DE-MOK-RA-Sİ!

Tevfik Kızgınkaya

Her şeyden önce demokrasinin yokluğunda nelerin olmayacağı konusunda hemfikir olalım.

Demokrasi yoksa

  • Hukuk devleti, adalet ve insan hakları yoktur.
  • Düşünce, konuşma ve yazma özgürlüğü yoktur.
  • Sendika, meslek odası, dernek kurma, örgütlenme hakkı yoktur.
  • İşçinin, köylünün, halkın, emeğin hakkı yoktur.
  • Siyaset yapma hak ve özgürlüğü yoktur, siyasi partiler de yoktur.

Bunların olmadığı bir düzende yaşama hakkının da olmayacağını söylemeye gerek var mı?

*****

Gelelim, demokrasinin varlığından ne anlamalıyız konusuna.

Demokrasi, kurum ve kurallar sistemidir. Tüm kurumları ve kurallarıyla var olduğu ve işlediği sürece demokrasinin varlığından söz edilebilir.

Yarım, çeyrek, ileri, geri diye bir demokrasi yoktur.

Böylesi tanımlamaların, demokraside egemenliğin sahibi olan Halkı kandırmaktan başka bir amacı da yoktur.

Bir siyasi parti,

  • Demokrasiyi araç diye görüyor ve kendi çıkarı için çalışıyorsa,
  • Halkı eğitimsiz ve yoksul bırakmak zorundadır ki,
  • Halk, hak ve özgürlüklerine sahip çıkmasın,
  • İktidar da sorgusuz sualsiz ülkeyi kendi çıkarlarına göre yönetebilsin.

Türkiye’de olduğu gibi…

*****

Siyaset bilimci John Keane “Demokrasiyi parti rekabeti, çoğunluk yönetimi ve hukuk devleti ile sınırlı görenlerin başını kuma gömmüş hallerini reddediyorum” diyor ve ekliyor “bir ülkede demokrasinin yıkılması, tüm ülkelerin yurttaşlarının demokratik özgürlüklerine karşı indirilmiş bir darbedir.”

Başını kuma gömmeyenler ve insanlığa karşı sorumluluk duyanlar, yaşama toplumsal pencereden, siyasete de Sol’dan bakanlardır.

Var olan koşullarda demokrasiye ulaşabilmek için demokraside ortaklaşmak ve birlikte mücadele etmek de, Halka toplumcu pencereden siyasete de Sol’dan bakanların görevidir.

*****

Günümüzde Halktan ve emekten yana kamucu ve toplumcu siyaseti reddeden ve bugünkü iktidarın ve sorunların da kaynağı olan neo-liberalizmle örtüşen şekilde “dünyada sağ sol kalmamıştır” söylemi demokratik siyasete aykırıdır ve varlığını yok saymak demektir.

Günümüz Türkiye’sinin temel sorununu sadece açlığa, işsizliğe, yoksulluğa indirgemekle ve siyasetin sağına yanaşmakla demokrasiyi yaşatamazsınız.

  • Açlığını, işsizliğini, yoksulluğunu dile getiren cezalandırılıyorsa, demokrasi yoktur.
  • Geleceğinden endişe duyan üniversite öğrencisi derdini anlatamıyorsa, demokrasi yoktur.
  • Emeğin hakkı iktidarla sermeyenin ortak masasında yok sayılıyorsa, demokrasi yoktur.
  • Devlet kurumlarının tarikat yuvaları haline getirilmesine karşı çıkmak hainlik sayılıyorsa, demokrasi yoktur.
  • Türkiye Cumhuriyetinin varlık belgeleri olan Lozan Barış Antlaşmasının, Montrö Boğazlar Sözleşmesinin tartışılmasına karşı çıkmak suçsa, demokrasi yoktur.
  • Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri yok edilirken itiraz etmek suç sayılıyorsa, demokrasi yoktur.
  • Demokrasiyi var eden Demokratik Laik Cumhuriyete ve Sosyal Hukuk Devletine sahip çıkmak suçsa, demokrasi yoktur.

Bu koşullarda siyasi muhalefete sormak gerekiyor;

Yarın iktidara geldiğinizde,

  • Devletin varlığını, yurt toprakları üzerindeki egemenlik hakkını sağlayan anlaşmalar yok sayılırsa, ülkemizin bağımsızlığını nasıl sağlayacaksınız?
  • Tarikatlara teslim olmuş bir devleti nasıl yöneteceksiniz?
  • Demokrasiyi nasıl yaşatacaksınız?

Muhalefet, varlığını borçlu olduğu demokrasiyi yok eden iktidarın söylemlerini doğrularcasına bir tavır içinde olursa,

Vatandaşların Anayasadan kaynaklanan hak, görev ve sorumlulukla,

  • Halkın kendi kendisini yönetme şekli olan Demokrasiye,
  • Çağdaş bir yaşam biçimi olan Laik Cumhuriyete,
  • Hak ve özgürlüklerin güvencesi olan Hukuk Devletine,
  • Yurdunun toprağına, denizine, boğazlarına sahip çıkmaları kaçınılmazdır.

Demokratik Laik Cumhuriyete sahip çıktıkları için,

  • Daha dün darbeci terör örgütü FETÖ’nün kumpasıyla yargılanan, hapis yatan, mesleklerini ve işlerini hatta yaşamlarını kaybedenleri…
  • 15 Temmuz darbe girişimi karşısında da dimdik duranları…

Bugün demokrasi düşmanı ilan etmeye kalkanlar,

Demokrasi diye diye…

  • Kuvvetler ayrılığını,
  • Yargının bağımsızlığını,
  • Hukuk Devletini,
  • Hak ve özgürlükleri,
  • Parlamenter sistemi,
  • Demokrasiyi yok ettiler,
  • Türkiye Cumhuriyetinin yönetim şeklini değiştirdiler.

Açlığın, işsizliğin, yoksulluğun temel nedeni, Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim şeklinin değiştirilmesi ve kuruluş ilkeleri ve felsefesine aykırı politikalarla yönetilmesidir.

Bu gerçekler karşısında;

  • Türkiye’de laiklik sorununun olmadığına,
  • Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla var olduğuna,
  • Cumhuriyetin tehlikede olmadığına,

İNANIYOR MUSUNUZ?

Sahip çıkın ki, Halk da size güvensin...