Kılıçdaroğlu, 'İsteyen arkadaşlar parti kurar' deyince aklıma gelenler

Şaban Sevinç

On yıllardır iktidar olamamakla dertlenen CHP’mizin makus talihi, seçim kazanma şansı kalmayan genel başkanların koltuğa yapışmasından kaynaklanıyor kanaatimce.

Malum CHP yine ayrılık, dışlama, tasfiye haberleriyle gündemde uzunca zamandır. Mustafa Sarıgül ayrılıp parti kurdu, Muharrem İnce de aynı şeyi yapmak için son çalışmalarını yapıyor.

Sol siyasetçilerle tanışmam 1983-84’lerde üniversitede gazetecilik okurken başlamıştı. O dönem partilerin yeniden kuruluş süreci yaşanıyordu. 

Ben de gazeteci adayı bir öğrenci olarak meraklı 3-4 arkadaşla birlikte, Halkçı Parti ve SODEP’in Dedeman Otel'de düzenlediği toplantılar ile Atatürk Spor Salonu’nda yaptığı kurultaylara katılırdım.

Hem darbecilerin kapattığı ailemizin CHP’sinin yeniden oluşturulma çalışmalarını izlemeye çalışır, hem de şöhretini bildiğimiz siyasetçilerle tanışıp fotoğraf çektirirdik.

Mesela Erdal İnönü ve Deniz Baykal’ı ilk kez SODEP’in Dedeman Otel’indeki böyle bir toplantısında görmüştüm. Arkadaşlarımızla sırayla yanına geçerek fotoğraflar çektirmiştik Deniz Bey’le, bu siyah- beyaz fotoğrafımız hala arşivimde durur.

Erdal İnönü’nün yanı çok kalabalık olduğundan maalesef fotoğraf çektirme fırsatı bulamamıştık.

***

Bülent Ecevit’le ilk temasım ise yine aynı yıllarda avukat olan amcamı telefonla aradığında olmuştu.

O anda sekreter meşgul olduğu için telefonu ben açmıştım ve ‘’Avukat …… Sevinç’in bürosu’’ diye buyur ettiğim karşı taraftan ‘’Ben Bülent Ecevit, sayın Sevinç ile görüşebilir miyim’’ sesi gelmişti.

Olağanüstü heyecanlandığımı hatırlıyorum. Ecevit ile bu temasımı öbür gün okuldaki arkadaşlarıma süsleye süsleye anlattığımı hala hatırlıyorum.

***

Kemal Kılıçdaroğlu ile ilk karşılaşmam ise Cinnah Caddesi’ndeki Hürriyet Bürosu’ndan 1-2 km uzakta olan Çevre Sokak’daki CHP Genel Merkezine yürürken olmuştu.

Yanılmıyorsam 2002 yılı başlarıydı. Ben Çevre Sokak’ta Genel Merkeze doğru yürürken, elinde bir evrak çantası olan Kemal Kılıçdaroğlu’nu da karşı kaldırımda aynı yöne yürürken görmüş ve yanına gidip tanışarak kalan 200-300 metreyi birlikte yürümüştük.

Sonraki yıllarda gazeteci olarak hepsini de yakından takip etme şansım oldu.  

Ne diyeceğiz yani...

Dün CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Kocaeli’nde bir gazetecinin kendisine yönelttiği ‘’Muharrem İnce Mart ayı itibariyle parti kuracağını açıkladı, ne düşünüyorsunuz’’ sorusuna aynen şöyle karşılık verdi:

‘’Hayırlı olsun diyeceğiz arkadaşlar, ne diyeceğiz yani. Parti kurmak serbesttir isteyen arkadaşlar parti kurarlar.’’

‘’Durun bakalım, İnce bizim arkadaşımız, partilimiz. Oturur konuşuruz, şimdi ayrışma zamanı değil’’ üslubu yok. Hatta bir nevi, ‘giderse gitsin CHP’den rahatlarız’ tavrı.

CHP'den koparak Türkiye Değişim Partisi'ni kuran Mustafa Sarıgül'ü, bugün düzenlediği basın toplantısında izlerken aklıma geldi bunlar.

CHP, demokrasi kültürünün normal işlediği bir Batı ülkesinde olsa seçim kazanamadığı son 40 yılda heralde 10-15 genel başkan ve kadro değiştirerek iktidar olmanın bir yolunu bulurdu.

***

Kılıçdaroğlu'nun 'giderlerse gitsinler' manasındaki bu üslubunu Deniz Baykal’dan da duymuştuk zamanında. Parti içinde kendisine karşı ‘’CHP başarısız’’ eleştirileri yoğunlaştığında ‘Giden gitsin, kalanlar bize yeter’’ demişti. 

Ki kendisi de kamuoyunda popüler bir siyasetçi olduğu dönemde (Bugünkü Muharrem İnce gibi) Erdal İnönü tarafından benzer şekilde dışlanmıştı SHP’den.

İnönü, kendisi Genel Başkanlıktan sıkıldığı ve bırakmak istediği halde Baykal’ın CHP’yi yeniden açarak SHP’den gitmesini beklemişti. Baykal 1992’de arkadaşlarıyla ayrılıp CHP’yi yeniden açınca İnönü, Ankara Belediye Başkanı Murat Karayalçın’a devretmişti Genel Başkanlık koltuğunu.

Baykal da seçimleri kaybetmeye başlayınca kendisine rakip olanları öğütme yolunu seçti. Belki şans bulsalar CHP’yi alıp yükseltecek olan Ertuğrul Günay ve Mustafa Sarıgül’ü zorla partiden ihraç etti Baykal.

Bu arada Erdal İnönü tarafından sırf SHP’yi Baykal’a bırakmamak için Genel Başkanlığa erken bir zamanda oturtulan Murat Karayalçın da cadı kazanına dönüşmüş solda, doğru dürüst liderlik yapma imkanı bulamadı ne yazık ki.

Bülent Ecevit bu hastalıklı yapıyı çok iyi anlamıştı. Nitekim ‘Bir bölen’ şeklinde suçlanmayı göğüsleyerek eşiyle birlikte sıfırdan DSP'yi oluşturup, SHP-CHP anlayışını yanına yaklaştırmadı. Ve o DSP ile 1980’den sonra Başbakanlık koltuğuna oturmayı başaran tek solcu lider oldu.

40 yıldır kaynamaya devam eden CHP ise hala bir Başbakan veya Cumhurbaşkanı çıkarmayı başaramadı. Ve daha şimdiden 3 yıl sonraki seçim için ortaya koyduğu en önemli vizyon, ittifak ortaklarını ikna edebilirse ‘’partisiz cumhurbaşkanı adayı’’ belirlemek.