Kumpaslar, tertip ve düzenler, tarikatlardan, fetöden medet ummalar, milleti kendilerine muhtaç bıraktığını sanmalar, medyayı kuşatmalar, muhalefeti tehdit etmeler, baraj matematiğini ayarlamaya çalışmalar, ithamlar..

Halkın Sayfası

Şeriatın bağnazlığın korkunçluğu Taliban'la gündem olunca, Atatürk’ün Aydınlanma Devrimleri yalnızca katıksız Atatürkçülerin söylemlerinde değil, Türk toplumundaki hangi siyasi, dini görüşü benimserse benimsesin büyük bir kesimde hatta buna adına yeni ya da ikinci cumhuriyetçiler, her ne derseniz deyin, ben arada kalmış her yere göz kırpmaya çalışan, ne yardan ne serdenciler diyorum, kesiminin bile dillerinde yer bulmaya başladı.

Kurtuluş mücadelesine, Mustafa Kemal Atatürk'e dillerinde yer vermeye, hatta Tunceli'ye, İngiliz maşalarının Kuvai Milliyeci askerlerimizi katletmesiyle başlayan olayların bastırılmasıyla adı Tunceli'ye çevrilmiş, halende ismi resmen Tunceli olan ilimize, Dersim diyenler bile, ağız dolusu ne kadar Kuvai Milliyeci olduklarından söz eder oldular.

Ülkemiz tabanında durum böyleyken, seçimler konuşulurken ve AKP oyları hızla erirken ve  bu nedenle oy barajı düzenlemeleri gündemden düşmezken, hatta muhalefete kazanamaz düşüncesiyle Cumhurbaşkanı adayı dayatmaları yapılmaya kadar vardırılan dizaynlar içine girilmişken,  AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, “Bizim Taliban’la inanç zemininde ayrılığımız yoktur”  dedirtecek kadar, Türkiye’nin 2 bin 500 km uzağındaki  Afganistan’ın Kâbil Havaalanı’nı işletmek istemesinin nedeninin, kazanılacak, ben adına maaş diyeyim siz daha afili bir tanım bulun, para olması mümkün müdür? Bu oldukça sığ ve gerçek dışı gelmiyor mu size de, sonuçta  büyük bir devletten, Türkiye Cumhuriyeti'nden sözediyoruz, ekonomi bu günkü durumunda olsa bile. 

Dünya uyuşturucu ticaretinin önemli  büyüklükte bir bölümünün kaynağı olan Afganistan'ın, bu ticaretinin ulaşımının sağlandığı Kâbil Havaalanının işletmesi, Türkiye için neden bu kadar önemli  olabilir? 

Kısa süre önce kutladığımız 30 Ağustos 1922 Kurtuluş Savaşımızın zaferle sona erişinin tarihi; Yunanistan'a arkasındaki İngiltere'ye diğer tüm emperyalist güçlere karşı kazanılmış bir zaferin tarihi. Sadece savaşmakla kalmayıp, çeşitli puştluklarla içerde yandaşlar bularak, o zamanın Dersim'inde maşalarına Kuvai Milliyenin kahraman 60 askerini katlettirerek, isyan başlatmaksa bunlardan sadece biri, şeriatçıları hiç saymıyorum bile.

Ve çok acıdır 30 Ağustos'u, Kuvai Milliye ruhu taşıyan generallerimiz, ''laik Cumhuriyet'in generalleri, şeriaat  getirmek isteyen, 15 temmuz kanlı kalkışmasını planlayan fetö terör örgütünün kumpasıyla'' hapisteler. Pek tabi ''Fetö terör örgütünden zarar gelmez'' diyen, ''aynı yollarda yürüdük'', ''ne istediler de vermedik'' diyenlerin marifetiyle. Terör örgütlerinin kurşunları döner dolaşır, maşalarını, onlarla yürüyenleri de vurur, nitekimde bunu 15 Temmuz'da  yaşadık, buna rağmen halkın oylarını kaybettiğini anlayınca tarikatlara bu ''göz kırpma'' akıl alır gibi mi? 

Göz kırpma diyorum başka bir açıklama da bulabilmiş değilim. İnsan bu kadarda kandırılamaz ki...

“28 Şubat 1997”de yaşanan olay, Milli Güvenlik Kurulu’nun dokuz saat süren toplantısında alınan kararların uygulanması değil midir?

“ulusun güvenliğine yönelik tehdidin tarikatlardan, cemaatlerden gelen irtica tehdidi olduğu” vurgulanmış, bu konuda alınması gereken önlemler ortaya konmuş, Milli Güvenlik Kurulu’nun aldığı bu kararlar, işbaşındaki hükümet tarafından  uygulamaya konulmamış mıdır?

Bu kumpasın davasını açan savcı ve yargıcı FETÖ suçundan hapiste değil midir?

Öyleyse bu olayın  FETÖ kumpası olduğunu kabul eden AKP iktidarı, fetönün bu iddiasına neden sahip çıkmıştır?

Bu tuzağı kuran FETÖ cemaati ve onların tuzaklarını sürdürenler bunun hesabını bu gün değilse yarın vermeyecekler midir?

Bu oy çöküşü İktidarın gözünü bu kadar nasıl döndürmüş olabilir? 

Onlarda bal gibi biliyorlarki; TSK  o gün ve sonrasında 2013 yılına kadar, cumhuriyete karşı faliyetleri durdurmasaydı suç işlemiş olurdu yasaya uymamış olurdu. 

''Türk Silahlı Kuvvetleri'nin vazifesi Türk yurdu ve Cumhuriyetini iç ve dışa karşı lüzumunda silahla korumaktır.''

''TC  Anayasası ile tayin edilmiş olan devletin esas nitelikleri değiştirilmeye veya ortadan kaldırılmaya matuf hareketlerde yine silahlı kuvvetler tarafından bertaraf edilecektir''

Yani Asker yasaaların kendisine verdiği görevi yerine getiriyordu.

Bu görevi nasıl yapacağı da TSK iç hizmetler yönetmeliğinin 81 maddesi 1. fıkrasıyla düzenlenmiştir.

Evet TSK O gün ve sonrasında 2013 yılına kadar cumhuriyete karşı faliyetleri durdurmasaydı suç işlemiş olurdu yasaya da uymamış olurdu sorumluları o zaman  yargılanabilirdi. 

Şimdiyse yasanın kendisine verdiği görevi yerine getirmekten suçlu bulunuyorlar.

Neden bal gibi biliyorlar General'lerin suç işlemediğini diyorum ayrıca  neden 2013 e kadar, çünkü AKP iktidarı bu maddeyi 13 Temmuz 2013 de değiştirdi. 

Yeni düzenlemeyle birileri içeriden, cumhuriyeti yıkıp yerine padişahlık sistemi getirmeye kalkarsa, laiklik yerine hilafet şeriat düzeni getirmeye kalkarsa, ülkenin bölünmez bütünlüğüne bayrağına anayasanın değiştirilmesi teklif bile edilemez 3 maddesine dokunmaya kalkarsa TSK'lerinin gerektiğinde silahla engel olma görevini kaldırdı.

Demem o ki, tüm bu kumpaslar, tertip ve düzenler, tarikatlardan, fetöden medet ummalar, milleti kendilerine muhtaç bıraktığını sanmalar, medyayı kuşatmalar, muhalefeti tehdit etmeler, baraj matematiğini ayarlamaya çalışmalar, ithamlar, tüm gayri meşru yollar hiç bir işe yaramaz .

Halkın verdiği oyun;  ''her şeyi yapma hakkı'' verdiğini zanneden iktidarın, ''o her şeyin'' halkın kendisinin yararına değilde, iktidarın kendi yararına olduğunu gördüğü an, ki o an içinde bulunulan anın ta kendisi, geldiği yere göndermesini de bilir; bir oy sandığına bakar.

Atatürk’ün “Bağımsızlık benim karakterimdir” sözü aslında Türk milletini üç kelimeyle anlatmanın da yoludur.

SELMA