Geçen yazımızda; “ABD’nin Adayı Kim Olabilir?” başlığı altında, 24 Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Türkiye’yi yöneten iktidar tarafından seçimi kazanabilmek için fırsat olarak görüldüğünü, gerçekten de bu savaşın dünyayı, bölgemizi ve Türkiye’yi etkileyen ve önümüzdeki zaman diliminde daha da çok etkileyecek olan gelişmelerin önünü açtığını anlatmıştık. Yazımızın sonunda da muhalefetin bu gelişmeleri iyi okumadan, dış ve iç dinamikleri iyi analiz etmeden 24 Şubat öncesinde belirlediği stratejiyi aynen uygulaması halinde seçim sonucunun hüsran olabileceğini belirtmiş ve “Muhalefet ne yapmalı ve nasıl bir strateji uygulamalıdır?” sorusunun yanıtını da bu yazımıza bırakmıştık.
Bugün Türkiye’de her konuda yaşanan iflasın ve tükenmişliğin arkasında, iktidarın bilgisizliğinin ve beceriksizliğinin yanında son derece planlı olarak yürüttüğü, Cumhuriyetin kurucu ideolojisini hedef alan, geleneksel dini taassup kökenli ve dış destekli siyaseti vardır. Bu siyaset, toplumu paramparça etmiştir. İktidar; sorgulayıcı akıl, pozitif bilim, demokrasi ve hukuk eksenli önerilere tamamen kapalıdır, bu yolla sonuç alınması mümkün değildir ve iktidara zaman kazandırmaktan başka bir işe yaramaz.
Mükemmel Mümkünün Düşmanıdır
Toplumun parçalanmış bu dokusu, kısa zamanda geriye çevrilebilecek durumda değildir. Bu parçalanmış yapı; Türkiye’yi felakete sürüklediği konusunda en ufak bir şüphe bile duyulmayan iktidara karşı birlikteliği ve birleşmeyi çok zorlaştırmaktadır. Bu durum ulusal bütünlüğümüz açısından sürdürülebilir değildir. Bugün Türkiye için dış tehditler de dâhil bundan daha büyük bir tehdit yoktur. Türkiye’nin önünü açabilmek ve sorunlarını çözebilmek için halen ülkemizi yöneten iktidarı demokratik olarak göndermek elbette ki gerek şarttır, ama yeterli değildir. “İktidar gider, sorunlarımız biter!”; gerçekçi bir beklenti değildir.
Mükemmelin mümkünün düşmanı olduğu bilinci içinde, mümkün olabileceklerin üzerinde gevşek uzlaşılar kurabilecek yapılanmalara ve birlikteliklere ihtiyacımız vardır. Bu demektir ki; felaket sürecini durdurmak için bir araya geleceklerin her konuda hep aynı fikirde olmasına gerek yoktur.
Mücadeleler Akılla Kazanılır
“Millet İttifakı” doğrudur ve büyütülmelidir. Bu ittifakta; farklı seviyelerde ve katmanlarda da olsa iktidarın karşısında olan istisnasız tüm yasal siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve düşünce platformları yer alabilir ve almalıdır. İttifakta yer alan siyasi partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin her konuda aynı fikirde olması da gerekmez. Hatta bazı konularda zıt görüşleri de olabilir. “İttifakta o olmasın, bu olmasın!” yaklaşımı içinde olmak çok yanlıştır. Mücadeleler akılla kazanılır; duygularla, geçmişin koşullandırmalarıyla ve hamasetle değil!
Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri de hesap verebilir olmaktır. Türkiye’yi yöneten iktidar, istisnasız hiçbir konuda hesap verebilir durumda değildir. Bu nedenle -her ne olursa olsun- iktidarda kalmaya devam etmek istemektedir. Bu konuda hiçbir ilkesi ve değeri yoktur. Böyle otoriter bir iktidardan seçimle iktidar gücünü almak, çok geniş bir birliktelik gerektirir. Geniş birliktelikler de özveriye ve akıllı stratejilere dayanır.
İdeolojik Birliktelik Yok
Altılı Millet İttifakı’nın oy gücünün ötesinde, özgül ağırlığı ve birlikteliği tetikleyerek büyütecek bir sinerjisi var. Esasında; bu birliktelikte bulunanların farklı ideolojileri, Cumhuriyete ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimlerine farklı bakış açıları var. Onları bir araya getiren asgari müşterek; iktidarın ülkemizi felakete sürüklediği bu durumun artık sürdürülemez oluşu, sorunlarımızı çözmek için güçlendirilmiş parlamenter demokrasiye bir an önce yeniden geçmeye duyduğumuz ihtiyaç ve tahrip olan kurumlarımızı onaracak gelişmelerin önünü açma gerekliliğidir. Bu süreçte, dış dinamiklerin de bir şekilde işin içinde olmaya çalıştığının ve belirleyici olabilecek hamleler peşinde olduğunun da bilinmesi ve unutulmaması gerekir.
Değerlendirmeler
İktidar, devletin tüm gücünü de kullanarak seçimi nasıl kazanacağının, kazanamasa bile nasıl bir oldubitti ile kazandığını ilan edeceğinin derdindedir.
Bu bağlamda; antidemokratik, dürüstlükten ve adil olmaktan uzak bir seçimi planlamaktadır. Seçim Yasası’ndaki değişiklik de bu kapsamda yapılmıştır.
İktidar, Ukrayna Savaşı’nı kendisi için bir şans olarak görmektedir. Gerçekten de savaş nedeniyle dış dünyadaki tecrit hali sonlanmış ve ilgi odağı olmuştur.
Kafasına Göre Seçim Peşinde
İktidar bu son gelişmeleri “kafasına göre” seçim yapıp sonuç ne olursa olsun “ben kazandım” dediğinde ABD’nin Ukrayna Savaşı nedeniyle Türkiye’nin desteğini kazanmak açısından sessiz kalacağını değerlendirmektedir.
En son yerel seçimlerde de görüldüğü gibi HDP seçmeni sonuç açısından belirleyici olacaktır.
İktidar, İmralı ve halen Kuzey Irak’ta sürdürdüğü operasyonlar vasıtasıyla HDP’yi yanına çekemediği takdirde kapatmayı ve İmralı vasıtası ile HDP seçmeninin bir bölümünü kazanmayı veya sandıkta tutmayı planlamaktadır.
İktidar, 2015’de iki seçim arasında yarattığı gibi bir korku, şiddet ve çatışma ikliminin peşindedir.
Durum Değişince Karar da Değişir
Otoriter liderliği yenebilmek ve halkın çoğunluğunun desteğini kazanabilmek için demokratik ama güçlü, kararlı, mücadeleden kaçmayan ve kitleleri harekete geçirecek bir liderliğe ihtiyaç vardır.
Ukrayna Savaşı durum değişikliği yaratmıştır. Artık yıpranmaması için Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayını son ana kadar açıklamama kararının değişmesine ihtiyaç vardır.
Bu gecikme; muhalefet kanadında içinde aday olma fırtınaları esen ve çevresinden bu yönde baskı gelenler için de her geçen gün daha fazla kıpırdanmalara neden oluyor. Bu durum devam ederse sonuç ayrışmaya, kutuplaşmaya ve eşgüdümsüz adaylık ilanına kadar gider.
Millet İttifakı Olarak Yapılması Gerekenler
Millet İttifakının adayı iki türlü olabilir. Siyasi bir aday da olabilir, siyasetten gelmeyen, akademisyen, diplomat veya asker gibi bürokrasiden gelen bir aday da olabilir.
Siyasetten gelmeyen adayın yeni seçilen Meclis’te ağırlığı olmayacağı için Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçmek daha sancısız olabilir. Yani gücünü devretmeye sorunsuz rıza gösterir. Ama siyasi adaya göre kitleleri harekete geçirme gücü daha az olabilir.
Millet İttifakının adayı siyasi olacaksa mutlaka ittifakın içindeki en büyük parti olan CHP içinden, hatta lideri olmalıdır. Yani şu an için Kemal Kılıçdaroğlu’dur!
CHP Genel Başkanı dışında başka bir adayla seçime gitmek CHP örgütünün istenilen performansta mücadele edememesine neden olur ve iki başlılık sorununu doğurur, sonuç da hüsran olur. Son yerel seçimlerdeki İstanbul başarısı bu konu için doğru bir örnek değildir.
Geçmişten Ders Almak Lazım
“Hayır, Kemal Kılıçdaroğlu değil, CHP içinden başka biri aday olacak” deniyorsa, o aday mutlaka olağanüstü kurultayla en kısa zamanda CHP’nin başına getirilmelidir. Gelemiyorsa Cumhurbaşkanı adayı da olmamalıdır.
Ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olması doğru değilse CHP Genel Başkanı olması da doğru olmaz.
Geçmişten ders almak gerek. Alınmazsa aynı hatalar tekrar yapılır, aynı sonuçlarla tekrar karşılaşılır. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi de Abdullah Gül’ün aday yapılması girişimi de yanlıştı. Hatta bu girişimin başarısız olması nedeniyle Muharrem İnce aday yapılmış ama örgütün başında olmaması güçlü ve yürekten bir örgütsel destek alamamasına neden olmuştu.
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP seçmenine ilaveten HDP ve sol seçmenin oylarını da firesiz alabilir. Fakat aynı durum, başka adaylar için aynı oranda geçerli olmayabilir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun mezhepsel kimliğinin Türkiye çapındaki sonuçlar üzerinde olumsuz bir belirleyici olacağı değerlendirmesi doğru değildir. Hatta karşı tarafın bu konunun üzerine gitmesi halinde, mağdur duruma düşmesine neden olacak ve avantajlı hale gelecektir.
İttifakı Büyütmek Lazım
Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı yakın zaman dilimi içinde belirlenmeli ve ilan edilmelidir. Bu ilanın 103 yıl önce bu topraklarda “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” dendiği gün olan 22 Haziran’da gerçekleşmesi anlamlı olacaktır ve mücadele sürecine güç katacaktır.
Millet İttifakı büyütülmelidir. Sürdürdükleri mücadele ile Rifat Serdaroğlu, Ümit Özdağ ve Hüseyin Baş gibi isimler ittifaka dâhil edilmelidir. Başka isimler de ilave edilebilir.
Siyasi partiler haricinde demokratik kitle örgütleri de ayrı seviyede bir platform olarak Millet İttifakına dâhil edilmelidir.
Türkiye’nin ekonomik iflasının belirleyici nedenleri; neo-liberal politikalar ve bu kapsamda ekonomik değerlerimizin haraç mezat satılması, özelleştirme ve yabancılaştırmadır. Bundan dolayı, seçim sürecinde kamucu ekonomik politikalar öne çıkarılmalıdır.
İsveç’te Seçim Yapmıyoruz!
Türkiye’ye yönelik kitlesel göçün ve halen ülkemizde bulunan sığınmacıların Türkiye için en büyük güvenlik sorunu olduğu, sığınmacıların bir plan dâhilinde evlerine gönderileceği ve bu kapsamda Suriye ile masaya oturulacağı konusu seçim kampanyası sırasında ekonomiden sonra ikinci konu olarak işlenmelidir.
Artık “Armudun sapı, üzümün çöpü” diyebilecek durumda değiliz. “İttifak büyürse benim konumum zayıflar, pazarlık gücümü kaybederim” endişesi felaketle sonuçlanır. Artık “ben” değil, “biz” olmalı! İsveç’te de seçim yapmıyoruz, eski Türkiye’de de! Birliktelik bozulursa sonuç çok kötü olur. Hesap veremez otoriter bir yönetimden seçimi alsanız bile iktidarı alabilmeniz için çok geniş bir birlikteliğe ihtiyaç var. Bu mücadele ancak ve ancak omuz omuza kazanılır.
Meltem Kurtulan’ın Mendirek Yayınevi’nden çıkan, idealist bir savcının yaşamını anlattığı “İçimde Saklı” adlı kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.