
Bedri Baykam
Özel-Bahçeli düellosu, cevapsız sorular
Sinan Ateş cinayetinin dumanı tütmeye devam ederken bu cinayetin bir numaralı sanığı 90’lı yılları anımsatan bir şekilde güpegündüz öldürüldü. Her iki maktulün bağlı bulunduğu siyasal partinin bu iki cinayet hakkında söz etmemeye özen göstermesi bence siyasi yaşamımızın kanayan yarasıdır. Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’in bizlere ilettiği yorumlar, bilgiler ve samimi gözyaşları hepimizi derinden etkiledi. Kendisinin aynı zamanda, eşinin katil adayları arasında olan Serdar Öktem’in ortadan kaldırılma tehlikesine karşı yaptığı ikazlar da hepimizin belleğinde: “Katıldığım son duruşmada Sinan Ateş suikastına karışıp soruşturma ve kovuşturma süreci boyunca hakkında kuvvetli şüphe veya maddi delil bulunan, hüküm giyen ya da kovuşturması devam eden şahıslardan özellikle Doğukan Çep, Tolgahan Demirbaş, Emre Yüksel ve Serdar Öktem’in can güvenliğinin sağlanması gerektiğini mahkeme heyetine iletmiştim. Çünkü süreç artık kamuoyunun gözü önünde ilerlemiyordu ve arka planda sıcak gelişmeler yaşanıyordu. Özellikle Serdar Öktem’in Apple’dan cihaz bilgilerinin gelmesi önemliydi ve devam eden diğer soruşturma dosyasında Sinan Ateş suikastına ilişkin yer alan iddialar çok ciddiydi. Zamanın beni haklı çıkarmasını değil adaletin yerini bulmasını istiyorum. Ne kadar alçak da olsalar insanlıktan nasiplerini almamış da olsalar eli kanlı katillerin can güvenliğinin sağlanması bu siyasi cinayetin aydınlatılması noktasında önem arz ediyor. Çünkü hepsi konuşacak ve bu siyasi cinayeti onlara ihale eden asıl canilerin adını verecek.”
Barış Pehlivan’ın Cumhuriyet’te çıkan “Adım adım cinayet nasıl geldi?” makalesi, Serdar Öktem’in nasıl ağır tehdit altında olduğunu fakat buna rağmen koruma altına alınamadığını gözler önüne seriyor. Emniyet bir çaba harcamış ancak Öktem belki koruma talebinde bulunmadığı için de “yakın koruma” gerçekleşmemiş olabilir, bilemiyorum.
Bildiğim tek şey, Ateş cinayetinde olduğu gibi, Bahçeli’nin yine basının kendisine bu konuda yönelttiği sorulara yanıt vermemesi ve olay sanki Peru’da yaşanmış gibi davranabilmesi. Bunu Türkiye’de yadırgamayan yok. Mesela, Allah göstermesin, benzer bir olay bir CHP’linin başına gelse, partinin nasıl kitlesel ve ağır tepki vereceğini çok iyi biliyorum. Veya şunu söyleyebiliriz, benzer cinayetler bir muhalif partinin içinde yaşansaydı Bahçeli ne kadar ağır eleştirel cümleler kurardı, inanın duyar gibi oluyorum! Peki, Ayşe Ateş’i hedef almaktan çekinmeyen Ülkü Ocakları yönetiminden Fatih Aydın’ın tüylerimi diken diken eden sözleri karşısında, merak ediyorum Bahçeli nasıl bir yorum yapabilir? Amacımız, hangi düşünceden hangi partiden olursa olsun kimsenin alçakça suikastlara kurban gitmemesi.
Özgür Özel, CHP’yi Silivri üstünden sıkıştırabileceğini zanneden Bahçeli karşısında, şimdilik bu konuları hatırlatmakla yetindi, henüz topa girmedi. Bence Bahçeli şansını fazla zorlamasın çünkü Özel’in onun gibi korktuğu, sakındığı konular yok. Bahçeli şunu unutmasın ki CHP hâlâ İmamoğlu celselerinin televizyondan naklen yayımlanmasını bekliyor!
CEZAEVLERİ, BARIM ÇALIK VE DİĞERLERİ
Muhalif medyamız bu konunun üstüne zaten eğildiği için, bu rahatsız edici konuyu şimdilik kenara kaldırıp başka bir konudan söz etmek istiyorum, aksi takdirde yoğun gündem nedeniyle bunlar alışılıp araya kaynıyor. Bir ülkenin medeniyet seviyesini ölçmek için birçok kriter vardır: müzeleri, hastaneleri, eğitim kurumları, sosyal sigorta yöntemleri, emekli ve asgari maaş düzeyi gibi... Fakat benim gözümde önemli diğer bir kriter daima cezaevlerinin durumu olmuştur. Bunun hakkında birçok defa makale yazdım. Arşivimde yayımlanmayı bekleyen başka değerlendirmelerim de var. Ama en önemli konu, adeta ölümün soluğunu ensesinde hissederek yaşayan Ayşe Barım gibi, Murat Çalık gibi insanlarımızın öncelikle acil olarak hak ettikleri tedaviye ulaşmalarıdır. Yalnız ünlülerin değil, canını devlete emanet etmiş her tutuklunun sağlık durumunu ve tedavi şartlarını izlemek ve tedaviye ulaşmalarını sağlamak her vatandaşın görevi ve sorumluluğudur. İnsan olmanın birinci şartı, başka insanlar ile empati kurabilmektir. Nasıl Gazze’deki çocukların veya sivillerin yaşadıkları bizim sorunumuzsa cezaevinde kendisine tedavi şartlarını sağlayamadan yaşamaya zorlanan her insan, hangi görüşten olursa olsun bizim sorunumuzdur.
Bence Hipokrat yemini etmiş hiçbir doktor, Ayşe Barım’ı sağlığına kavuşturmadan hiçbir yere yollamaz. Murat Çalık’a da aynı yoğun tedavilerin acil olarak uygulanması lazımdır. Her siyasinin, yarın kendilerinin de tedaviye muhtaç olabileceğini bilerek konuya bakması lazım. Mesela AKP’nin eski milletvekili Hüseyin Kocabıyık, yaptığı siyasi yorumlar nedeniyle cumhurbaşkanına hakaretten dolayı tutuklandı. Hiç kimse bugünkü siyasi sıfatlarına güvenmesin! Ayrıca cezaevinde İmamoğlu’ndan Zeydan Karalar’a, Resul Emrah Şahan’dan İnan Güney’e, hiçbir belediye başkanımızı unutmuyoruz, unutturmuyoruz!
CUMHURİYET İMECESİ
Değerli okullarımız 100 yaşını deviren, Türkiye’nin en eski ve en güvenilir gazetesi Cumhuriyet’imiz, çok iyi bildiğiniz sebeplerle ekonomik darboğazlardan geçiyor. Bu konuda en sade okurdan en büyük holding yöneticilerine kadar herkesin yapabileceği hamleler var. Haber alma özgürlüğünün, laik Cumhuriyetimizin ve bireysel adalet ve özgürlük arayışımızın adeta simgesi olan Cumhuriyet’le dayanışma içinde olmak, sorumluluk taşıyan her yurttaş için olmazsa olmaz bir ödevdir. İster sokakta üç gazete satın alıp bunu etrafınıza dağıtın, ister şirketinizin kârından vereceğiniz küçük bir payla bağışta bulunun, bugün her Atatürk sevdalısı bu kampanyaya katılmalıdır. Desteğinizin Cumhuriyet gazetesi ve Türkiye Cumhuriyeti açısından maddi manevi büyük önemi var, sevgilerle...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.