12 Eylül 1980 gecesi Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından saat 03.00'te TRT, PTT ve diğer iletişim dairelerine el konularak başlayan askerî müdahale; İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Başbakan DEMİREL'in konutunun ele geçirilmesiyle saat 04.00'te radyolardan ülkeye duyuruldu.
Bildiride, "Girişilen amaç, ülke bütünlüğünü korumak, millî birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine engel olan sebepleri ortadan kaldırmaktır." denildi. Ülkenin bugünkü durumunun zemin taşlarından biri olarak hayatımızda yerini alan 12 Eylül'ü tanımlarken aklımın evrildiği yer 15 Temmuz kalkışması oldu her şey çok tanıdık gelmedi mi sizede 12 Eylül darbesinde 13 yaşındaydım her şey hafızamda bugün gibi..
Hatırladıklarımın hepsi 13 yaşın algıladığı yaşanmışlık değil tabii, öğretmenlerim, küçük ve büyük ailem Hasan Cemal, Nadir Nadi, Mehmet Ali Birand, Emre Kongar ve en önemlisi Uğur Mumcu'nun dokunuşları ve daha bir çok kişi ve toplumun geri bildiriminin besledikleri...
Darbenin sağı solu yok; emperyalist güçler ülkenin içindeki işbirlikçilerle zemini hazırlıyor sonra darbeyle sözüm ona düzeni sağladığını ifade ederek ülkeyi bir nevi işgal ediyor.
İşçisi köylüsü, memuru, aydını, kadını, genci, ırkçı, etnikçi örgütlenmeler, yurtseverlere saldırtılıyor, onlar da kendilerini ve değerlerini savunduklarını düşünüyordu. Bu arada dinciler, tarikatlar tahriklerini yapıyor gücün kendilerine geçmesi için safları sıklaştırıyor. Evet hala 12 Eylül darbesini anlatıyorum ne oldu bugünle karıştırmaya mı başladınız sizde. Evet darbeler her zaman silahla yapılmaz ve sadece askerler de yapmaz.
Emperyalist sermayenin gerçekleştirmek istediği düzenin kurulması için Anayasa ve yasalar değiştirildi, 24 Ocak 1980 kararları yaşama geçirildi.
Filimler kitaplar yasaklandı yakıldı. Yüz binlerce kişi gözaltı sürelerinde ağır işkence gördü işkenceden ölenler ve ölü gibi yaşayanlar oldu; onlardan bir kaçını tanıyorum ve hayatları bir daha asla aynı olmadı.
1.5 milyondan fazla kişi fişlendi, binlerce kişinin yargılandığı sıkıyönetim mahkemelerinde, müebbete kadar hapis cezaları aldılar ve en korkuncu insanlar idam edildi.
Ne dersiniz bugün yaşadıklarımız emperyalist güçlerin 12 eylül'le temel attıkları ve uydurdukları ılımlı islamla açıklanamaz mı?
Bugüne geldiğimizde AKP-MHP ortaklığının TBMM’deki sandalye sayısının yetmemesine rağmen gündem değiştirme çabası olarak AKP, bir anayasa değişikliği hazırlığı yapıyor sözüm ona.
Hem kazanacak hemde seçim sonrası, devletin yeniden yapılandırılması, kurumları particilikten kurtaracak, tüm bürokraside liyakatin sağlanması, yapılmasının sağlanması için, Muharrem İnce'nin sık sık söylediği gibi 2.5 - 3 yıl süreceği düşünülürse, bu süre için en doğru cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinin öneminin ortada olduğu gerçeği İktidara bir takım taktikler geliştirmek zorunda hissettiriyor olmalı ki bir taraftan muhalefetin cumhurbaşkanı adayı dayatılmaya çalışılıyor kazanma ihtimalini zayıflatmak için, öte taraftan büyükşehirleri de yeniden ele geçirmek planları gereği isimleri geçiriliyor belediye başkanlarının..
Seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye indirilmesi, MHP’nin oy oranının giderek düşmesiyle ilgili diye düşünenlerin baraj altında kalan partilerin de ittifak yaparak Meclise milletvekili gönderebilmelerinin mümkün olduğu bir sistemin zaten mevcut olduğunu unutmamaları gerekir. Peki bu barajın aşağı çekilmesinin asıl nedeni bir başka düzenlemeyle yüzde yedinin altındaki partilerin ittifakını engellemek olabilir mi?
Erbaş’ın “bir anlayış” diyerek küçümsediği laiklik, her ne kadar ihanet içinde olsada makamında olabilmesinin sebebi olan laiklik, halkın yaşam biçimini yönetim şeklini tanımlayan laiklik, halkın gözünde öneminin çizilmesine istem dışı hizmet etmekte olduğunun farkında olmadığı laiklik bu ülkenin temel taşıdır.
Yargıtay’ın dua ile açılması, Diyanet İşleri Başkanı’nın dini siyasete karıştıran açıklamaları bu gerçeği değiştiremez olsa olsa tabanının desteğini her gün daha fazla kaybeden AKP’nin çaresiz çırpınışları olabilir ancak. Tıpkı Erdoğan'ın “darbeci” dediği Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’ye 15 Temmuz’un finansörü dediği Birleşik Arap Emirlikleri Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayet el Nahyan'a ve yakın geçmiş zamanda bir AKP yöneticisinin IŞİD için “İslamın yaramaz çocuğu” söylemini aratmayan “inanç bakımından ters bir yan yok”, dediği Taliban'a karşı tutumları kadar çaresiz tutumları.
İçerde ya da dışarda fark etmez emperyalist güçlerin oyunlarına tuzaklarına karşı uyanık olmak zorunda Türk halkı,1923'deki gibi kendimiz biçimlendirmeliyiz geleceğimizi, bunun içinde tek yolumuz kuruluşun ayarlarına geri dönmek, içerdeki maşalarına ve dışardaki güçlere boyun eğmemek; bununda çok kolay bir yolu var, Sandık! Kullanacağın oy yaşam biçimini belirler senin ve çocuklarının...
12 Eylülleri, 15 temmuzları ve aktirislerini, tarikatları, din tacirlerini o sandığa sonsuza dek gömmenin zamanıdır, ne dersiniz?
2023'de 1923'ün tarihini yeniden yazmak kendimize, çocuklarımıza torunlarımıza Mustafa Kemal Atatürk'e borcumuz değil mi?
2023, 1923'ün tekerrürü olmalı, işte asıl rövanş!
SELMA