TÜRKİYE İÇİN ÇOK TEHLİKELİ TUZAK

Türker Ertürk

Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı askeri operasyonun 34’üncü gününde taraflar İstanbul’da buluştu. Keşke, barış adına hiç değilse ateşkesi sağlamak mümkün olabilseydi ama ne yazık ki tahmin ettiğimiz gibi oldu ve savaş durdurulamadı. Büyük resme bakıldığında; Ukrayna ateşkes istiyor, Rusya istemiyor gibi görünüyor. Çünkü Rusya, başlangıçta belirlediği siyasi hedeflerin gerektirdiği askeri hedefleri ele geçirmeye çalışıyor ve başlangıçta yaptığı planların çok gerisinde, bu nedenle de siyasi hedeflerine ulaşabildiği bir barıştan yana. Siyasi hedefleri ise güvenlik endişelerinin giderilmesi, bu bağlamdaki taleplerinin karşılanması ve Ukrayna’nın Finlandiya gibi tarafsız olması şeklinde özetlenebilir.

Ukrayna tarafı ise her ne kadar barış lafları ediyorsa da pek barıştan yana gibi görünmüyor. Çünkü; Ukrayna tarafının siyasi iradesi ipotek altında ve bu ipotek ağırlıklı olarak ABD’nin elinde. Bu nedenle Ukrayna barışı için masaya oturması gerekenler Biden ve Putin olduğundan yakın bir dönemde kalıcı bir barışa imkân yok gibi görünüyor. Çünkü ne Biden ne de Putin geri adım atabilir. Geri adım atan, siyaseten biter. Hatta böyle bir durumda Putin’in darbe ile devrilmesi bile söz konusu olabilir.

Putin Yanlış Hesap Yaptı

ABD’de 8 Kasım 2022’de, yani yaklaşık 7 ay sonra ara seçim var. Bu seçimde; ABD Kongresi’nin 435 sandalyeli Temsilciler Meclisi kanadının tümü, her eyalet için 2 adet olmak üzere 100 sandalyeye sahip olan Senato’nun 34 sandalyesinde kimlerin olacağı ve 36 eyaletin valileri belirlenecek. Biden’ın partisi Demokratlar, halen Kongre’nin her iki kanadında da çok az bir farkla çoğunluğa sahip durumda. Kamuoyu araştırmalarında da Biden’a olan güven azalıyor ve eski başkan Trump öne geçmiş görünüyor. Trump’ın 2024’deki başkanlık seçimine katılıp katılmayacağı kararı ise 8 Kasım 2022’deki ara seçimlerden sonra belli olacak. Bu nedenle Biden’ın ABD’yi tüm dünyaya rezil eden Afganistan çekilme hamlesinden sonra seçim öncesi Ukrayna’da geri adım atması mümkün değil.

Evet, Putin yanlış hesap yaptı. Ukrayna’nın böyle bir direnç göstereceğini değerlendiremedi, hazırlıklarını göremedi, istihbar edemedi. NATO ve Batı’daki ayrışmaların Ukrayna operasyonuyla birlikte derinleşip keskinleşeceğini sandı ve bu sanı üzerinden giderek varlık fonu yatırımlarının önemli bir bölümünü Batı’da tutmaya devam etti. Ukrayna için Finlandiya modelini önermesine rağmen, Finlandiya’nın Rusya’nın yarattığı tehdit nedeniyle tarafsızlıktan vazgeçme aşamasına gelebileceğini göremedi.

Liderlerinin Duymak İstediklerini Söylüyorlar

Bunun nedeni; Rusya’nın demokratik bir ülke olmaması ve Putin’in demokrat bir liderlikten uzak olmasıdır. Böyle rejimlerde liderin yanındakiler çelik çekirdekten uzaklaşmamak için liderin duymak istediklerini ve hoşlandıklarını söylerler. Bugün Türkiye’deki durum daha da feci!

Rusya bugün sadece Ukrayna ile savaşmıyor, ABD başta olmak üzere Batı’nın imkân kabiliyetleri ve vekilleriyle savaşıyor. Aynen Afganistan’da olduğu gibi. Üstüne üstlük; burası Avrupa, burada durum daha da zor! Rusya, Ukrayna’yı sert güç yoluyla tamamen ele geçirebilir ve Rus yanlısı bir iktidar da getirebilir, buna şüphe yok! Ama nasıl yönetecek? Artık işin içine kan da girdi! Uzun dönemde bunun maliyetlerine katlanabilecek mi?

Ukrayna Savaşı Milat Olacak

Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı askeri operasyon, içinde bulunduğumuz İkinci Soğuk Savaşı tırmandıran bir etki yaptı ama bunun yanında hem Rusya’da hem Avrupa’da hem de küresel bağlamda milat olabilecek gelişmelerin önünü açacak. Rusya bu gelişmeler sonucunda daha demokratik bir ülke olabilir mi, tam bilemiyorum ama şimdiki gibi olmayacaktır. Kapitalist modelden uzaklaşacak, Çin gibi daha kamucu olacak ve devlet kapitalizmi gibi bir yöne doğru evirilecektir.

Yaptırımlar ve tırmanan soğuk savaş, uzun dönemde zaten sonu gelmeye başlamış olan küreselleşmenin tabutuna son çiviyi de çakacak. Bloklaşmanın keskinleşeceği bir süreçte -blokların adını ne koyarsanız koyun- sonuç; küreselleşmenin artık bittiğidir. Küreselleşmenin de arkasında ABD olduğuna göre sonunu da ABD getirmiştir. Bu gelişmeler, aynı zamanda 1970’li yılların başından itibaren devam eden dolar egemenliğine de son verecektir.

Yaptırımlar Bumerang Gibi Olacak!

Yaptırımlar da uzun dönemde Almanya ve Fransa başta olmak üzere Avrupa’yı ve Batı’yı aynen bumerang gibi vuracaktır. Bu gelişmeler, aynı zamanda ABD’nin en çok korktuğu seçeneğin gerçekleşmesine neden olacak, Çin ve Rusya’yı daha çok yan yana getirecek ve kader birliği yaptıracaktır. Bugün Rusya’ya karşı oluşturulan, adına “demokratik” denen ama hedefe ulaşmak için her yolu mubah görerek otoriter rejimlerle de işbirliği yapan ABD liderliğindeki Batı Bloku, zaman içinde yaşamsal zorluklarla karşılaştıkça ayrışacaktır.

Türkiye, çok zor olsa da Ukrayna’ya barışın gelmesi için elinden gelen tüm gayreti göstermeli ve Ukrayna’ya her türlü insani yardımı yapmalıdır. Ama silah veya vekâlet savaşçısı göndermek, Rusya’ya karşı Batı’nın koç başlığını yapmak gibi bir konuma asla gelmemeli ve bunu aklının ucundan bile geçirmemelidir. Türkiye tarafsız olmalıdır ve neden tarafsız olması gerektiğini tüm dünyaya açık açık anlatmalıdır. Ukrayna’nın ve Gürcistan’ın NATO üyeliğini desteklememeli ve bu üyeliklerin bölgenin, Avrupa’nın ve yer küremizin güvenliğine yaşamsal derecede zarar vereceğini her platformda anlatmalıdır.

Ukrayna Kıbrıs Değil

Ukrayna, Rusların öne sürdüğü şartlara karşı garantörlük istiyor. Bu ülkeler Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Rusya haricindeki dört üyesi olan ABD, Çin, İngiltere ve Fransa ile birlikte Kanada, Almanya, Polonya, İsrail ve Türkiye’dir. Ukrayna, bu garantörlüğün NATO’nun 5. Maddesi gibi olmasını istiyor. Bu işe Türkiye dışında sıcak bakan şimdilik hiçbir ülke yok. Unutulmaması gereken husus; Ukrayna’nın Türkiye için gerek güvenlik gerekse ulusal çıkarlar açısından bir Kıbrıs olmadığıdır. Türkiye’nin garantörlüğünün istenmesi çok tehlikelidir ve bir tuzaktır. Bu konuda çok dikkatli olunmasında büyük yarar vardır.

Türkiye’yi yöneten iktidar, iç politikada tamamen tükenmişliğini ve seçim kazanabilme şansını yitirmiş olmasını tersine çevirebilmek için Ukrayna krizini bir şans olarak görüyor. Önce şunun altını çizelim; Türkiye’nin Rusya-Ukrayna krizinde arabuluculuk rolü oynayabilmesine imkân ve ihtimal yoktur. Böyle söylemler sadece iç politikaya ve Türkiye’deki halkı kandırmaya yöneliktir.

Bu Arabuluculuk Değil

Türkiye’nin arabuluculuğu ile ilgili söylemler Rusya’nın da tepkisini çekiyor. Bu krizdeki taraflar; ABD ve Rusya. Bu durumda Türkiye’nin arabuluculuk rolü oynayabilmesi asla mümkün değil. Bu seviyedeki bir krizde bu rolü oynasa oynasa ancak AB-Çin ikilisi yapabilir ancak şimdilik bunun için de erken gibi! Türkiye’nin rolü ise her iki ülkeye coğrafi olarak yakın ve ilişkilerini sürdürüyor olması nedeniyle, sadece tarafların görüşmesinde kolaylaştırıcılık görevi yapmaktan ibarettir. Bunun arabuluculukla uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.

ABD Başkanı Biden, geçen hafta NATO Liderler ve G-7 Zirvelerinden hemen sonra Polonya’ya gitti, burada Polonyalılara seslendi ve “Rusya’da rejimi değiştireceğiz ve Putin’i alaşağı edeceğiz” dedi. Belli ki; Polonya’ya 1979-1988 yılları arasında gerçekleşen Afganistan Savaşı sırasındaki Pakistan rolünü veya benzerini biçmişler. Ama Rusya, Afganistan değil. Ayrıca Rusya, topraklarının yüzölçümü ve tarihi geçmişi ile ABD’den daha büyük. Daha da önemlisi; Rusya’nın ABD’den daha fazla nükleer silahı var. Bu nedenle; daha dikkatli ve sorumluluk sahibi açıklamalar yapmakta küresel barış açısından çok büyük fayda var.

Rusya Ukrayna’yı Karadeniz’den Koparmaya Çalışıyor

Türkiye için diğer bir risk alanı Karadeniz. Buradan Rusya’ya karşı cephe açmak isteniyor. Güneye ve Türkiye sahillerine sürüklenen serseri mayınlar provokasyon amaçlı olabilir. Amaç; Karadeniz’de seyrüsefer emniyetinin olmadığı ve uluslararası suyolu konumunda bulunan İstanbul Boğazı’nda geçiş emniyetinin olmadığı yolunda dünya kamuoyunda algı yaratarak, NATO veya AB liderliğinde Mayın Karşı Tedbirleri (MKT) imkânlarına sahip bir donanma gücünü Karadeniz’e göndermek olabilir.

Rusya’nın Karadeniz Donanması, Odessa başta, Ukrayna’yı ablukaya almış durumda. Rusya, karadan sürdürdüğü harekâtla da Ukrayna’nın Karadeniz’le olan irtibatını kesmek maksadıyla, tüm sahil şeridini Odessa’dan sonra Moldova içinde tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Rusya yanlısı Transdinyester Moldova Cumhuriyeti’ne ve Tuna Nehri’ne kadar ele geçirmeye çalışmaktadır.

Karadeniz’e Donanma Sokulmak İsteniyor

Batı’da yazılanlardan ve söylenenlerden anladığımız kadarı ile Rusya’nın Karadeniz’deki hareket serbestisini sınırlamak, ablukayı yarmak, Ukrayna’nın zor durumdaki şehirlerine denizden yardım götürmek ve Ukrayna Deniz Kuvvetleri’ne silah ve malzeme desteği sağlayabilmek için uluslararası bir donanma gücünün Karadeniz’e girmesi istenmektedir.

Geçen yıl Temmuz ayında, Ukrayna ve ABD tarafından Karadeniz’de düzenlenen Sea Breeze (Deniz Meltemi) tatbikatına 32 ülke, 40’a yakın savaş gemisi, bir o kadar savaş uçağı ve 5 bin civarında da asker katılmıştı. Bu tatbikata Karadeniz’de hiçbir güvenlik endişesi olmayan Brezilya, Tunus, Güney Kore ve Japonya gibi ülkeler de katılmıştı. Buna yakın kompozisyonda bir donanma gücünün Karadeniz’e bir bahane ile gelmesi ateşe benzin dökmek gibidir, ister istemez Türkiye’yi taraf olmaya zorlar ve Montrö’nün fiili olarak delinmesinin önünü açacak gelişmeleri tetikler. Türkiye uyanık olmalı ve bu gelişmelerin önünü kesecek hamleleri şimdiden yapmalıdır.

Prof. Dr. Semih Özbayrak ve Dr. Öğr. Üyesi Özlem Okumuş’un Altınbaş Üniversitesi Yayınlarından çıkan “Sosyal Kültürel Ekonomik Faktörler Etkisinde Tıp Anlayışının Tarihi Gelişimi ve Diş Hekimliği Tarihi” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.