KKTC’de yüksek krediyle açılan yeni dönem ve olası gelişmeler

Muzaffer Ayhan Kara

22 Ekim’deki yazımdan sonra Kıbrıs’a devam…21 Ekim akşamı Sözcü TV yayınına katılan Serdar Denktaş’a kulak verdim. Onun seçim değerlendirmesi önemlidir. Kıbrıs’ta devlet-hükümet görevleri almış olması yanında kurucu cumhurbaşkanı, KKTC’yi ayakları üzerine diken Rauf Denktaş’ın da oğludur. Moderatör sordu:

-KKTC’deki seçim sonuçlarından memnun musunuz?

Denktaş, hiç sözü dolandırmadan, lamsız-cimsiz tek sözcükle yanıt verdi:

-Memnunum. 

Denktaş’ın seçimde Erhürman’ı desteklediğini biliyorum. Ancak yine de bu anektodu aktarmak istedim.

Bu yanıttan en başta Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı payını almalıdır. Küçük ortağın payını alması gereken bir açıklaması, daha doğrusu Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC arasındaki ilişkilere dair bir benzetmesi de oldu Denktaş’ın o yayında. Özetle, annesinin kendi evini ziyaret metaforu üzerinden yaptığı benzetme takdire şayandı. Mesele, “anavatan-yavru vatan” meselesi… KKTC’nin dış dünyaya kabul edilmesi için KKTC yetkilileri ile 40 yılı aşkındır çalışan Türkiye’nin yetkili-yetkisiz bütün unsurlarının artık “yavru vatan” edebiyatını bırakması, rüştünü çoktan ortaya koyan KKTC’yi eşit ilişkiler çağrıştıracak bir literatüre yönelmesi gerekiyor. MHP’nin en uçtaki açıklamaları ise KKTC’ye iyice zarar verdiği gibi, Türk Dışişlerinin yıllardır sergilediği emeği de boşa çıkarıyor. Bilhassa siyasetçilerin, medyada yazan ve konuşanların da bu konuda dikkatli olması önemlidir. Evet, KKTC, Türkiye olmadan yapamaz. Bu bir gerçek… Ancak bu hiçbir zaman KKTC’yi aşağı çekecek bir gerekçe haline getirilmemeli, bilakis iki eşit devlet imajı güçlendirilmelidir. Özetle, Serdar Denktaş’ın da altını çizdiği gibi 20. Yüzyılda iki Türk devleti kurulmuştur: Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC.

Yine geçen yazımda söz ettiğim, Rauf Denktaş’ın da danışmanlığını yapmış, Türk medyasının sıklıkla başvurduğu bir gazeteci olan Sabahattin İsmail’e döneceğim. Şöyle yaklaşıyor özetle “endişeli milliyetçilere”:

“Paniğe gerek yok. Herkes sakin olsun. KKTC dimdik ayaktadır. Erhürman’ın beş şartını Hristodulidis asla kabul etmez. Bu iki devletli çözümün önünü açar.”

SABAHATTİN İSMAİL’İN YAPTIĞI, ANCAK SEÇİMDEN ÖNCE YAYINLAMADIĞI MÜLAKAT

S. İsmail, yanında bir arkadaşı olduğu halde CTP’li cumhurbaşkanı adayı Erhürman ile bir görüşme yapar ancak “objektif kalma” kaygısıyla bunu seçim öncesinde yayınlamaz! Gerekçesini de sonradan kaleme aldığı yazısında şöyle açıklar:

“Tufan Erhürman ile yaptığımız toplam dört saatlik görüşmenin içeriğini seçim kampanyası içinde açıklamadık, ancak ilgililer ve yetkililerle paylaştık.

Açıklamadık çünkü KKTC 'nin tanınmasını ve iki devletli çözümü yıllardır savunan kişiler olarak bunları biz açıklarsak, milliyetçi seçmeni onun lehine etkilemeye çalışmakla suçlanabilirdik. Tatar'ın bizim açıklamalarımız nedeniyle seçimi kaybettiği suçlamasıyla karşı karşıya kalabilirdik. Hatta, böyle bir suçlamaya fırsat vermemek için elimdeki iki rüşvet ve bir değerli devlet arazisini 3.5 milyon sterline yağmalama girişimi ile ilgili dosyayı da yayınlamayı erteledim. K.T.B.K. Komutanlığı'nın açık hava müzesi yapmak istediği tarihi ve milli öneme sahip Yavuz Çıkarma Plajı 'nın Altınbaş Holding 'e  peşkeş çekilmesi konusunda sürdürdüğüm yayınlara da, ‘Ünal Üstel'e vuruyorsun, Tatar zarar görecek’ söylemleri nedeniyle iki ay önce ara verdim.”  

KRİTİK SORULARA, ERHÜRMAN’IN SEÇİMDEN ÖNCEKİ YANITLARI

S. İsmail yazısına şöyle devam ediyor:

“Tufan Erhürman'ın ‘KKTC 'yi satacağı, Türkiye 'ye sırtını döneceği, Türkiye ile kavga edeceği, Türk askerini adadan çıkaracağı, kendi aklına göre federasyonu kuracağı...’ iddiaları günlerce ileri sürüldü. Oysa bunlar doğru değildi. Bu dayanaksız iddiaları ileri sürenler, onun ne dediğini öğrenme ve dediklerinin ne anlama geldiğini anlama gereğini duymadılar. Tatar'ın yaptığı yanlışların, Başbakan Ünal Üstel ile siyasete soktuğu Juju lakaplı bayanın çevirdiği dolapların, rüşvet yolsuzluk, devlet arazilerini yağmalama, kara para aklama iddiaları ile kumar baronları ile girilen kirli ilişki iddialarının Halkta yarattığı öfkeyi gördüğüm için, seçimi kazanamayacağını daha iki yıl önceden öngörmüş ve konuştuğum herkese de bunu açıkça söylemiştim.

Tufan Erhürman'ın seçileceğinin kesin olduğunu gördükten sonra, bunun Anavatan ile ilişkiler, KKTC 'nin geleceği ve İki devletli çözüm siyaseti konusunda ne gibi bir risk yaratabileceğini anlamak için, milliyetçi bir arkadaşımla ondan randevu istedik.

Randevuyu verdi ve biri üç ay, biri de iki ay önce olmak üzere onunla iki kez yüz yüze görüştük. Toplam dört saat boyunca biz sorduk, o samimi şekilde yanıtladı.”

ERHÜRMAN’IN YANITLARI

“Sorularımız karşısında, federasyon müzakeresine oturmak için dört ön şartı olduğunu söyledi. Buna göre masaya oturmadan önce Rum yönetiminin şu hususları kabul ettiğini açıklamasını talep etmektedir:

1- Siyasi eşitliğimizi, bunun gereği olan dönüşümlü başkanlığı ve her organda/kurumda/ dairede/ birimde en az bir Türkün onayını kabul ettiğini açıklamalıdır. Bu müzakere konusu değildir. (Bu bağlamda, sorularımız üzerine, Guterres belgesinin artık geçerli olmadığını çapraz oyu kabul etmediğini, Crans Montana'da kalınan yerden başlamanın söz konusu olmadığını, sadece Crans Montana'ya kadar olan mutabakatları kabul ettiğini, bunları da seçim kampanyasında zaten halka açıklamış olduğunu ve Hristodulidis'e verdiği yanıtlarda vurguladığını ifade etmiştir)

2- Müzakereler bir 50 yıl daha sürdürülemez. O nedenle bir takvimle önceden sınırlandırılmalıdır. Bu süre maksimum bir yıl olmalıdır. Müzakere başlamadan bu belirlenmelidir

3- Müzakereler sonuç odaklı olmalıdır. Bugüne dek kabul edilen tüm mutabakatlar geçerli olmalıdır

4- Rum yönetiminin masayı terk etmesi veya çözümü yine engellemesi halinde statümüzün ne olacağı konusunda, masaya oturmadan BM tarafından bize güvence verilmelidir. Yani masaya oturmadan, Rum uzlaşmazlığı halinde masadan hangi statü ile kalkacağımız konusunda BM bize taahhütte bulunmalıdır. Yani, en azından 3 D talebimiz, yani direk ulaşım, direk ticaret, direk temas hakkımızın tanınacağı, yani ambargo ve izolasyonların kalkacağı güvencesi verilmelidir. 

Anavatan Türkiye'nin garantörlüğü konusundaki tavrının ne olduğu konusundaki sorumuz üzerine ise, bu konuda bir sıkıntısı olmadığını, 2014'de bu konuda Mecliste garantörlüğün kırmızı çizgimiz olduğuna dair oy birliğiyle alınan bir Meclis kararına oy verdiklerini,  bu konuda nihai kararın Türkiye'ye ait olduğunu söyledi.

Rum yönetiminin bu şartları asla kabul etmeyeceğini, bu konuda ne yapacağını sormam üzerine ise, ‘Bu şartların BM'nin değişik kararlarında ve raporlarında yer alan hususlar olduğunu, BM'ye kararlarına sahip çık diyeceğini, sahip çıkmazsa, o zaman Türkiye ile görüşüp birlikte bir harekat planı yapacaklarını ve başta AB olmak üzere ülke ülke gezip Rum yönetiminin federal bir çözüm istemediğini, dolayısıyla KKTC 'nin önünün açılmasını talep edeceğini, bu arada ülke içinde halkın sorunlarının çözülmesine ve daha zengin, daha güçlü bir KKTC için çalışacağını’ anlattı.”

İSMAİL’İN AKTARDIKLARI ERHÜRMAN’IN YOL HARİTASI AÇISINDAN ÖNEMLİ

S. İsmail’in aktardıkları Erhürman’ın yol haritası açısından önemli. Mülakatı yapan milliyetçi tandanslı fakat sağduyulu gördüğüm İsmail, “Tufan Erhürman ile yaptığımız iki uzun görüşmede dinlediklerimden sonra, KKTC'nin geleceği, iki devletli çözüm, garantörlük ve Anavatan ile ilişkiler açısından bir tehlike görmediğimi samimiyetle söyleyebilirim” diye de ekliyor ve şu notu da düşüyor:

“Erhürman'ın söylediklerini samimi buluyorum ve bu politikası nedeniyle gerek partisi içindeki radikallerden,  gerekse partisi dışındaki işbirlikçi uç soldan yoğun saldırı altında kalacağını, Talat'a yaptıkları gibi onu da ‘Denktaşlaşmakla, Türkiye'ye biat etmekle, Türkiye'ye teslim olmakla’ suçlayacaklarını öngörüyorum. Hristodulidis asla ve asla Tufan Erhürman'ın beş şartını kabul etmeyecek, bu nedenle köşeye sıkışacak ve çözüm istemediği bir kez daha teşhir olacaktır. AKEL de, bu şartları nedeniyle Tufan Erhürman'a saldıracak ve CTP ile arası açılacaktır. Hristodulidis masaya oturmayacağı için AB, ABD, İngiltere, BM nezdinde KKTC ve Türkiye'nin eli güçlenecektir. AB, ABD ve BM, Türkiye'yi çözümü engellemekle suçlayamayacaktır.

Hristodulidis'in masaya oturmaması ile iki devletli çözüm talebimizin haklılığını ilgili tüm taraflara gösterme imkanımız olacak ve bu talebimiz daha büyük ciddiyetle değerlendirilecektir. Ambargoların ve izolasyonların kaldırılması talebimizi reddetmeleri daha zor olacaktır.”

ERHÜRMAN FIRTINALI BİR DENİZE YEKEN AÇIYOR

S. İsmail’in düştüğü notlar gerçekçi. Evet, Erhürman’a kendi partisi içindeki uç kesimden salvılar gelebilir. Keza AKEL’den de. Ancak Erhürman gerçekçi, mutedil ve kapsayıcı kişiliğiyle, açık farkla elde ettiği zaferle o salvoların rahatlıkla üstesinden gelebilir. Ki, üst düzey hukukçu kimliği, Türkiye’de okumuş ve çalışmış olması, başbakanlık yapmış olması da önemli deneyimlerdir.

Erhürman çok fırtınalı bir denize yelken açacak. Ancak kendisine verilen kredi oyların kıymetini bilip ilerlerse, Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkilerini güçlü ve dengeli bir şekilde sürdürürse gemiyi limana yanaştırır. Bu fırtınalı denizde çok olası bir erken seçimin de var olduğunu hesaba katmak gerekiyor. Ünal Üstel’in istifası yakında gelebilir. Yakında olmasa da 2026’da gelir diye öngörüyorum. Zaten S. İsmail’in “Yaptıklarıyla hepimizi utandıran sahte milliyetçi Ünal Üstel istifa etmemekte direnirse, çok daha güçlü olarak belgeli yayınlara yakında yeniden başlayacağım.” dediğini de dikkate alırsak Üstel’in kendi cenahından da yüz bulamayacağı açık.

İKTİDARA VE MUHALEFETE NOTUM

Bitirirken iktidara ve ana muhalafete de notlarım olacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Fidan MHP Genel Başkanı Dr. Bahçeli’yi uyarmalıdır. Popülist milliyetçi söylemler KKTC’ye de, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs politikasına da zarar veriyor. Uyarı yapılmadığı takdirde kamuoyu Cumhur İttifakı içinde iki ayrı yaklaşımın bir ‘politika’ olduğunu düşünecektir ister istemez.

CHP’ye notum ise şu: KKTC yurttaşları, Kıbrıs Türkleri de kardeşimizdir, KKTC’deki bütün siyasi partiler de. CHP bazı partilere yakın bazılarına uzak olabilir, bu ayrı, ancak KKTC’deki bir partiyi “kardeş”, diğerlerini “kardeş olmayan” dİye ayırmak bana pek doğru gelmiyor.