Turgay Develi
CHP tek parça kalabilecek mi?
2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, henüz bu konular tabu kabul edilir ve ağzını açanlar linç edilirken Erdoğan'ın karşısına Kılıçdaroğlu'nun değil, İmamoğlu'nun çıkarılması halinde seçimlerin kazanılabileceğine ilişkin bir çok analiz yazısı yazdım. Merak edenler internet ortamında bulabilirler. İlginçtir, o tarihlerde bizleri linç edenler seçimler sonrası en hızlı dönüşleri yaptı ve bugünlerde ‘değişim’in yüzleri olarak bizlere nutuk atıyor ama şimdi konuyu dağıtmayalım.
Kaseti ileri sarıp bugüne geldiğimizde kendimizi yüzleri farklı ancak içeriği aynı olan senaryoyu izlerken buluyoruz. Kimsenin adaylığını ne peşinen destekleyen ne de peşinen reddeden birisi olmadığımı hatırlatarak buradan uyarmak isterim ki, Cumhuriyet Halk Partisi Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş'ın adaylıkları düzlemindeki tartışmalarla zehirleniyor ve hızla parlamenter demokrasi hedefinden de, iktidar perspektifinden de uzaklaşıyor, uzaklaştırılıyor kanaatindeyim.
Bugün nasıl herkes Kılıçdaroğlu’nun adaylığına giden sürecin korkunç hatalarla dolu olduğu konusunda hemfikir olup ağız birliği ettiyse, şu an içinde bulunduğumuz döneme geri dönüp bakıldığında da benzer bir şaşkınlık yaşanacağını düşünüyorum. Birinci parti ve milletin umudu olarak çıktığı seçimlerin üzerinden daha bir yıl bile geçmemişken CHP’nin kendini içinde bulduğu bu yönetilememe durumu, eğer derhal çözülemezse, buna sebep olan ve çözümü ortada olduğu halde bu çözüme ulaşamayan herkes için siyasi bir kabusa dönüşecek ve birçok siyasi hikayenin sonu olacak gibi görünüyor.
SEÇİM ANALİZİ DOĞRU YAPILMALI
Çözüm konuşmadan önce, bariz bir şekilde ortada duran ancak neden ve nasılsa görmezden gelinen, yokmuş gibi davranılan, bizden de buna inanmamız istenen bazı gerçekleri tekrar dillendirmekte yarar görüyorum: CHP yönetimi, parti içi iktidarı devraldıktan hemen dört ay sonra yapılan seçimlerde alınan yüzde 38'lik oyu kendi yönetim başarısı sayıyor, ancak yanılıyorlar. Partinin Belediye Başkanları hizmetleriyle partinin oyunu kendi seçim çevrelerinde arttırmış olsalar da, seçim sonuçları dikkatle analiz edildiğinde görülebileceği üzere ülke çöküş içinde ve ulus yoksulluk girdabındayken dahi partinin oyu artmadı. Yaşanan şey, iktidarın oyunun azalmasıydı. Seçmen CHP'ye oy vermek yerine sandığa gitmedi.
Seçim ve sandık sonuçları analiz edilmeden 'başarıyı' sahiplenen ve CHP'yi yarım asır sonra birinci parti yapmakla övünen parti yönetimi, seçimlerin üzerinden henüz kısa bir süre geçmişken yapılan kamuoyu araştırmalarının ortalamasında dahi yüzde 7-8 civarı ciddi bir oy kaybı yaşanmasını ise konjonktüre bağlıyor, tüzük kurultayından bahsediyor.
Parti yönetiminin başarıyı sahiplenmedeki mahirliği ile oy kaybını açıklamadaki keyfiyetinin dayanağı, sanırım, örgüt üzerinde kurduklarını düşündükleri mutlak hegemonyanın kurultay delegeleri ve TBMM grubundaki yansıması. Bunun işareti ise, Özel'in parti içine dönük ideolojik ve politik hat tartışmalarına ilişkin tek kelime etme ihtiyacı hissetmemesi. Partinin (ve sanırım kendisinin de) zayıf olduğunu düşündüğü meselelere sırtını dönüp, güçlü olduğunu düşündüğü (zannettiği de denilebilir) alanda mücadeleyi göğüslemeye çalışıyor. 'Olağanüstü kurultay isteyenler imzayı bulup gelsinler, benden dilenmesinler. Partide başka bir siklet merkezi yok.' sözleri bunun işareti olsa gerek.
PARTİYİ YETİŞKİNLERİN YÖNETTİĞİ İSPATLANMALI
Başlangıçta da dediğim gibi, iki belediye başkanı arasında süren/sürdürülen tahteravalli oyununun olağan kurultay takvimine kadar sürdürülme çabası, ciddi iç tartışmalara sebep olarak CHP'nin parlamenter demokrasi hedefinden uzaklaşması sonucunu doğuracaktır. Bu durum, CHP'nin tek parça kalmasının önünde büyük bir engele dönüşebilir.
Özgür Özel ve dar ekibinin, eskilerden de tanıdığımız ve ‘Parti küçük olsun bizim olsun.’ yaklaşımı olarak da adlandırabileceğimiz bu tutumu, yalnızca parti yönetimi için değil, tartışmaların esas kahramanları olan ve aslında partiyi kendi talepleriyle bloke eden iki Belediye Başkanı için de alarm zillerinin çalması demektir. CHP'nin Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı üzerinden şimdiden yapılan tartışmalar ve bu tahteravalli üzerinden gelecek hesabı yapanlara, kazanan üzerinde yarattığı yıkıcı etki nedeniyle neredeyse bir yenilgiyle eşdeğer olan Pirus zaferini hatırlatmak isterim. (Pyrrhus, MÖ 279'da Asculum Muharebesi'nde Romalılara karşı zafer kazanmasına rağmen, ordusunun büyük bir kısmı tahrip oldu ve bu durum ordusunun sonunu getirdi.)
Bu tartışmaların sonucunda kazanan kim olursa olsun, tartışmanın varlığı dahi gerçek anlamda bir başarı duygusunu yok edecek veya uzun vadeli ilerlemeye zarar verecektir.
BA'DE HARAB'İL-BASRA
Dolayısıyla, şimdiki mesele CHP'nin Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı değil; Ba'de harab'il- Basra diyerek dövünmemek için tedbir almak, yani iş işten geçmeden önce yapılması gerekeni yapabilmektir. Bu tehlikeyi bertaraf edebilmenin tek yolu, yani partiyi parçalanmaktan kurtaracak birliğin sağlanması için yapılabilecek tek hamle olaganüstü kurultayın toplanması ve parti içi geniş bir uzlaşının sağlanmasıdır.
Hazırlıkları devam eden program kurultayı, bunun için kaçırılmaması gereken bir fırsat olabilir. Nitelikli bir politik tartışmaya dönüştürülerek seçimli hale getirilebilecek kurultay, zehirli bir sarmaşıkla sarılıp amorf hale getirilerek boş bir kümeye benzetilme aşamasındaki CHP'yi ayrıştırmaz, tam aksine parti içi birliğe hizmet eder ve partiyi büyütür düşüncesindeyim.
Tekrar tekrar yapılan aynı hatalara karşı birilerinin ayağını yere basması, CHP’nin önce genel iktidarı değiştirecek, sonra da ülkeyi dönüştürecek bir yola çıktığını içeride dışarıda herkese gösterecek, partinin yetişkinler tarafından yönetildiğine seçmeni ikna edecek adımlar atması gerekiyor.
TARİHİN ŞAHİTLİĞİ ALTINDA
Bugün önemli tarihi olaylar olarak anlatılan ve öğretilen birçok şey, dönüm noktalarında alınan ve hem alanın, hem de ilgili herkesin kaderini çizen önemli kararların birer sonucudur. Sezar'ın, generallerin ordularıyla geçmelerinin yasak olduğu Rubicon nehrinin sınırına geldiğinde tereddüt etmiş midir bilinmez ama sonunda vermesi gereken kararı vererek kendisine çizilen sınırı kabul etmemiş, güce giden büyük bir adım atmıştır. Lenin Şubat devrimi sonrasında göreve gelen geçici hükümette kalmayı/olmayı yeterli bularak 'Bütün iktidar Sovyetlere' iradesini ortaya koymasaydı, tarihin yazdığı ilk sosyalist devrim belki de yaşan(a)mayacak, kapitalizmin seçeneksiz olmadığı görün(e)meyecekti.
Bakalım, yıkılan bir imparatorluğun küllerinden, çizilen sınırları reddederek bir vatan ve ulus yaratan Atatürk'ün partisinden, kendisine çizilen sınırı geçebilecek cüret ve cesarete sahip olan biri çıkacak mı, çıkıp yeniden uçuruma doğru yönelen bu kamyonu durdurabilecek mi, hep birlikte göreceğiz...
24. Dönem Adana Milletvekili
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.