ABD, geçtiğimiz hafta sonu Afganistan’ın başkenti Kabil’de, bir evin balkonunda yakaladığı El-Kaide Lideri Eymen El Zevahiri’yi MQ-9 Reaper tipi insansız hava aracından atılan iki adet Hellfire füzesi ile öldürdü. Başına 25 milyon dolarlık ödül konan ve 2011’den beri adeta görünmez halde olan Zevahiri’nin öldürülmesi, 8 Kasım 2022’deki ara seçimler öncesinde Biden açısından başarılı bir iç politika hamlesiydi.
Zevahiri’ye karşı operasyonu yapan insansız hava aracı Körfez’den havalandı, Umman Denizi ve Pakistan hava sahasından Afganistan’a girdi. Belli ki bu operasyon için tüm ayrıntılar ve görevin içeriği bildirilmese de Pakistan ile koordinasyon sağlanmıştı. Pakistan’ın devrik başbakanı İmran Han hala görevde olsaydı bu koordinasyon yapılabilir miydi, bilemiyorum.
Bundan Sonrası Hasım İlişkileri
ABD’nin ikinci hamlesi ise geçtiğimiz Salı günü (2 Ağustos 2022), Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi‘nin Tayvan’a yaptığı kışkırtıcı ziyaretti. Pekin’in muhalefetine ve tehditlerine rağmen yapılan bu ziyaret, 1970’li yıllardan beri devam eden işbirliğine dayalı ABD ve Çin ilişkilerini görünebilir gelecekte geriye dönülmeyecek bir şekilde bitirmiştir. Bundan sonraki ilişkiler hasım ilişkileri şeklinde olacaktır.
Hint-Pasifik Bölgesi ve dünyamız; Pelosi’nin ziyareti öncesine göre daha güvensiz, daha istikrarsız ve küresel savaş tehlikesine daha yakın durumdadır. Bu ziyaret, aynı zamanda halen içinde bulunduğumuz İkinci Soğuk Savaşın vites değiştirerek tırmanmasına da neden olacaktır. Bununla birlikte bu ziyaret ve sonrasındaki gelişmeler, Çin ve Rusya’yı birbirine daha da yaklaştıracak, ilişkilerinin kader birliğine doğru evirilmesine ve dünyadaki kutuplaşmanın daha da artmasına neden olacaktır.
İkinci Soğuk Savaş
Bu gelişmelerin başat nedeni ise ABD’nin Birinci Soğuk Savaş (1947-1990) sonrası yakaladığı küresel liderliğini ve tek kutuplu dünya düzenini her şeye rağmen sürdürmek arzusu ve bu hedefin hilafına dünyanın ekonomik, askeri ve siyasi ağırlık merkezinin Atlantik-Avrupa üzerinden Asya-Pasifik bölgesine doğru kayışını durdurmak isteğidir.
Halen içinde yaşadığımız İkinci Soğuk Savaş, Birinci Soğuk Savaşa nazaran daha sert, yaygınlık açısından daha küresel, vekalet savaşları açısından daha sıcak, küresel ve nükleer savaş tehdidi açısından daha tehlikeli olacaktır.
ABD Sözlerini ve Taahhütlerini Tutmuyor
Birinci Soğuk Savaşta Sovyetler Birliği, ABD liderliğindeki Batı için ne ekonomik olarak ne de askeri olarak rakip veya tehditti. Esasında, Sovyetler Birliği sadece ideolojik olarak bir tehditti. Ama bugün Çin, ekonomik açıdan olduğu kadar, başta deniz gücü olmak üzere her geçen gün artan askeri gücüyle ABD için çok ciddi rakip ve onun küresel liderliğine meydan okuyan bir tehdittir. Birinci Soğuk Savaşta Çin, Sovyetler Birliği’nin yanında değildi. Bu yan yana olamayış; Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki teorik-ideolojik tartışmanın ve sınır problemlerinin yanında ABD Başkanı Richard Nixon ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger’ın Çin’i Sovyetler Birliği’ne karşı kazanabilmek ve kontrol edebilmek için 1972’den itibaren yaptıkları jeopolitik hamlelerin ürünüydü.
Bunun sonucunda ABD, Tayvan ile ilişkisini kesmeyi, bu ülkeden askerlerini çekmeyi ve Tayvan’ı Çin’in egemenliği ve toprak bütünlüğü içinde gören “Tek Çin” politikasını kabul ve taahhüt etti. Şimdi de küresel stratejik hedefleri için verdiği bu sözden vazgeçiyor. Aynen Birinci Soğuk Savaş bitirilirken NATO’yu doğuya doğru 1 cm bile genişletmeyeceğine dair verdiği sözden vaz geçmesi gibi.
Ziyaretin Arkasında Devlet Aklı Var
ABD, zaten 5 yıldır Tayvan’a silah satışlarını arttırarak, bölgedeki askeri faaliyetlerini yoğunlaştırarak ve ABD’li politikacıların ziyaretleri aracılığı ile verdiği diplomatik destek sayesinde Çin ile yaptığı anlaşmaları ihlal ediyordu. Pelosi’nin ziyareti ile aslında sadece çıta yükseltildi. ABD’nin küresel stratejik hedefleri için Çin’e karşı politika değişikliğinin ilk belirgin hamlesi Obama döneminde başladı, Trump döneminde Çin’e karşı her alanda sert politikalar izlendi ve Biden da bundan aşağı kalamazdı. Yani Çin işinin arkasında ABD’nin devlet aklı vardı.
Pelosi’nin ziyareti öncesinde Biden’ın “Askeri yetkililer şu anda bu ziyaretin iyi fikir olmadığını düşünüyorlar” açıklaması, Çin’in tepkilerini dizginlemeye yönelik açıklamalardı. Hatta Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’nın da ziyarete karşı çıktığı açıklamaları bu kapsamdaydı. Bu açıklamalarla Çin’de “Bu işin arkasında devlet aklı yok, Pelosi’nin kişisel tercihleri, inadı ve iç politika dinamikleri var” algısı yaratılmaya çalışıldı. Madem askerler yani Pentagon ve güvenlik danışmanların bu ziyaretin tehlikeli olduğunu söylüyor, o halde engelle! Buna Anadolu’da; “İstemem ama yan cebime koy” derler.
ABD Bu Durumu Öngörmüştü
Pelosi ziyareti; sonuçları itibarıyla Çin için biraz aşağılayıcı olmuştur. Çin’in ziyaret öncesi tehditkar söylemlerine rağmen askeri anlamda ciddi bir karşılık verememesi, uluslararası kamuoyunda bir itibar kaybıdır. Bu sonuç; ABD ve müttefiklerinin Hint-Pasifik Bölgesi’nde daha cesur adımlar atmasına zemin hazırlayacaktır. Bu sonuç gösteriyor ki; ABD ya Çin’in askeri anlamda bir karşılık veremeyeceğini öngördü ya da karşılık vermesini tetiklemeye çalıştı ve karşı hazırlıkları tamdı.
Çin karşı askeri hamle olarak neler yapabilirdi ve/veya hala neler yapabilir;
Pelosi’nin uçağının düşürülmesi,
Tayvan’a yönelik füze saldırısı,
Tayvan’a yönelik amfibi harekat,
Tayvan’a yönelik uçar birlik ve/veya hava indirme harekatı,
Bölgedeki bazı küçük adaların işgali,
Tayvan’a yönelik deniz ve hava ablukası.
Tayvan İkinci Ukrayna Olurdu
Tüm askeri karşı hamle seçenekleri Çin’i çok zor duruma düşüren, haklılığını yerle bir eden, tüm dünyaya saldırgan gösteren bir duruma sokardı. İşgal seçenekleri ise kendisini saldırgan göstermesi, uluslararası itibarının yerle bir olmasının yanında Tayvan’ın üçüncü bir Afganistan veya ikinci bir Ukrayna olmasına neden olurdu ve bu da ABD’ye kendini direkt olarak ateşe atmadan Çin’e karşı bir vekalet savaşı yapabilme imkanını verirdi. Ayrıca bu saldırgan tavır, NATO’nun Hint-Pasifik Bölgesine doğru genişlemesine imkan yaratır ve aynen Avrupa’da, İsveç ve Finlandiya örneklerinde yaşanan gelişmeleri bu bölgede de tetiklerdi.
Çin’in yapması gereken; askeri operasyon seçeneklerinden uzak durmak, halen Tayvan etrafında yaptığı deniz ve hava tatbikatları, fiili silah ve füze atışları ve bu paralelde ilan ettiği tehlikeli sahalar vasıtası ile yarattığı kısmi ablukayı kaldırmak, gerginliği kademeli olarak azaltmak ve stratejik olarak sabırlı olmaktır.
Tek Kutupluluk Dengesizlik Halidir
ABD istese de istemese de liderliğindeki Batı’nın hegemonyası sona eriyor ve dünyanın öncelikle iki kutupluluğa, sonraki aşamada ise çok kutupluluğa doğru evirileceği görülüyor. Ama ABD küresel olarak tek oyun kurucu ve kural koyucu olmaya devam etmek istiyor. Savaşa ve istikrarsızlıklara ihtiyacı olan ve kendi çıkarları aleyhine olan evirilmeyi durdurup tersine çevirmek isteyen ABD’dir. ABD, yarattığı bu gerginlik ve İkinci Soğuk Savaş stratejisi ile dünyayı “ya bizden ya onlardan” ayrımına zorlayarak Batı dünyasını daha fazla kontrol altına almaya çalışıyor.
Tek kutupluluk dengesizlik hali, çok kutupluluk ise denge halidir. Bugün insanlığın dengeye, barışa, ülkeler arasında karşılıklı güvene, saygıya ve çıkara dayanan ilişkilere ihtiyacı var. Savaşa dönük hamleler ortak evimiz olan yerküremizi her gün daha da yaşanmaz hale getiriyor. Ne ABD, ne Avrupa, ne Rusya, ne Çin ne de başkası Türkiye’nin düşmanı değildir. Türkiye, güvenliği ve çıkarları doğrultusunda, istisnasız her ülkeyle işbirliği yapabilir. Bugün bazı işbirliklerinin yapılamaması, bu işbirliklerinin ileride de mümkün olamayacağını göstermez.
Türker Ertürk