Fal önemlidir ama algı her şeydir

Naim Babüroğlu

Rahmi Apak, “Yetmişlik Bir Subayın Anıları” adlı kitabında şöyle diyordu: “Bir yerde, küçük bir sırt üstünde yedi sekiz subayın daire şeklinde bir şeyler yaptıklarını gördüm... Subaylardan birisi Kuran’ı ortasından bir iple bağlamış, bu ipe bir anahtar geçirmiş, mukaddes kitabı çeviriyor sonra bırakıyor. Bükülmüş olan ip nedeniyle, sağa sola ufak hareketler yapan Kuran, nihayet kuzey istikametinde durunca, kitabı çeviren subay: ‘İşte, kitabın gösterdiği istikamet. Bizim için hayırlı olacak istikamet burası, yani Loşna istikameti. Cavit Paşa’nın bulunduğu yer’ dedi. Meğerse bu subaylar, yarım saatten beri hangi istikamete gidilmesi gerektiğini tartışmışlar... Loşna’da Cavit Paşa’ya katılacak olurlarsa, Sırplara teslim olacaklarını ve Sırpların ise, Türk Askerine iyi davrandıklarını konuşmuşlar. Hâlbuki, Ordu Komutanı’nın emri gereğince, Fiyeri’ye gidecek olurlarsa, Yunanların Türk esirlerini öldürdüklerini tartışıp durmuşlar. Kuran falına başvurmaya karar verilmiş. Sonuçta, bu gruptan beş subay Kuran falının gösterdiği istikamette (Ordu Komutanı’nın emrinin tersine) yola çıktılar. Diğer iki subay da, ordunun talimatına göre Fiyeri’ye gitmek üzere bize katıldılar...”

★★★

Ordu komutanının verdiği emre değil, fala göre hareket eden subaylar... Askerlik sanatından uzaklaşan bir ordunun geldiği durum, buydu. İşte, Osmanlı Devleti’nin sonunu getiren ve Balkan Faciası’na neden olan zihniyet, tam da buydu. Osmanlı’yı tarih sahnesinden silen, tam da bu zihniyetti...

★★★

Yıl 1914... Atatürk, yarbay rütbesinde, Sofya’da Askeri Ataşe’dir. “Subay ve Komutanla Söyleşi” adlı bir kitap kaleme alır. Kitapta yazdığı bir cümle, 600 yıllık Osmanlı’nın çöküş nedeninin bir özetidir. O cümle şudur: “Ordunun can damarı olup birçok geleneklere bağlı olarak gelişen ve tam olgunlaşan askeri disiplin duygularını, bugün Osmanlı Ordusu subayları içinde, gerçek anlamda görmeği istemek, insanın ruh halini bilmemek demektir.”

★★★

Bu sözler, askerlik sanatından uzaklaşmış ve siyasete bulaşmış bir ordunun durumunu yansıtıyordu. O ordu, içten çökmüştü. Düşmana ihtiyacı yoktu... O ordu, Atatürk’ün doğduğu şehri, Selanik’i tek kurşun atmadan düşmana teslim etmişti. 

★★★

Mustafa Kemal, aynı orduyla iki yıl sonra Çanakkale’de destan yazar. Neden? Çünkü, orduda siyaset, tarikat değil; vatan sevgisi öne çıkmıştır... Çünkü, askerlik sanatının gereklerine uyulmuştur.

★★★

Dünyanın en zengin enerji kaynaklarına sahip... Dünyanın en modern silahlarını satın alabilen ülkelerin askeri harcamaları, neredeyse Rusya kadar. Ama... Savaşma yetenekleri yok. Neden? Çünkü, askerlik sanatından uzaklaşmış, dini hükümlerin etkin olduğu bir ordunun vadedeceği tek gerçek: Yenilgi ve felakettir...

★★★

Kökü Pers İmparatorluğu’na uzanan İran’ın, İsrail karşısında etkili olamayışının nedeni, tam da budur. 1948’de kurulan İsrail’e karşı, bir türlü varlık gösteremeyen Arap ülkelerinin durumu, tam da budur.

★★★

Akıldan, bilimden uzaklaşan ülkelerin ortak nitelikleri, sadece ordularının zayıflığı değil elbette... Bu ülke liderleri, Makyavelli’yi de çok severler. O kadar severler ki... Makyavelizm düşünce sistemine sevdalıdırlar. Kara sevda derecesinde yani...

★★★

Makyavelli (1469-1527), İtalyan Rönesans hareketinin en önemli aktörüdür. En ünlü eseri, Prens kitabıdır Hileyi, zulmü, şiddeti kullanarak iktidar olmayı amaçlamak veya iktidarda kalmaya çalışmak; Makyavelist bir politika olarak bilinir. Makyavelizm, her yolun mübah olduğu bir düşünce akımıdır.

★★★

Makyavelist sözcüğü, “Entrikacı, amacı için her şeyi meşru gören” anlamını taşır. Makyavelli’ye göre, siyasette atılan adımlar, ahlaki, hukuki ya da dinî değer ilkelerine bağlı kalmak zorunda değildir.

★★★

Ne demişti, Hitler’in akıl hocası ve “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı” Goebbels? Tee yıllar önce... “Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir halk sunayım.”

★★★

Öyle bir medya ki... İkinci Dünya Savaşı’nda Rus tankları Berlin’e girene kadar, Almanlar Rusya’yı işgal ettiklerine inanıyorlardı. Çünkü, Alman gazeteleri öyle yazıyordu. Çünkü, gerçek yerine, algı hüküm sürüyordu...

★★★

Mesela... İsmet İnönü, gerçekten o kadar fena adammış ki... Bilmezsiniz... Asker kaçağıdır kendisi... İsterseniz bir bilene sorun... 1990’larda, TBMM Başkanlığı ve parti başkanlığı da yapan Hüsamettin Cindoruk, “İnönü’nün asker kaçağı olduğunu söylerdik ve insanlar inanırdı” diye anlatır 

★★★

Durum böyleyken... Seçim sürecine doğru giden Türkiye’de... Söyleyeceğim şudur: Algı her şeydir. Her şeye hazır olun derim... Hele... İnönü’nün asker kaçağı olduğuna inanan bir Türkiye’de...