M.Ö. 333… Antakya bölgesi, Büyük İskender tarafından ele geçirilir. Aristo’nun öğrencisi, Makedonya’lı Büyük İskender bu topraklarda dolaştı. Beğendiği için kendi adını bu kente verdi: İskenderun… Sezar bu topraklarda dolaştı…
30 Ekim 1918… Osmanlı Devleti’ni tarih sahnesinden silen, Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanır. İngiltere ve Fransa, Antakya’yı işgal ederler. Mustafa Kemal Paşa, 7’nci Ordu Komutanı olarak Hatay sınırlarının hemen güneyinde bulunan Suriye’de Afrin ilçesi Reco köyünde Ordu Karargahı’ndadır.
İngiltere, 1918’de İskenderun Sancağı’nı (Hatay) Fransızlara devreder. Yıldırım Orduları Grup Komutanı Mustafa Kemal Paşa, Hatay’ın işgalini Adana’da İşgal Orduları Komutanı nezdinde protesto eder. Hatay, O’nun “Şahsi Meselesi” olacaktır.
***
1920… Mustafa Kemal Paşa, İskenderun Sancağı’nın Misak-ı Milli Sınırları içinde kaldığını Tayfur Sökmen’e bildirir. Hatay halkı, rahat bir nefes alır.
15 Mart 1923… Adana’ya yaptığı ziyarette, Atatürk’ü Antakyalılar da karşılarlar. Antakyalı genç bir kız, bir şiir okur. Duygulanan Atatürk: “Kırk asırlık Türk Yurdu düşman elinde esir kalamaz” diyerek, vizyonunu ortaya koyar.
1936… Fransa, Suriye’ye bağımsızlık verir. Bundan cesaret alan Suriye, “İskenderun Sancağı (Hatay) Suriye’ye bağlanmalıdır” açıklamasını yapar.
Mustafa Kemal Paşa’nın cevabı nettir: “Bana çizmelerimi giydirmeyin!”
***
1 Kasım 1936… Milleti’nin lideri, Meclis açış konuşmasında; “Bu sırada milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, İskenderun ve Antakya halkının kaderidir…” sözleriyle, Hatay’ı sahiplenir.
1936… Atatürk, İskenderun Sancağı olarak adlandırılan bölgeye “Hatay” adını verir.
7 Ocak 1937… Konya’dan; “Ben memleketi hiçbir zaman savaşa sürüklemem, fakat Hatay benim için vazgeçilmez bir davam olmuştur. Gerekirse devlet başkanlığından istifa ederim… Bir yurttaş olarak, Hatay topraklarına geçerim ve mücadele ederim…” diyerek, gerekirse savaş elbisesini giymeye kararlı olduğunu tüm dünyaya duyurur.
***
29 Ekim 1937… Katıldığı son Cumhuriyet Balosu’dur. Balo’da Fransız Büyükelçis’ine; “Büyük Meclis’in kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay’ı alacağım. Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getiremezsem onun huzuruna çıkamam…” der ve Hatay için kendi varlığını ortaya koyduğunu bir kez daha haykırır.
1937… İzmir’de yeni kurulan büyük semte Hatay adı verilir. İzmir Hatay’ı, Hatay İzmir’i sever. İkisi de Atatürk’ü çok sever…
20-24 Mayıs 1938… Hasta haliyle, doktorların karşı çıkmasına rağmen, Mersin’i ve Adana’yı ziyaret eder. Askerlerin Resmi Geçit törenlerini, 40 dakika süreyle ayakta kabul eder. Amacı, Fransa’ya gözdağı vermekti. Fransa, bu mesajı alır. Fakat, hastalığı ağırlaşır, burnundan kan gelir.
***
8 Haziran 1938… Hastalık kötüleşmiştir. Doktor çağrılır. Hatay’a Türk askerinin giriş tarihi kararlaştırılır.
20 Haziran 1938… Hatay’ın durumunu görüşmek üzere, 4.5 saatlik toplantıya başkanlık eder. Rengi sarıya dönmüştür. Kilo kaybı iyice fark ediliyordu.
5 Temmuz 1938 Salı günü… Albay Şükrü Kanatlı'nın komutasındaki Türk tugayı Hatay'dadır… Antakya girişinde, 80‐100 bin civarında bir kalabalık, Türk askerini bekliyordu. Türk Ordusu şehre girerken, tören alanında bir Fransız taburu da selam vaziyeti almıştı. Toplanan halk, büyük bir heyecanla; “Yaşasın Türk askeri… Yaşasın Atatürk…” diye bağırıyordu.
***
Son coşkusu… Türk Askerinin Hatay’a giriş zaferini kutlamak için hasta yatağından kalkar. Bir çocuk coşkusuyla, küçük bir motorla boğazda gezintiye çıkar. Bu sevincini, milletiyle paylaşmak istiyordu, ancak ateşi 39 derecenin üzerine çıkar. Bir deri bir kemik kalmıştır. Kilosu 46’ya kadar düşer. Tekrar, hasta yatağına götürülür. Bir daha yataktan kalkamayacaktır…
Hataylılara şu mesajı gönderir: “Sizin için artan mutluluk ve refah dilerim…” Hüzünlü bir vedaydı bu… Hatay Atatürk’ün şahsi davasıydı, ancak kendisini de bitirmişti.
***
24 Ağustos 1938… Hatay’da seçimler yapılır. 40 kişilik Meclis 2 Eylül 1938 günü açılır. Tayfur Sökmen, Hatay Devlet Başkanlığı’na seçilir. Devletin adı Hatay Devleti olur. Başkent Antakya’dır. Hatay Devleti’nin Bayrağı’nı bizzat Atatürk çizer.
10 Kasım 1938… Ölümsüzlüğe yürüdüğünde Hatay, tek kurşun atmadan işgalden kurtarılmıştı. Tarihin kıskandığı lider, milletine ve Hatay’a verdiği sözü tutmuştu.
29 Haziran 1939… Hatay Millet Meclisi, oybirliği ile Türkiye’ye katılma kararı alır. Lider’in emanetine sahip çıkar.
23 Temmuz 1939, Pazar saat 11.40… Anavatana katılış töreni yapılır. Antakya’da, kışladan Fransız bayrağı indirilerek Türk Bayrağı çekilir. Atatürk, yattığı yerde huzurludur…
***
1918’de Hatay’ın kurtuluşu için başlayan mücadele yolculuğu, 1938’de ölümsüzlüğe yürüyünceye kadar sürdü. Hatay’ın bağımsızlığı ve özgürlüğü için sağlığını yok saydı…
Atatürk, Hatay şehididir.
Ve, Hatay, Atatürk’ün emanetidir.
Hatay şu anda, Suriye’de İdlib kenti gibi El Kaide türevi terör örgütlerinin cirit attığı bir yer olmamışsa Atatürk sayesindedir.
***
6 Şubat 2023… Hatay, tarihinin en şiddetli yedinci depremiyle büyük bir felaket yaşadı. En fazla darbeyi alan kent oldu… 500 binden fazla Hataylı diğer illere göç etti.
Suriyeli sığınmacı sayısı nedeniyle, demografik yapının değişim tehlikesiyle yüz yüze kaldı. Tehlikededir.
Atatürk’ün emaneti Hatay’dır. Atatürk’ün kurduğu parti ise Cumhuriyet Halk Partisi’dir…
23 Temmuz 2023… Hatay’ın Anavatan’a katılış töreninde Atatürk’ün kurduğu parti, tüm milletvekilleriyle orada yer aldı mı? Hayır…
Deprem felaketi tüm ağırlığıyla yaşanırken, Suriyeli sığınmacıların Hatay’dan gönderilmesi için, bir kararlılık gösterisi olarak Parti Grup toplantısını Hatay’da yaptı mı? Hayır…
Atatürk’ün kurduğu parti, Hatay’da ilçe, köy/mahalle bazında sığınmacı/yabancı göçmen sayısını ortaya çıkaran bir çalışma yaparak, tehlikeyi gözler önüne serdi mi? Hayır…
Atatürk’ün kurduğu parti milletvekilleri, gruplar halinde giderek başta sığınmacılar olmak üzere, Hatay’ın sorunlarını yüksek sesle yerinden haykırdılar mı? Hayır…
***
Mustafa Kemal Paşa, 1919’da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurduğunda, böyle bir hayal kırıklığını düşünememiştir.
“Benim iki büyük eserim vardır; biri Türkiye Cumhuriyeti diğeri Cumhuriyet Halk Partisi'dir” dediğinde, kurduğu partinin, emaneti Hatay’a karşı bu denli duyarsızlığını aklına getirmemiştir…
“Gerekirse devlet başkanlığından istifa ederim… Bir yurttaş olarak, Hatay topraklarına geçerim ve mücadele ederim…” diyerek gösterdiği kararlılığı, kurduğu partinin hiç anlamadığını aklının ucundan geçirmemiştir.
***
Lider, 6 Mart 1930’da bir yurt gezisinde, yanında bulunan Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a; “Bunalıyorum çocuk, büyük bir acı bunalıyorum…” sözlerini söylediğinde, gözlerinden yaş gelir. Atatürk’ün kurduğu partinin Hatay konusundaki bu duyarsızlığı karşısında, emin olun yine bunaldığını haykırmaktadır. Gözyaşlarını tutamadan…
***
Tarih bunu kaydeder… Kurduğu partinin, Atatürk’ün emanetini yalnız bırakışını tüm çıplaklığıyla kaydeder… Ve devredeceğiniz mirasınızda da bu vebal, bir madalya olarak asılı kalır…
***
Merak ediyorsunuz, Atatürk olsa ne söylerdi diye?..
Falih Rıfkı Atay, şöyle yazar:
"Ara sıra: 'Atatürk sağ olsa ne yapardı gibi bir sual duyulur.' Ben cevap vereyim mi? Topumuza birden lânet okurdu..."
***
Uzun lafın kısası…
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ruhunu ara ki bulasın… 9 Eylül 1923 kökünü ara ki bulasın…
Bu muydu, “Hoş Gelişler Ola, Mustafa Kemal Paşa…” marşında duyduğumuz heyecanın rüzgarında umutla çıktığımız yolculuk? Böyle bir duyarsızlık için miydi, bin hevesle düşlerini kurduğumuz, çocukluk, gençlik hayalleri?..
İki Mustafa’nın, Mustafa Kemal ve Mustafa İsmet’in hiç değildi…
Hatay: Ezan, Çan, Hazzan; yani tepeden tırnağa İnsan… İnsan…
Durumunuzu mu merak ediyorsunuz?..
“Kaldır başını kan uykulardan...”
İtaat var, takat yok!..