Ertuğrul Özkök

Ertuğrul Özkök

NETFLİX BU FİLMİ BİZDEN NİYE SAKLIYOR

Siz de benim gibi bir Netflix bağımlısı iseniz, eminim siz de benim gibi sık sık şöyle düşünüyorsunuz:

“Yahu yeni hiçbir şey yok, seyredecek bir şey kalmadı…”

Oysa var…

Kendimden bir örnek vereyim.

Torunum Zeynep Saatçi geçen gece bana bir mesaj attı. “Dede Netflix’de “Tick..Tick Boom” diye bir film var tam senlik” dedi.…

Zeynep bana her gün böyle bir şey söylemez…Söylüyorsa vardır bir şey…

1.jpg

ANA EKRANDA BİR FİLMİ

SEÇMEMİZ KAÇ DAKİKA

 

Netflix’e baktım. Ana ekranda böyle bir film yok. Olsa zaten mutlaka görürdüm, çünkü ana ekranı her gece en az beş kere baştan sona tarıyorum.

Bu arada size bir istatistik vereyim.  Netflix’de bir filmi seyretmeye karar vermemiz aşağı yukarı 20 dakika alıyormuş.

Bulamayınca ana ekranın arama bölümüne girip filmin adını yazdım ve karşıma çıktı.

Filmi seyretmeye başladım…

Önce “Sıkıcı bir film başlıyor galiba” duygusuna kapıldım.

Oyuncu Andrew Garfield’di…

David Fincher’ ın Facebook’un kuruluşunu anlattığı “Sosyal Ağ” ve “Örümcek Adam” filmlerinden tanıdığım ve çok sevdiğim bir oyuncu…

 

AAA MEĞER BU FİLMİN

YÖNETMENİ KİMMİŞ

 

Ancak biraz ilerleyince film müthiş bir müzikal haline gelmeye başladı.

Onbeşinci dakikada filme iyice dalmış ve kendimi bir tür Rock “West Side Storyvari” filmde bulmuştum.

Karşımda muazzam bir Broadway müzikali vardı.

İşte o an “Kimmiş bu filmi yapan yönetmen” diye sormak aklıma geldi.

Google’a girip baktım ve o an büyük bir şaşkınlığa düştüm.

FİLMİN YÖNETMENİ

HAMİLTON’UN YAZARI

Filmin yönetmeni Lin-Manuel Miranda’ydı…

Yani Broadway tarihinin pandemi öncesi en büyük fenomeni

“Hamilton” müzikalini yapan Porto Rico orijinli dâhisi.

“Hamilton” Amerika Birleşik Devletleri’nin kurucu babalarından  Alexander Hamilton’ın hayatından esinlenen bir müzikal ve Broadway tarihinin son büyük efsanesiydi..

Bugüne kadar hiçbir Broadway müzikali üzerine bu kadar çok yazı, yorum yapılmamıştı.

Bu müzikal için zar zor bir bilet bulmuştum ama tam gideceğim sırada burada çıkan bir sorun dolayısıyla gidememiş, biletimi Oray Eğin’e vermiştim.

Seyrettiğim filmi işte o müzikali yazan, sahneye koyan, oynayan Lin-Manuel Miranda yapmıştı.

Belki benim eksikliğim, ama bugüne kadar  filmin ne yapılışı ne gösterime çıkışı ile ilgili tek kelime bir şeye rastlamamıştım.

Sanki gizlice çekilip, gösterime girmiş bir film gibiydi benim için.

 

FİLMİN KAHRAMANININ

TRAJİK HİKAYESİ

2-001.jpg

Film bir başka Broadway efsanesinin, Jonathan Larson’un hayatının bir bölümünü anlatıyordu…

Muhtemelen adını duymamışınızdır.

Jonathan Larson bir müzikal besteci ve yazarı…Çok trajik bir hayatı var. Daha lisede müzik yazmaya başlıyor. Çok kabiliyetli ama daha sonra geldiği New York’ta yazdığı müzikleri hiçbir yapımcıya kabul ettiremiyor.

Haftanın beş günü mahallesindeki bir barda çalışarak hayatını kazanıyor.

Isınması olmayan bir evde yaşıyor. Yazdığı müzikalleri ancak küçük arkadaş gruplarına dinletebiliyor.

 

OYUNUN BROADWAY’DE

BAŞLAYACAĞI GÜN NE OLDU

 

Sonunda yazdığı müzikallerde biri olan “Rent, aynı Lin-Manuel Miranda’nın Hamilton’u gibi Off Broadway’de oynanmaya başlıyor.

Öyle güzel bir müzikal ki, fark ediliyor ve bir tiyatro onu Broadway’e taşımaya karar veriyor

Ancak “Rent’ in” Broadway’de gösterime başlayacağı gecenin sabahında Jonathan Larson hayatını kaybediyor.

Nedeni aort yırtılmasıdır ve bir teşhis hatası yüzünden ölmüştür…

Henüz 36 yaşındadır…

Rent o gece Broadway’de gösterime girer…12 yıl boyunca kesintisiz gösterimde kalır. Her gece oyun onun adına ithaf edilerek başlar. Ölümünden sonra bir çok Grammy ve başka ödül kazanır. Aynı Hamilton gibi dergilere kapak olur, hakkında sayısız övücü yazı çıkar.

Yazdığı müzikallerden  biri de “Tick Tick Boom’dur..”

Tam anlamıyla bir Rock müzikal…

2-001.jpg

30’UNCU YAŞ GÜNÜNDE

KENDİNE SÖYLEDİKLERİ

    

Jonathan Larson, Elton John, Beatles ve  Doors hayranıdır…

Filmin hemen girişinde kendi kendiyle çok trajik bir konuşması var ve şöyle diyor:

“30 yaşımdayım. Paul McCartney ve John Lennon’un birlikte son şarkılarını yazdığı yaştan büyüğüm. Annem ve babam bu yaşta evli ve iki çocuk sahibiydi, kariyerleri ve evleri vardı. Benimse hiçbir şeyim yok…”

Bunu diyen çocuk, 6 yıl sonra, 36 yaşında hayata veda ederken arkasında iki muazzam Hollywood müzikali bırakmıştı.

Geceyarısı filmi bitirdiğimde ben de hayalimde Netflix’le konuşymaya başladım. Üstelik bu konuşmayı bir ay içinde ikinci defa yapıyordum.

 

BÖYLE BİR FİLM NİYE

BİZE TANITILMAZ

 

Dedim ki;

^Netflix böyle muazzam bir filmi bizden nasıl saklar? Çünkü film Netflix’in bana sunduğu ana ekranda yoktu.

Geçen ay aynı şey “Don’t Look Up” (Yukarı Bakma) filminde de oldu. Film çıktıktan sonra bir süre ana ekranda görünmedi. Hatta o günlerde Netflix yetkililerine sordum ama Noel nedeniyle merkezde herkes tatilde olduğu için doyurucu bir cevap alamadım.

Film ne zaman ki bazı insanlar tarafından farkedilip en çok seyredilenler arasına girdi o zaman ana ekranda görünmeye başladı.

 

MEĞER FİLM 12 KASIM’DA

NETFLİX7DE  GÖSTERİSME GİRMİŞ

 

Lin-Manuel Miranda’nın bu filmi 2021 tarihli bir Netflix yapımı.12 Kasım’da gösterime girmiş. Türkiye’de ne zaman gösterime sokuldu bilmiyorum.

Ama düne kadar bu film hala benim ana ekranımda görünmüyordu.

Şu soruların cevabını hala bilemiyorum. Acaba “Don’t Look Up” ve “Tick Tick Boom” gibi filmler benim ana ekranımda mı görünmüyor? Netflix algoritması herbirimizin zevkine göre ayrı bir ana ekran mı sunuyor ve benim bu filmle ilgilenmeyeceğimi mi düşünüyor:

Yoksa Netflix’in ana ekran tanıtımında bir sorun mu var.

 

SİNEMA YAZILARINDA BİR ARKA

EKRAN BÖLÜMÜ AÇMA ZAMANI

 

Eminim siz de sık sık “Netflix’de seyredecek bir şey kalmadı” duygusuna kapılıyorsunuz.. Oysa arka ekranda olağanüstü filmler var ve bir arkadaşınız tavsiye etmedikçe veya bin film bittikten sonra altta onu seyrettiyseniz bunu da seyredebilirsiniz anonsu  ile tesadüfen bulabiliyorsunuz.

O nedenle Hürriyet’ten ayrılmadan önce köşemde “Arka Ekran” diye bir bölüm açmıştım ve böyle filmleri tanıtıyordum.

Oysa “Don’t Look Up” da “Tick Tick Boom” da özel bir tanıtımı hakeden çok önemli filmler. Seyirci zamanla bunları buluyor. Ama algoritma bu konuda bize yardımcı olmuyor veya Netlix’ in film pazarlaması konusunda ciddi bir sorunu var.

 

ALGORİTMA BİZİ GİDEREK

DAR ALANA SIKIŞTIRIYOR

 

Aynı sorun Spotify, Apple, Deezer gibi streaming müzik platformlarında da var.

Bu platformların algoritmaları bizi tanıdıkça, film ve müzik zevklerimizi giderek daha dar bir alana mahkum ediyor.

Mesela yeni çıkan şarkılarla ilgil bize sundukları “Radar’larda” en çok dinlediğimiz  şarkıları dikkate alıp bize hep o tür yeni şarkıları tavsiye ediyor.

Oysa bütün dünyada müzik yelpazesi her gün biraz daha genişliyor ve bizse giderek daha dar bir alana sıkışıyoruz…

Diyeceğim…

Netflix ana ekranında daha etkili bir yeni film tanıtım stratejisi aramalı ve bizi algoritmanın tahakkümünden korumalı, böyle filmleri bizden saklamak değil, tam aksine gözümüze sokmalı…

Netflix’in yapmadığını ben yapayım.

Lin-Manuel Miranda günümüzün dahi bir sanatçısı.

Bugünün, “Cats” Phantom of the Opera” ve “Evita” müzikallerinin yaratıcısı  Andrew Lloyd Weber’i sayılabilecek bir sanatçı.

Bu onun ilk büyük film denemesi. Hikayesi yine çok çok kuvvetli…Müzikler olağanüstü.

Eğer müzikal merakınız varsa mutlaka seyredin…

Yoksa da seyretmeyi deneyin…

 

GÜZEL BİR HAFTA SONU MENÜSÜ

 

(*) SİNEMA: BENDEN NE OLUR: Türkiye’nin ve dünyanın sorunlarından çok mu sıkıldınız? İçiniz çok mu karardı? Karamsarlık üzerinize iyice abandı mı? Buyrun size çok güzel, hafif mi hafif bir kaçış filmi. “Benden Ne Olur”. Atilla Dorsay’ın “Son Dönemin en iyi Türk komedisi” dediği, Cumhuriyet’te Emel Seçen’in: “Bir yandan sorguluyor, bir yandan hoşça vakit geçirtiyor. Türk filmi özleyenlere” diye tavsiye ettiği film. Cem Belevi’nin,Yaşlı Amca’nın müzikleri harika. Vallahi ben de salondan çok mutlu çıktım.

 

(*) NETFLIX: SUÇ VE POLİSİYE SEVENLERE: “Stay Close” dizisi

sizi çok sarabilir. Harlan Coben’in kitabından yapılan çok sürükleyici bir konu. Ben bir gecede tamamını bitirdim. İngiliz yapımı bir dizi ve İngilizler bu işi biliyor. Bunu sevdiyseniz, yine Harlan Coben’in kitaplarından yapılan “Stranger” ve “Safe” dizilerini de çok sevebilirsiniz.

***

(*) EXXEN: KOMEDİ SEVENLERE.  “Gibi”…Son zamanlarda bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. İki kenar mahalle delikanlısının geyik muhabbetlerinde en absürd konuları nasıl içinden çıkılmaz meselelere dönüştürdüğünü öylesine komik ve güzel anlatıyorlar ki. Benim favorim ilk bölümdeki “Kokoriç” ve üçüncü bölümdeki “Hollandalı yamyam…”

***

(*) NETFLIX: BELGESEL SEVENLERE: “Clive Davis: Soundtrack of Our Lives” Müzik dünyasının Ahmet Ertegün’le birlikte en büyük müzik kaşifi ve yapımcısı sayılan Clive Davis’in hikayesi. Whitney Houston’u, Grateful Dead’i, Barry Manilow’u, Janis Joplin’i, Santana’yı, Bruce Springsteen’i, Chicago, Billy Joel, Aerosmith’i keşfeden ve müzik dünyasına tanıtan, Pink Floyd’u Amerika’ya taşıyan, 70’lerde “Sound of Philedelphia” akımını başlatan müzik endüstrisinin gerçekten dev bir ismi. Tabii ki Ahmet Ertegün’ün de en büyük rakibi…

 

(*) MÜZİKTE “THE WEEKND” HAFTASI. The Weeknd bana göre Michael Jackson sonrasının en büyük fenomenlerinden biri. Kendi payıma ne yapsa  seviyorum. Geçen hafta son albümü “Dawn FM (Alternate World) adlı albümünü yayınladı. Bu defa bildiğimiz çizgisinin dışına çıkmış.

1980’lerdeki Michael Jackson tarzındaki “How Do I Make You Love Me’” ve “”Out of Time” , 1990’ları hatırlatan “Take My Breath” ve oradan  2000’lerin tarzlarına doğru çok değişik ve güzel şarkılar.

Michael Jackson’un efsane “Thriller” albümü gibi baştan sona güzel parçalar.

 

   

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.