Görünmeyen Tehdit: Mikroplastikler

Raziye Özdemir Tüfekçi

Mikroplastik, artık bir çevre sorunu olmaktan çıktı; doğrudan bir sağlık meselesi haline geldi. Gözle göremediğimiz bu parçacıklar, Antartika’dakinden Amazon Ormanları’daki, İstanbul’dankinden Tayland’daki tüm canlıların bünyesine yayılmış durumda.

Plastik ambalajlar, günlük hayatımızın vazgeçilmezi haline geldi. Ancak bu konforun bedelini vücudumuz ağır ödüyor. Plastik şişeden su içtiğimizde, plastik kapta saklanan ya da ısıtılan yiyecek ve içecekleri tükettiğimizde mikroplastikleri farkında olmadan bedenimize alıyoruz. Hatta diş temizliği gibi en masum alışkanlıklardan biri bile risk barındırıyor; bazı diş macunları mikroplastik içerebiliyor. En çarpıcısı ise hayatın en savunmasız döneminde bile karşımıza çıkması: bebeklerin biberonlarından mikroplastik vücuda alınıyor.

Bilimsel çalışmalar, mikroplastiklerin insan vücudunda yalnızca geçici misafirler olmadığını gösteriyor. Bu parçacıklar kan, akciğerler, plasenta ve anne sütü dahil olmak üzere çeşitli doku ve organlarda tespit edildi. Yani maruziyet sadece bireysel değil; nesiller arası bir sorunla karşı karşıyayız.

Daha da endişe verici olan ise sağlık üzerindeki etkileri. Mikroplastiklerin bazı türlerinin kanserle ilişkili olabileceği, bazılarının ise hormonal dengesizliklere yol açabildiği biliniyor. Bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkileri olduğu yönünde güçlü bulgular mevcut. Yakın zamanda yapılan araştırmalar, kan damarlarında mikroplastik bulunması ile kardiyovasküler hastalıklar arasında potansiyel bir bağlantı olduğunu ortaya koydu. Bir çalışmada, 34 ay boyunca, damar plaklarında mikroplastik saptanan bireylerde, bu bulguya sahip olmayanlara kıyasla ölüm riskinin 4,5 kat daha yüksek olduğu görüldü. Başka bir araştırma ise mikroplastikler ile bağırsak hastalıkları arasında anlamlı bir ilişki olduğunu gösteriyor.

Bu tablo karşısında uluslararası adımlar atılmaya başlandı. Avrupa Birliği, Ekim 2023 itibarıyla ürünlere kasıtlı mikroplastik eklenmesini kısıtladı ve 2030 yılına kadar mikroplastik kirliliğini %30 azaltma hedefini benimsedi. Daha küresel ölçekte ise Birleşmiş Milletler Çevre Asamblesi, 2 Mart 2022’de 175 ülkenin desteğiyle bağlayıcı bir küresel plastik anlaşması geliştirilmesi yönünde karar aldı.

Ancak yasal düzenlemeler tek başına yeterli değil. Mikroplastik meselesi, bireysel tercihlerden endüstriyel üretim biçimlerine kadar uzanan çok katmanlı bir sorun. Daha az plastik tüketmek, cam ve çelik gibi alternatifleri tercih etmek, ambalajlı ve özellikle ısıtılmış plastikle temas eden gıdalardan kaçınmak artık birer çevreci jest değil; sağlığımızı koruma refleksi.

Artık sormamız gereken soru şu:
Bu kadar küçük bir parçacık, hayatımızda bu kadar büyük bir yer tutmamalı mı?

Farkındalık, küçük alışkanlıklarla başlar. Mikroplastik maruziyetini tamamen sıfırlamak mümkün olmasa da, günlük hayatta atacağımız bazı adımlar bu yükü ciddi biçimde azaltabilir.

1. Plastik bardak yerine termos ya da cam/seramik bardak kullanın:
 Özellikle sıcak içecekler plastikten mikroplastik salınımını artırır.
2. Poşet çay yerine ambalajsız çay tercih edin:
Birçok poşet çay plastik bazlı lifler içerir. Dökme çay, daha güvenli bir alternatiftir.
3. Çamaşırları düşük sıcaklıkta yıkayın:
Yüksek sıcaklık, sentetik kumaşlardan mikroplastik salınımını artırır ve atık suyla doğaya karışmasına neden olur.
4. Doğal kumaşlardan üretilmiş kıyafetleri tercih edin:
Polyester ve naylon yerine pamuk, keten, yün gibi doğal lifleri seçmeye çalışın.
5. Kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinin içeriğini okuyun:
Mikroplastik içerebilen ürünlerden kaçınmak için etiket okuma alışkanlığı edinin.
6. Plastik şişe yerine cam veya paslanmaz çelik şişe kullanın:
Günlük su tüketiminde plastikten uzak durmak önemli bir adımdır.
7. Cam, porselen veya paslanmaz çelik saklama kaplarını tercih edin, konserve yerine cam kavanozlu ürünleri seçin:
Plastik saklama kapları, özellikle yağlı gıdalarla temas ettiğinde ve ısıya maruz kaldığında mikroplastik salınımını artırır.