Ve hâlâ, bugünlere nasıl gelindi diyorsunuz?..

Naim Babüroğlu

Siyaset, toplumun refah ve mutluluğunu sağlayacak şekilde sorunlara akılcı çözümler bulmak amacıyla yapılır. Dış politikayı da, “Ulusal çıkarlar” belirler. Ulusal çıkarların olmazsa olmaz iki önemli ayağı; devletin devamlılığı (BEKA) ve toplumun refahıdır. Yani, dış politikada atılacak adım, devletin sürekliliğine ve toplumun refahına olumlu katkı sağlamalıdır. Devlete yönelik BEKA sorunları ortaya çıkmışsa toplum yoksullaşmış ve hayal kurmayı unutmuşsa ulusal çıkarlar yerine başka hedefler dikkate alınmış demektir. Son 20 yılda toplumda heyecan yaratmak, insanları etki altında bırakmak için hamaset söylemleri siyasetin yerini aldı. Oysa beş bin yıllık yazılı tarih; hamasetin, duygusallığın, ihtirasın asla bir strateji olamayacağını felaket örnekleriyle kaydeder. Hayalperestlik ve ihtiras başarı getirseydi eğer; Napolyon ve Hitler Moskova’yı alır, Enver Paşa Hindistan’ı fethederdi. Dış politikada, “Gerçekçilik” ve “Tam bağımsızlık” ilkelerinin göz ardı edildiği son yıllar, “Stratejik derinlik”ten “Stratejik bozgun”a uzanan bir yolculuğun ibretlik öyküsüdür Son 15-20 yılda, iç ve dış politikada hiç yapılmaması gereken stratejik hataların yıkıcı sonuçlarını yaşıyor Türkiye...

★★★

Osmanlı Devleti, 1606-1699 yılları arasında Duraklama Dönemi’ni yaşar. Bu dönemin en önemli özelliği, savaş gelirlerinin azalması ve saray masraflarının artmasıdır. Merkezi otoritede, orduda, sosyal ve ekonomik alanda bozulmalar ortaya çıkar. Dönemin düşünürü Koçi Bey, Padişah Dördüncü Murat’ın isteğiyle, 1631 yılında Osmanlı Devleti’nin kötüye gidiş nedenlerini içeren gerçekçi bir rapor hazırlar. Tarihe, “Koçi Bey Risalesi” olarak geçen raporda eleştiri konuları; adam kayırma, rüşvet, liyakat sisteminin çökmesi ve yozlaşmadır. Devlet adamlarının bilgisizlikleri, hataları ve ihtirasları da bu dönemin başta gelen niteliklerindendir. Osmanlı, bu eksikleri gideremez ve çöküşe sürüklenir. Sonuçta, 1683 yılında İkinci Viyana bozgunuyla başlayan geri çekilme ve toprak kaybı önlenemez. Ve üç büyük felaketle yüzleşir: Birincisi; 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda Tuna (Balkan) vilayetinin kaybedilmesi, İkincisi; 1912-1913 Balkan Savaşı’nda Balkan coğrafyasının elden çıkması, Üçüncüsü; Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden silinişidir.

★★★

Dünyanın en değerli toprakları üzerinde kurulu, beş milyon kilometrekareye hükmeden 620 yıllık Osmanlı, Sevr Antlaşması’yla 150 bin kilometrekarelik alana, Anadolu’ya sıkıştırılır. Atatürk, Türk İstiklal Savaşı’yla Sevr’i çöpe atar. Avrupa sömürgeciliğini sona erdirir. Türkiye, Müslüman ülkelere örnek olacak şekilde modern, çağdaş bir yapıya kavuşturulur. Aynı Türkiye, özellikle 2000’den sonra, Atatürk’ü elinin tersiyle iter. Tüm kurumlarda, “liyakat” yerine “biat kültürü” baş tacı edilir. Ve bu günlere gelinir...

★★★

Beş bin yıllık yazılı tarihin hükmü, devletin olmazsa olmaz iki görevi olduğunu söyler: Adalet ve güvenlik. Ve bugün, hukukun üstünlüğünde, Türkiye son sıralarda yer alır. Türkiye’de adalet yok diyenlerin oranı yüzde 74’tür. Kadınların yüzde 75’i kendilerini güvende hissetmiyor. Dünyanın en fazla sığınmacısını/göçmenini barındıran ülke konumundadır Türkiye. Daha etkili önlemler alınması gerekirken, binlerce Suriyeli sığınmacı da ülkede kaybedilir. Kaybedilen Suriyelilerden bazıları, ceza almış olmasına rağmen onlara ulaşılamaz. Batı’ya iltica başvurusunda, Suriye ve Afganistan’dan sonra Türkiye üçüncü sıradadır. Yetişmiş beyin göçü zirveye tırmanır. 2023 yılı Küresel Suçlar Endeksi’nde, 193 ülke arasında ilklerde 14’üncü sıradadır. Bu endekste, Rusya, Kamboçya, Libya, Kenya’dan daha kötü durumdadır. Şaşırmayın!.. Denetlenmeyen, hesap vermeyen bir sistemin çöküş yolculuğunun öyküsüdür bu gerçekler...

★★★

Goebels, Nazi Almanyası’nın Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanıdır. “Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir halk sunayım” demiş ve bu düşüncesini gerçekleştirmişti. Hitler’in Hava Kuvvetleri Komutanı Göring ise “Vicdansızım ben, benim vicdanım Adolf Hitler’dir” diyecek kadar vicdanlıydı.   Ve gelinen aşamada, bir devlette yozlaşma yaygınlaşınca ne olur diye sorarsanız?.. Doğru, dürüst insanların değeri düşürülür. Saygısızlık nezaket, yüzsüzlük yiğitlik olur. İsraf, itibar ve cömertlik olur. Cehalet, bilgeliğin; biat, liyakatin yerini alır. Ve böyle bir toplumda, artık güneş batıyor demektir. Milleti öldürüp, yerine ne olduğu tanımlanmayan bir Osmanlı ümmeti oluşturma ısrarının Türkiye’yi getirdiği nokta budur. Sonucu, stratejik başarısızlık olan ve gelecek kuşakları da derinden etkileyecek tarihi bir felaket zinciridir yaşananlar...

★★★

Ve hâlâ, nasıl oldu diyorsunuz değil mi?..

İkinci Dünya Savaşı’nda Rus tankları Berlin’e girene kadar, Almanlar Rusya’yı işgal ettiklerine inanıyorlardı. Çünkü, Alman gazeteleri öyle yazıyordu. Ve hâlâ, bugünlere nasıl gelindi diyorsunuz değil mi?.. Bugün, dünün yarını değil miydi?.. Dün ne yaptınız?.. Atatürk’ten uzaklaşan bir Türkiye, gün yüzü görmez, asla görmeyecek...