Ülkelerin coğrafyası jeopolitiğin değişmez unsurudur. Dünyanın en zengin enerji kaynaklarına sahip petrol zengini Orta doğu ülkeleri, jeopolitik güç mücadelesinde varlık gösterememektedirler. Orta Doğu ülkelerinin devlet kurumları, kabile geleneğinden gelen alışkanlıklarını sürdürmekte ve gelişmiş ülkeler düzeyine erişememektedirler. Rönesans’ın yarattığı yeniden doğuş sayesinde Avrupalılar bilim, sanat ve teknolojide büyük gelişmeler kaydederken, Orta Doğu ve Müslümanlar uzun süre bu gelişmelerin farkına varamadı. 2023’e gelindiğinde, Batı ülkelerinin oldukça gerisinde yer alan Orta Doğu, tarihten ders almakta sürekli sınıfta kalan bir geleneğe sahip. Orta Doğu ülkeleri, otoriter ve baskıcı siyasi rejimlerle yönetildiğinden ekonomik başarıyı sağlayabilecek, hesap verebilir ve denetlenebilen kapsayıcı kurumlar oluşturamamıştır. Beş Müslüman devlet, yarım milyon Musevi’nin 1948’de Filistin’de bir devlet kurmasını önleyememiş, İsrail’den çok daha güçlü olmalarına rağmen Arap ülkeleri 1967, 1973 Arap-İsrail Savaşlarında varlık gösterememişlerdi.
Müslüman ülkelerden sadece Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün vizyonu ve devrimleriyle İslam dünyasının yıldızı olmayı başardı. Laikliği bir ilke olarak kabul etti. Yüzünü Batı’ya dönen Türkiye, Müslüman ülkeler için örnek bir model oldu. Türkiye; akıl, bilim, tam bağımsızlık, anti emperyalist politikasıyla 1923-1938 yıllarında altın dönemini yaşadı. Uçağını, aşısını üreten; dış dünyada itibarı zirvede olan; iç cephede kutuplaşmanın olmadığı, umutla geleceğe bakan bir Türkiye vardı.
***
Siyaset, toplumun refah ve mutluluğunu sağlayacak şekilde sorunlara akılcı çözümler bulmak amacıyla yapılır. Dış politikayı ise, “Ulusal Çıkarlar” belirler. Ulusal çıkarlar, kısaca devletin güvenliği ve milletin refahı demektir.
Türkiye’nin Jeopolitik konumu, dış politikanın belirleyici unsurlarından biri olmuştur. Türkiye, özellikle İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde, Jeopolitik üstünlüğünü genel olarak kullanmasını bilmiştir. Ancak, 2002’den sonra, coğrafya değişmediği ve Jeopolitik önemde bir azalma olmadığı halde, Türkiye’nin itibarında, ağırlığında ve imajında önemli bir aşınma oldu. 2002’den sonra uygulanan, “Stratejik Derinlik” ve “Sıfır Sorun” politikası döneminde; tüm komşu ülkelerle sorunlu bir konuma gelinmesi bir sürpriz değildi. Stratejinin temel unsurları, “Kuvvet”, “Zaman” ve “Mekân (Yer)” uygun şekilde kullanılmamış ve Türkiye BEKA sorunuyla yüz yüze gelmiştir. Çünkü, mantıklı ve tutarlı olmayan hedeflere hiçbir strateji ile ulaşılamazdı.
***
2023’e gelindiğinde, ulaşılan stratejik sonuçlardan en önemlisi, Türkiye’nin, Batı ülkeleri tarafından artık Orta Doğu ülkesi olarak algılanmasıdır. Oysa Türk İstiklal Savaşı kahramanlarının ve Cumhuriyeti kuran kadronun hedeflediği ve emanet ettiği Türkiye bu değildi.
Türkiye’nin, dünyanın en fazla sığınmacı/yasa dışı göçmeni barındıran bir ülke konumuna gelmesi BEKA sorunudur. Pakistan, Afgan sığınmacılar yüzünden gün yüzü görmeyen, istikrarsız bir ülke olmuştur. Bir zamanlar, Lübnan’ın başkenti Beyrut Orta Doğu’nun Paris’i olarak kabul edilirdi. Filistinli sığınmacıların etkisiyle demografik yapısı bozulan Lübnan, çökmüş devlet konumuna geldi ve turistlerin gitmeye korktuğu bir ülke oldu.
Türkiye’nin 1300 kilometrelik Suriye ve Irak sınırı, ABD tarafından terör üreten bir coğrafyaya dönüştürülmüştür. PKK terör örgütüne etkili ve başarılı nokta operasyonları yapılmasına rağmen, Irak ve Suriye’de PKK/YPG terör örgütünün gücünde artma söz konusudur. Terör örgütü tehdidi, Türkiye için BEKA sorunudur.
***
Türkiye, Finlandiya’nın NATO üyeliğine onay vermesine rağmen, F-16 savaş uçaklarını ABD’den alamadı. Bu, Türkiye’nin ABD ve NATO’daki eski ağırlığını artık yitirdiğinin bir göstergesidir. Türkiye, AB ile göçmenlerin Avrupa ülkelerine gidişlerini bir anlamda önleyen ve Türkiye’yi sığınmacı ülkesi haline getiren “Geri Kabul Anlaşması”nı imzaladı. Böylece, Avrupa ülkeleri sığınmacı istilasından korunmuş oldu. Buna rağmen, AB’nin Türkiye’yi dışlamasının ardındaki gerçek, Türkiye’nin jeopolitik gücünün aşınmasındandır.
Gelinen aşamada;
Dünyanın en fazla sığınmacısını/yasa dışı göçmenini barındıran ve 1300 kilometrelik güney sınırı terör üreten bir coğrafyaya dönüşen Türkiye’nin, AB dahil hiçbir Batı ittifakında yer alamayacağı bir sır değil. ABD/NATO ve AB, sınırını artık Türkiye’nin batısına kaydırmışlardır. ABD’nin Yunanistan’a önem vermesi ve askerî üslerini konuşlandırmasının nedeni budur.
Batı tarafından Orta Doğu ülkesi olarak algılanan ve dünyanın en fazla sığınmacısına/yasa dışı göçmenine ev sahipliği yapan Türkiye;
NATO’dan dışlanmaya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle, İsrail’in NATO üyeliğine hazır mı?..
Ve sığınmacıları/yasa dışı göçmenleri ülkelerine göndermeyen bir Türkiye; başta ekonomi, kutuplaşma dahil, önemli hiçbir stratejik sorununu çözemeyeceğini biliyor mu?..
Ve Türkiye, 1920 SEVR hayalini yaşayan güçlerin umutlarının zirve yaptığının farkında mı?..
“Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar; hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”, der Mehmet Akif Ersoy…