler. Yani bir senfoni orkestrasında 40-50 müzisyen var; kimisi keman, kimisi flüt çalıyor ama bir orkestra şefinin eşliğinde son derece güzel bir ürün çıkıyor ortaya. Ekonominin de böyle yönetilmesi gerekiyor. Ekonomi böyle “Ben bildim, ben yapıyorum” diyerek yönetilemez. Tüm müzisyenler farklı müzik aletleri çalmasına rağmen nasıl ki bir müziğin ortaya çıkmasını, bir senfoninin ortaya çıkmasını sağlıyorlarsa, ekonomi de böyle yönetilir. “Ben davulun devreye girmesini istiyorum, flütün olmasını istemiyorum, kemanı susturacağız…” Böyle olmaz bu iş. Bu iş bir denge meselesi, kendi iç bütünlüğü ve tutarlılığı olması gerekir. Ekonomi budur. Dengeleri bozarsak ve keyfe keder davranırsak 2001 yılına döneriz. Ben olsam orkestra şefi Gürer Aykal’ı Bakanlar Kurulu’na davet eder, bir konser verdirir ve bir orkestranın nasıl işlemesi gerektiğini göstermesini isterim.

- Siz aynı zamanda bir siyasetçisiniz. Faizi düşük tutmak için bir siyasetçi ısrar ediyorsa oradan nasıl bir kazanç elde etmeye çalışıyordur?

Benim buna aklım ermiyor. Para politikası dersi veriyorum; bu konuda okumaya, yazmaya çalışıyorum; bu konuda uluslararası arenadaki uzman arkadaşlarımla konuşuyorum ama aklım ermiyor. Kendilerinden çok şey öğrendiğim için rahmetli Özal ve Ecevit’ten örnek vermek istiyorum: Onlar bürokratların işine hiç karışmazdı. Teknik ekiple çalışan insanlarla konuşurlardı. Rahmetli Süleyman Demirel de öyle… Birçok seyahatine beraber gittim. Birinci sınıf insanlardı bunlar, bürokratların, teknisyenlerin işine hiç karışmazlardı. Bir gün, Lafarge’a beş çimento fabrikasının satışını yapmıştık. o zaman Demirel beni mahkemeye verdi, kazandı. Ve başbakan oldu. Başbakan olduktan sonra, özelleştirilen beş çimento fabrikası ile ilgili mahkeme kararını uygulamadı. Bir süre sonra birlikte Chirac’ı ziyarete gittik Fransa’ya ve akşam dönemin Cumhurbaşkanı Chirac bir kokteyl verdi. Orada Lafarge ile görüştü, ben sabah kahvaltıda Sayın Demirel’e sordum. “Sayın Cumhurbaşkanım, biz ülkeye yabancı sermaye girsin diye özelleştirme ile ilgili karar aldığımızda, siz bizi mahkemeye verdiniz ama sonra mahkeme kararını uygulamadınız, neden?” dedim. Cevabı ders niteliğindedir: “Birinde politika yapıyordum, küllerimden yeniden doğmam gerekiyordu, birinde devlet adamlığı yaptım. Devlet adamı, bürokratın, teknisyenin işine karışmamalı” dedi. Siyasette bazı şeyler olabiliyor. Ama devlet adamı olunca artık herkes, teknik kararlara, piyasalara ve teknisyenlere saygılı olmak zorunda diye düşünüyorum.

2022 ÇOK ZOR BİR YIL OLACAK

- Döviz kuru nereye kadar gider? Denetim altına alınabilir mi?

Ben kontrol altına alınmasını uygun bulmuyorum. Piyasaları kendi haline bırakmak gerektiğini düşünüyorum. Şimdi reel faizler de negatife dönüştü. Yani faiz oranları 16 oldu ama enflasyon hâlâ 19.75 gibi bir noktada. 2022’de müthiş bir global enflasyon baskısı geliyor. Doğalgazda Avrupa’daki fiyatlar bin doların üzerine çıktı. Kömür fiyatları üç kat arttı. Doğalgaz bulunamaz hale geldi. Çin’de enerji yetersizliğinden fabrikalar haftada üç gün çalışır hale geldi. Tedarik zincirlerinde büyük blokajlar var. Amerika’da likidite genişlemesi sonucu faiz oranları enflasyon 4 düzeyinde. Amerika, faiz oranlarını düşürüp düşürmemeyi aylardır tartışıyor. Hop diye “faizi oradan oraya alayım, buraya indirelim” demiyorlar. Bunun bilimsel tartışmasını yapıyorlar. Ağustos-eylül ayından beri takip ediyorum: en büyük tartışma “Faiz oranlarını düşürecek miyiz, bunun istihdam yaratmaya etkisini yok eder miyiz?” etrafında dönüyor.

Dediğim gibi ekonomide yüzden fazla değişken var. Ve bunların iç ilişkileri çok önemli. En önemlilerinden biri işsizlik. Büyüme şu anda 9 ama işsizlik de inanılmaz artıyor. Ucuz işgücü de artıyor. Bunları da yönetmek lazım. Ekonomi sadece faiz ve kur değil ki. Üretimi var, istihdamı var. Bütün bunları dengeli götürmek lazım.

- Anladığım kadarıyla 2022-2023 için daha kara bir tablo bekliyor dünyayı…

2022 çok zor bir yıl olacak. Ben, dünya piyasalarında krizin ayak seslerini duyuyorum. Ve dünyada özellikle 25-30 yıl dalga boyu olan krizler, mesela 1929 krizi, 1974 petrol krizi bakın 30 yıla, 40 yıla dayanan aralıkta. Şimdi krizlerin dalga boyu düştü. 1997’de Asya krizi oldu, 2008’de küresel kriz oldu. 2022’ye geliyoruz, yeniden bir küresel krizin ayak seslerini duyuyoruz. Dalga boyunun küçülmesi ve krizlerin aralıklarının azalması dünya ve Türkiye için çok dikkat edilmesi gereken bir nokta. Bugün Çin, dünyada bir numaralı ülke konumuna gelip enerji krizinden dolayı üretimlerini devam ettiremiyorsa, fabrikalarını sadece üç gün çalıştırabiliyorsa ve tedarik zincirlerinde büyük aksama varsa Türkiye de dünya da 2022’de kendini mutlaka ve mutlaka bu krize hazırlıklı hale getirmeli.

- Türkiye’nin ayrıca problemli bir durumu var: Seçim dönemine giriliyor. İktidar hak, hukuk, adalete ilişkin talepler karşısında tutumunu sertleştiriyor. Siyasetin dili giderek bozuluyor. Gözle görülür bir ayrışma/ötekileştirme varken, üstelik böyle bir yoksunluk ve yoksulluk dönemi yaşanıyorken erken / baskın seçimden bahsedebilir miyiz?

2022 Haziranı’ndan 2023 Haziranı’na kadar herhangi bir tarihte Türkiye’de erken seçim olur diye düşünüyorum. Ekonomi bu yükü daha fazla kaldıramaz.

- Ekonomi bu yükü kaldıramaz diyorsunuz, size Erdoğan’ın bir ifadesini hatırlatmak isterim:  1993 yılında “Bu zalim yönetim bu aziz millete bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor. Bunların peşinden nasıl gideceksiniz?” demiş. Şimdi ortada yoksulluk var, seçim gündemde. Sonuç ne olur, ne bekliyorsunuz?

Yine bir hatıramı anlatayım müsaade ederseniz: Özal cumhurbaşkanı… Seçimler geldi, Demirel birinci parti oldu, ANAP ikinci parti... Ben de rahmetli Özal’ı ziyarete gittim. Ne düşünüyor diye merak ettim. “Hayatımın en mutlu günlerinden birini yaşıyorum” dedi. “Niye, ANAP seçimi kaybetmiş” diye sordum. “Davul zurnayla ve düğün bayram havası içinde iktidarın değişmesi bu ülke için çok önemli. Türkiye’de demokrasi içinde ve sandıkta iktidar değişikliği olması, bu ülkenin en önemli konularından biri” diye açıkladı. Şimdi ben de 2022 veya 2023’te demokrasi içinde, düğün bayram içinde bir seçim olmasını çok temenni ediyorum.

- Kaygılarınız mı var Sayın Çelebi? Sonuçta zaten normalde böyle olması gerekiyor, ama bunu bir temenni haline getiren ne?

Ben demokrasinin kökleşmesi, hukuk devleti ilkelerinin geçerliliğinin derinleşerek devam etmesine inanan bir insanım. O anlamda bu seçimlerin düğün bayram içinde ve sandıkta sonuçlanmasını temenni ediyorum bir vatandaş olarak. Bir an evvel bu seçimi sağlıklı bir şekilde yapıp Türkiye’yi rahatlatmamız lazım. Bir anımı daha anlatarak bitireyim: Uğur Yücel’in bir oyunu var, tuvalet kâğıdından Özal’ın mal varlığını anlatıyor. Rahmetli Özal ile gittik ve mal varlığını açıkladı.. işte bilmem kaç araba, bilmem kaç ev, uçak falan. Oyundan sonra rahmetli Özal kalktı dedi ki “hHadi gidelim Uğur Yücel’i tebrik edelim.” Gitti tebrik etti, sonra yemek yediler falan. Buradan kendimce iki ders çıkarıyorum. Birincisi: Demokrasi ortamı var ve Uğur Yücel bu oyunu oynayabildi… Bir hoşgörü ortamı vardı. İkincisi ve en önemlisi: Şimdi Özal rahmetli, Semra Hanım, Efe’nin evinde kalıyor. Bir dikili ağacı bile yokmuş gerçekten! (gözleri doluyor) Bunu şunun için söylüyorum: Hesap verebilir olmak lazım. Hayat zaten o hesabı bir biçimde soruyor!

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.