Tevfik Kızgınkaya

Tevfik Kızgınkaya

Şimdi Ta​​​​​​​m Zamanı

“Kimin aday olacağı değil,

Ne yapılacağıdır, önemli olan.

Kişilerin geleceği değil,

Memleketin ve Milletin geleceğidir, asıl olan."

İki önceki yazımı (12.02.22) bu sözlerle tamamlamıştım.

Pazartesi (28 Şubat) muhalefet liderleri toplanmadan “ne yapılacağı” konusunu açmak gerekir derken çarşamba sabahı savaşa uyandık ve Irak’tan sonra ikinci kez canlı yayında savaşı seyretmeye başladık.

Rusya’nın Ukrayna’ya girişinden bu yana içerde ve dışarda bilim insanları, emekli büyükelçiler, askerler, gazeteciler ve az da olsa siyasiler yorum yapıyorlar, nedenlerini ve gelecekte neler olacağını anlatıyorlar.

Kısacası herkes konuşuyor ama Rusya planını uygulamaya devam ediyor.

Konunun bu tarafını uzmanlara bırakalım ve kendi penceremden neler gördüğümü anlatmaya çalışayım.

*

Birincisi, Montrö Boğazlar Antlaşmasının barış adına ne denli önemli ve değerli olduğu ortaya çıktı.

Öyle ki, Kanal İstanbul ile Montrö delinir, Karadeniz’in ve ülkemizin güvenliğimiz tehlikeye girer… uyarılarına aldırış etmeyen ve “ne derseniz deyin Kanal İstanbul’u yapacağız” diye ortalığı ayağa kaldıran RTE-AKP’nin sözcüsü “Montrö Sözleşmesi'nin bu tip durumda Türkiye'nin kararları açısından ne anlama geldiği konusunda bütün senaryolar çalışılmıştır” diyerek Montrö’ye sarılmak zorunda kaldı.

86 yıl önceyi Dünyada Barışı ve Türkiye’nin güvenliğini düşünen kurucu iradenin aklı ile imzalanan Montrö, bugün Cumhuriyeti ve kurucu iradesini reddeden iktidarın elindeki koz ve güvence.

*

İkincisi, başta söylediğim canlı yayında savaş izlemek konusu.

80’lerde öne sürülen tezle, iletişim teknolojilerinin gelişimi ile haber ve bilgi dünyada sınır tanımaksızın dolaşmaya başladı, dünya küreselleşti, dendi ve o günden bu yana küresel bir dünyada yaşıyoruz.

Canlı yayında izlediğimiz bu savaş da dünyayı kendisinin ve sermayesinin (çok uluslu şirketler-çuş) çıkarı için küreselleştiren ABD emperyalizminin doymak bilmeyen açlığı ile attığı adımların bir sonucudur. Aynen Irak’ta olduğu gibi.

NATO üzerinden askeri alanda genişleme politikası ile Rusya’yı çevreleme ve kontrol altına alma çabasına, bölgesel güç olmak ve bir anlamda Sovyetler Birliğini yeniden oluşturmak isteyen Rusya’nın karşı hamlesi 3. Dünya Savaşı endişesinin de yaşanmasına neden oldu.

Rusya, Ukrayna’ya saldırmakla haklı mı? Tabi ki hayır.

Kendi ülkesinin çıkarlarını uluslararası zeminde çözmek yerine savaşı ve işgali seçmek yanlıştır.

Bu noktada durup geçmişe bakalım ve anımsayalım. İki defa yaşanan Dünya savaşlarının nedeni de dünyaya egemen olma isteği değil miydi?

Emperyalizmi ülke politikası olarak uygulayan ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin, bölgesel güç olmak ve dünyayı sömürebilmek için kendilerine rakip olabilecek ülkeleri yok etme çabaları dünya savaşlarının temel nedeni değil miydi?

Sınırlarından uzakta Suriye özelinde Orta Doğu’da çıkarları temelinde anlaşan bu iki güç, konu Rusya’nın sınırına dayanınca karşı karşıya kaldılar. ABD ve müttefikleri şu ana kadar karşı bir hamle yap(a)madılar ve Rusya'ya karşı kışkırttıkları Ukrayna'yı yalnız bıraktılar.

ABD'nin veya NATO'nun askeri alanda bir hamle yapmaması, savaşın daha büyük bir boyuta taşınmaması adına doğrudur.  Ancak sorununun acilen uluslararası zemine taşınması ve diploması yoluyla çözümlenmesi insanlık ve dünya barışı adına olması gereken çözümdür.

Ülkelerinin yöneticisi konumunda olan kişilerin siyasi zaferler kazanmak uğruna uyguladıkları emperyalist politikaların zararını, kendilerini bu görevlere seçen insanlar ve tüm insanlık ödemektedir ve suçsuz, günahsız milyonlarca insan yaşamını yitirmektedir. 

Bugün Ukrayna'da olduğu gibi...

Şimdi bir kez daha dönüp bakalım.

Anti emperyalist bir mücadeleyle, emperyalizmin askeri işgalini Kurtuluş Savaşı ile siyasi işgalini Lozan Barış Antlaşması ile kıran ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” temelinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, yani kendi ülkemizin önemini ve değerini görelim ve anlayalım.

*

Üçüncüsü,

Barış için bağımsız bir ülke olmanın ne kadar önemli olduğu gerçeğidir.

Bağımlılık taraf olmayı getirmektedir.

Enerji kaynağı doğalgazda, gıdada buğday ve arpada bağımlı hale geldiğin, üstüne nükleer santrali kurdurduğun, bir de turizmde en büyük müşterin olan Rusya’ya karşı nasıl tavır alacaksınız?

Sıcak para girişine bağımlı hale getirdiğiniz ülke ekonomisi ile sıcak paranın sahibi ABD ile ilişkilerinizi bozmamak için yanında nasıl yer alacaksınız?

SİHA, İHA sattığın, yatırımlarının olduğu, turizmde önemli bir müşteri olan ve savaşın acısını yaşayan Ukrayna’nın yanında mı, karşısında mı olacaksın?

Bu sorulara yanıt verebilmenin tek koşulu var.

Bağımsız bir ülke olmak.

Bağımsızlığın temeli ekonomik açıdan güçlü ve bağımsız olmaktır.

Bunun için tarlada, fabrikada, üniversitede üretim yapan bir ülke olacaksın,

Kendi kaynaklarına dayalı planlı bir üretim ekonomisiyle hem kendi insanlarına ayrım gözetmeksizin iş alanları açacaksın hem de gelir sahibi olmalarını sağlayacaksın,

Ürettiklerinle hem kendi Halkının temel gereksinimlerini karşılayacaksın hem de başka ülkelere ihraç edip ülkeye gelir getireceksin,

Ekonomisi güçlü bir devlet olarak önce dezavantajlı yurttaşlar olmak üzere emekçisiyle, emeklisiyle üreten tüm yurttaşlarının yaşam kalitesini yükseltecek destekler vereceksin…

Bu adımlar çoğaltılabilir.

Kısacası çözüm,

Ülkeye toplumcu pencereden bakmak ve Demokratik Laik Cumhuriyet temelinde Halkçı politikalarla ülkeyi yönetmek,

Dünyaya barış penceresinden bakmak ve ülkeler arasında karşılıklı saygı ve dostluk ilişkilerine dayalı antiemperyalist bir dış politika yürütmek…

"Tam Bağımsız Türkiye" hedefi bir slogan olmanın çok ötesinde,

Yurtta ve dünyada barış içinde yaşamanın yoludur.

*

Ülkemizin geleceğine karşı duydukları sorumlulukla bir araya gelen ve iktidara talip olan muhalefet liderlerinin,

Kimin aday olacağı, kimin nerede hangi makamda bulunacağının ötesinde,

Bulunduğumuz coğrafyada ve ülkemizde var olan sorunlar karşısında nasıl bir politika uygulayacakları ve nasıl bir yol haritası izleyecekleri konularına öncelik vermeleri gerekmektedir.

Bu doğrultuda çözümü başka yerlerde arama yanlışına düşmeden kendi gerçeklerimiz ve ilkelerimiz temelinde yarınlara yürüme kararlılığı Halkın siyasete güven duymasını sağlayacaktır.

Şimdi tam zamanı.

Önceki ve Sonraki Yazılar