Boğazlıyan Kaymakamı'nın idamı ve Vahdettin!..

Naim Babüroğlu

Padişah Vahdettin, 13 Kasım 1918'de İstanbul işgal edildikten sonra, İngilizlerle adeta ortaklık kurar. Kendi sözleriyle, "İngiltere ile dostane ilişkileri geliştirmek için", İngilizlerin öne sürdükleri sözde "Ermeni Soykırımı"nı bile kabul etmekte bir sıkıntı görmüyordu.

İngiltere Vahdettin'den; İngiliz savaş esirlerine kötü davrananların ve sözde "Ermeni Soykırımı"na karışanların cezalandırılmasını isterler.

7 Ocak 1919'da, sözde "Ermeni Soykırım" yalanıyla Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey tutuklanır ve Bekirağa Bölüğü'ne cezaevine atılır.

Mahkeme üyelerinden bazıları Ermeni'dir. Şahitlerin de çoğu Ermeni'dir. Bu mahkeme, Boğazlıyan Kaymakamı'nı 8 Nisan 1919'da idama mahkûm eder.

Osmanlı Devleti'nin son Padişahı Vahdettin, İngilizlere şirin görünmek için Boğazlıyan Kaymakamı'nın idam hükmünü, Türk halkının idam kararına karşı yaptığı yoğun protestolarına rağmen onaylar:

Vahdettin, Şeyhülislam'ı çağırır ve idamla ilgili şunları söyler:

"Mahkeme hükmünü okudum… Siz de okuyunuz. Bu adamın suçu sabittir, hükmün onayında tereddüt etmiyorum… Lakin bu yoldaki hükümler devam edecek… İş intikam ve karşılık verme şeklini alabilir… Her ne kadar bu kararın hafifletilmesi hukukta var ise de, kayırma, koruma anlamı verilebilir… Buda şu siyasi durum içinde doğru olmaz!.."(1)

Vahdettin, suçsuz, günahsız sadece görevini yapan Boğazlıyan Kaymakamı'nın idamını bu şekilde onaylar. İdam, 10 Nisan 1919'da Bayezid Meydanı'nda infaz edilir. İdam Fetvası ise, idamından bir gün sonra gelir.

İngilizlere yaranmak için Vahdettin ve onun Sadrazamı Damat Ferit, düzmece mahkemeyle idam ettirdiği Boğazlıyan Kaymakam Mehmet Kemal Kemal Bey'in asılmadan önceki son sözleri şöyledir:

"Sizlere yemin ederim ki ben masumum!.. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun böyle adalet!" (2)

***

Osmanlı Devleti'nin 36'ncı padişahı Vahdettin, İngilizlere yaranmak uğruna kahramanlara savaş açar.

11 Mayıs 1920'de, Millî Mücadele'nin lideri Mustafa Kemal Paşa idama mahkûm edilir. Ardından, 15 günde İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy, Fahrettin Altay, Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi, Halide Edip Adıvar gibi Millî Mücadele yolculuğuna katılanların bazıları idama mahkum edilirler. (3)

Mustafa Kemal Paşa, bugünlerde hayatının en sıkıntılı günlerini yaşamaktadır.

Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam adlı kitabında o günleri tarihe not düşerek anlatır:

"Ankara dışında bir tepenin üzerinde iki katlı, soğuk ve çıplak okul binasına kapanarak, gece gündüz didinen, çaba harcayan bu Tek Adam, o günlerde, denebilir ki, kaderiyle tek başına boğuşuyordu. Ne askeri, ne ordusu vardır. Dünyanın en büyük devletlerine karşı çıkmıştır. Padişah onu asi ilan etmiş, başını getirene ödül koymuştur. Anzavurlar, Gavur İmamlar, Saray'a cariye satarak şereflenen Gürcü, Abaza, Çerkez beyleri ayaklanmışlardır. Yerli-yabancı casuslar ortalıkta kol gezmekte, her taşın altında bir yılan kaynamaktadır... Hilafet Ordusu'nun bildirilerini, isyan bölgelerinde; İngiliz konsoloslar, Ermeni doktorlar, Rum komitacıları dağıtmaktadır... Ankara Ziraat Okulu'na dört yandan, azgın bir kin ve düşmanlık dalgası gelmektedir." (5)

Halide Edip, o sıkıntılı günleri şöyle kaleme alır:

"Genellikle birkaç saat uyuyabilmek için sabahın erken saatlerinde odalara çekilirdik. Fakat uyumak mümkün olmazdı. Hilafet Ordusu mensuplarının ne zaman bizim yerimizi de basıp, yatağımızda bizi boğazlayacağını tahmin edemiyorduk. Hepimiz yorgunluktan bitkin haldeydik. Mustafa Kemal Paşa'yı o günlerdeki kadar yorgun, üzgün ve bazen de ümitsiz görmüş değilim." (6)

***

İstiklal Savaşı sırasında İngiliz İstihbarat Subayı olan H.C.Armstrong anılarında, o günleri şöyle yazar:-

"Mustafa Kemal sırtını duvara vererek dövüştü. Sık sık hasta oluyordu. Böbreklerindeki sorun zaman zaman büyük acılar çekmesine, sık sık ateşlenmesine yol açıyordu. Yaşamı sürekli tehlike altındaydı. Ankara çevresindeki köyler birer birer Hilafet Ordusu'na katılmaya başlamıştı. Ziraat Mektebi'nin her an basılma olasılığı vardı. Bu durumda kuşkusuz linç edilerek öldürülecekti. Nöbetçiler geceleri çevrede kuşkulu kişiler görüyordu. Bekçi köpeği Karabaş zehirlenmişti. Mustafa Kemal ve Albay Arif giysilerini çıkarmadan uyuyordu. Arif akşamları uyuyor, daha sonra Mustafa Kemal'in uyuduğu sabah saatlerine kadar nöbet bekliyordu. Avluda, dizginleri hazır, eyerlenmiş ve yalnızca kolonlarının sıkıştırılmasını bekleyen atları, bir mahmuz darbesiyle Sivas'a doğru yola koyulmak üzere hazır bekliyordu. Halide Edip, silah kullanmayı öğrenmişti; Adnan, yanında zehir bulunduruyordu. Padişahın adamlarının, yakaladıkları millicilerin tümüne yaptığı işkenceyle karşılaşmaktansa, zehiri kullanmayı tercih edeceklerdi... Mustafa Kemal köşeye sıkışan soylu bir kurt gibi dövüştü. Ne sordu, ne merhamet gösterdi…" (7)

Sultan Vahdettin kimdi sorusunun cevabını, İngiliz İstihbarat Subayı tarihe not düşerek veriyordu…

KAYNAKÇA:

(1) Yılmaz Çetiner, Son. Padişah Vahdettin, Milliyet Yayınları, 1993, s. 93.

(2) Taha Niyazi Karaca, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey Olayı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2008, s. 243-283.

(3) H.E.Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, Atlas Kitabevi., 1994, s. 114.

(4) Ş.S.Aydemir, Tek Adam, Ş, II.Cilt, Remzi Kitabevi., 1981, s. 219.

(5) Ş.S.Aydemir, Tek Adam, II.Cilt, Remzi Kitabevi, 1981, s. 219-220.

(6) H.E Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı, Atlas Kitabevi., 1994, s. 124.

(7) H.C.Armstrong, Bozkurt, Arba Yayınları., İstanbul-1996, s. 104.