Muhalefetin Demokrasi Sınavı

Tevfik Kızgınkaya

Muhalefet, muhalif olmak,

Bir görüşe, bir eyleme, bir tutuma karşı olma durumu, aykırılık,

Aykırılığın dışında da farklı bir görüşe sahip olma durumu.

Bu tanımların yaşamdaki karşılığı,

İster dernek, sendika, meslek odası hatta apartman yöneticiliği,

İster siyasi parti veya ülke yönetimi olsun,

Var olan yönetimleri beğenmeyen ve yönetime talip olmak isteyenler muhalefeti oluştururlar ve yönetime seçilmek için çalışırlar.

Bir anlamda farklı düşüncelerin zenginliği,

Bir diğer anlamıyla da yönetim gücüne sahip olma isteği.

Muhalefetin varlığından söz edebilmenin ön koşulu ise demokrasidir.

İnsan, kendi yaşamı ya da içinde bulunduğu toplumun, Halkın, dünyadaki insanların, doğadaki canlıların yaşamını ilgilendiren konularda,

Düşüncesini, beklentisini veya isteğini dile getirebilme hakkını sadece demokrasinin var olduğu yönetimlerde kullanabilir.

Kısacası, muhalefet etmek demokratik bir haktır.

Demokrasi yoksa muhalefet diye bir olgu da yoktur.

Diyeceksiniz ki, bunlar bildiğimiz şeyler.

Doğru, biliyoruz da muhalefet etme hakkına ne kadar sahip çıkıyoruz?

Ya da bu demokratik hakkı ne ölçüde kullanıyoruz?

*

İnsanın insan yapan düşünebilmesi, düşüncelerini dile getirebilmesi ve uygulayabilmesidir.

Bu temel doğrudan yola çıkalım ve yaşadığımız koşulları dikkate alarak düşünelim.

Sabahtan akşama okuduğumuz veya izlediğimiz haberlerden,

Ekonomiden sağlığa, eğitimden toplumsal ilişkilere kadar yaşadıklarımızdan mutlu muyuz?

Yaşamın her alanında var olan ve olumsuz yönde etkilendiğimiz bu sorunlar karşısında, mutsuz ve gelecekten umutsuz bir halde yaşamak istiyor muyuz?

Yanıtın “hayır” olduğunu duyar gibiyim.

Pekala bu sorunları kim çözecek?

Yanıt nettir, BİZ ÇÖZECEĞİZ.

Kimse gelip de bizlerin adına bizlerin sorunlarını çözmez, çözemez.

Burada asıl yanıtlamamız gereken soru,

Nasıl çözeceğiz?

*

İlk olarak, demokrasi diye diye iktidara gelenlerin,

İktidarda kalabilmek için yarattığı “öğretilmiş çaresizlik” halinden kurtulmak zorundayız.

Aynı sorunu yaşayanlar bir araya gelmiyoruz ve isteklerimizi hep birlikte dile getirmiyoruz.

Yaratılan baskı ve korku ortamında,

Başıma bir şey gelmesin diye diye…

Tek başımıza ve sessizce, içimizden şikayet ediyoruz ve öğretilmiş çaresizlik içinde mutsuz ve gelecekten umutsuz yaşıyoruz.

Demokrasinin temel kuralı “katılımcılık” için,

Temel kurum olan Demokratik Kitle Örgütleri (DKÖ) sendikalar, meslek odaları ve dernekler içinde yer almıyoruz, örgütlü toplumu oluşturmuyoruz.

Atılması gereken ilk adım, örgütlü toplum içinde yer almak ve sorunlarımıza çözümü hep birlikte istemektir.

*

DKÖ ise, iktidarda kim olursa olsun muhalif yapılardır.

Çünkü, toplumsal muhalefeti oluşturan DKÖ, devleti yöneten siyasi iktidarların politikalarına ve uygulamalarına karşı temsil ettikleri sınıfın veya toplumun çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmenin ve haklarına sahip çıkmanın mücadelesini verirler.

Ne yazık ki ülkemizde DKÖ’nin büyük bölümü bu niteliklerinden ve işlevlerinden uzaktır.

Ya kendi içlerinde birlikteliği sağlayamıyorlar,

Ya da gerçek kimliklerine ve işlevlerine sahip çıkmıyorlar.

Bir yanda DKÖ niteliği ve işlevi doğrultusunda mücadele eden ancak kişisel veya siyasi amaçlı iktidar mücadeleleri ile kendi içlerinde birlikteliği sağlayamayan ve güçsüzleşen dernek, sendika veya meslek odaları,

Öte yanda temsil ettiği sınıfın, toplumun ve üyelerinin hakları yerine siyasi iktidarın destekçisi olan, demokrasi yoksa kendilerinin de olmayacağını göremeyen otoriter, teokratik ve ırkçı yönetim taraftarı DKÖ diyemeyeceğim yapılar…

*

Demokrasinin bir diğer temel kurumu olan siyasi partiler.

Siyasi yelpazenin en sağından en soluna kadar tüm partilerin ortak söylemidir, demokrasi.

RTE-AKP için, zamanı gelince inecekleri bir tren olarak tanımladığı,

Sadece kendi söylediklerinin ve uyguladıklarının doğru olduğu,

İktidarına karşı çıkanların demokrasi düşmanı olarak ilan edildiği, muhalefetsiz bir demokrasi…

Siyasi muhalefeti oluşturan partilerde ise ortak söylem, gerçek demokrasiye kendilerinin iktidarında kavuşulacağı.

Sözler tamam da soru iki tane;

  1. Yaşadığı her türlü yokluğa, yoksulluğa ve adaletsizliğe karşın Halkın neden hala yüzde 30’nun iktidara destek verdiği, siyasi muhalefete tam destek vermediği?
  2. Söz konusu parti içi demokrasi olduğunda lider demokrasisini uygulayan siyasi partilerin ülkede tam demokrasiyi yeniden var edeceklerine olan “güven”?

*

Dönelim işin gerçeğine,

Yıllardır figüranı olduğu bu demokrasi oyununda Halkın neden asıl aktör olamadığına.

90 yıl öncesine gidelim ve Cumhuriyetin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün kaleme aldığı ve liselerde okutulan Medeni Bilgiler kitabından demokrasinin niteliklerine bakalım.

“Demokrasi İlkesinin Belirgin Nitelikleri

  1. Demokrasi temelde siyasi niteliktedir. Demokrasi, bir sosyal yardım ya da bir ekonomik sistem değildir. Demokrasi maddi refah meselesi değildir. Böyle bir görüş, yurttaşların siyasi özgürlük gereksinimlerini uyutmayı amaçlar…
  2. Demokrasi düşünceye dayanır, bir kafa sorunudur. Herhalde bir mide sorunu değildir. Yönetim ilkesi de adalete bağlılığı ve ahlak sahibi olmayı gerektirir.
  3. Demokrasi temelde ferdidir. Bu nitelik yurttaşın egemenliğe, insan sıfatıyla katılması demektir.
  4. Demokrasi, eşitlikçidir. Kuşkusuz bütün bireyler aynı siyasi haklara sahip olmalıdırlar (Vatandaş için Medeni Bilgiler s. 29)

Şimdi düşünelim, kuruluşumuzdaki demokrasi öğretisi ve Halka kazandırılmak istenen demokrasi bilinci ile bugünün demokrasi anlayışı ve uygulaması arasında benzerlik var mı?

Köy Enstitülerine kadar uzanan “toplu eğitim seferberliği” ile Cumhuriyet aydınlanmasını köylere, Halka ulaştırarak, eğitimli ve bilinçli yurttaşlar yaratma amacı ve hedefi ile…

Köy Enstitülerini kapatarak Halkı cahil bırakan ve din sömürüsü ile de bugünlere kadar iktidarlarını kuran sağ siyasetin hedefi ve amacı arasındaki fark…

Bugün Halkımızın demokrasi bilincinin yetersizliği ve demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak içselleştirememiş olmasının temel nedenidir. 

*

Gelelim bugüne,

Toplumsal muhalefeti oluşturan DKÖ gerçek kimliklerine ve niteliklerine sahip çıkmak ve içlerinde dayanışma ruhunu ve bilincini yaratmak zorundadırlar ki, yurttaşlar DKÖ güven duysun, inansın ve katılsın.

Önümüzdeki süreçte gösterecekleri tavır hem kendi geleceklerini hem de ülkemizin geleceğini şekillendirecektir.

Siyasi muhalefeti oluşturan siyasi partilerin, özellikle de siyasi yelpazenin solunda bulunan partilerin,

  • RTE-AKP iktidarını yaratan inanç ve etnik kimliklere dayalı siyasetini reddetmeleri,
  • Demokrasi temelinde toplumsal muhalefetle birlikte olmaları,
  • Parti içi demokrasiyi uygulayarak örgüt bütünlüğünü sağlamaları,
  • Öncelikle Halkın yokluk, yoksulluk ve işsizlik sorununa çözüm olacak ülkemiz kaynaklarına dayalı üretim politikalarını oluşturmaları,
  • Halkımızı cehaletten ve siyasi sömürüden kurtaracak eğitim politikalarını hazırlamaları,
  • Ve il il, ilçe ilçe Halka dokunarak ve anlatarak güvenlerini kazanmaları, umut olmaları gerekmektedir.

Ülkemizi ve Halkımızı bugünün karanlığından çıkartmak siyasi ve toplumsal muhalefetin sorumluluğu ve görevidir.

Birbirini yok saymak, ayrık kalmak muhalefetin varlık nedeni olan demokrasiye inanmamak hatta yok edilmesine destek olmak demektir.

Söz konusu olan kimin ne olacağı değil,

Ülkemizin ve Halkımızın çağdaş geleceğidir.

Önümüzdeki demokrasi sınavından başarıyla çıkmak isteniyorsa…