ABD’nin “seçilmiş başkanı” Biden olağanüstü bir gelişme olmazsa yarın (20 Ocak) törenle “ABD Başkanı” olarak görevi devralacak ve Beyaz Saray’a yerleşecek. “Devralacak” diyorum ama öyle gözüküyor ki Trump devir-teslime katılmayacak, belki yardımcısı Pence olacak törende.
ABD’de Demokratlar ve Cumhuriyetçiler’in bir nevi “doldur-boşalt” bir “movement retoric” , yani bir hareket tarzı… Deyim yerindeyse tahtıravalli ile götürdüğü siyasi erkte kimin olacağı neredeyse sıraya konmuş durumda. Genelde dörder yıldan iki dönemde yürüyen bu süreç arada bir Trump’ta olduğu gibi, daha önce Kennedy (suikasta kurban gitti ilk döneminde; bunun bir sistem tasfiyesi olduğuna inanıyorum), Nixon ve Carter’da da yaşandığı gibi tek dönemle sınırlanabiliyor.
ABD sistemi için zenciler baştan beri ‘sorun’! O yüzden bu sorunu yumuşatma ve siyahileri sisteme daha sıkı dahil etme doğrultusunda bir siyahiyi önce genelkurmay başkanı (Powell), sonra Dışişleri Bakanı (Rice) ve sonra da Başkan (Obama) yaptılar. Trump, buna karşın bir çuval inciri berbat etti, siyah, melez göçmen, Spanik gibi karşıtlıkları siyasetinde önemli bir yere oturttu. İşte şimdi Biden-Harris ikilisi Amerikan sistemini restore etmek için iş başına geçiyorlar. Muhtemelen de bu ikili iki dönemi paylaşacak. Tabii her şey yolunda giderse ilk dört sene.
Yazının bundan sonrasına E. Büyükelçi Uğur Ergun’un satırlarıyla devam etmek istiyorum. Sosyal medyada sörf yaparken onun çok içerikli ve renkli paylaşımlarına, anılarına mutlaka bakar, çoğunlukla da okurum. Hem de öğreticidir. Yine bugün E. Büyükelçi Ergun’un 20 Ocak’ın tam da öngününde Biden’la ilginç bir anısını paylaştığını gördüm (Bu arada, kendisine de hep söylüyorum; olağanüstü bir belleğe ve arşive sahip büyükelçimiz anılarını keşke birkaç cilt halinde kaleme alsa…). E. Büyükelçi Ergun’un satırlarıyla devam edelim (Metnin ara başlıkları tarafımdan konulmuştur-M.A.K.):
XXX
“ŞAKALAŞTIĞIM ADAMIN ABD BAŞKANI OLACAĞI HİÇ AKLIMA GELMEZDİ!”
“Boşuna ‘ABD fırsatlar ülkesi’ demiyorlardı. ABD Senatosu koridorlarında biraz sarkastik de olsa şakalaştığım adamın ABD başkanı olacağı hiç aklıma gelmezdi!
1991-92 Körfez Savaşı biterken ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi oturumunu (hearing) büyükelçiliğimiz adına ben izlemiştim. Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla aralarında Türkiye Cumhuriyeti’nin de bulunduğu 35 ülkelik bir koalisyon ABD'nin liderliğinde Saddam'a karşı mücadele vermişti. Senato, özellikle bu ülkelerden Suudi Arabistan ve Mısır'a Körfez Savaşı (Çöl Fırtınası) sırasındaki katkılarından dolayı milyarlarca dolar yardımda bulunulması konusunu ele alacaktı. Türkiye Cumhuriyeti de bu savaşta büyük katkılarda bulunmuş, ABD Başkanı George Bush'un Turgut Özal'a ilk ismiyle hitap ederek yazdığı ‘Dear Turgut’ başlıklı mektuplar Özal'ın egosunu okşamaya yetmiş, Amerikan kültüründen bihaber ‘her zaman kaliteli’ basınımız, ilk isimle hitap edilmenin sadece bizim cumhurbaşkanımıza atfedilen bir onur olduğunu yazmıştı.
ABD'de Türkiye Cumhuriyeti karşıtı lobiler vardır; Ermeni, Yunan, Kıbrıs-Rum, Kürt destekçilerinden oluşan. ABD Kongresi senatör ve temsilcileri arasında bu lobilerin değişmez adamları vardır. Bunların listesi epey kabarıktı. En kabadayıları arasında Robert Dole, M. Bilirakis, John Porter, Robert Torricelli, Joseph Biden gibi isimler vardı.
Söz konusu oturum başladıktan sonra, Mısır ve S. Arabistan'a yapılacak yardımlar konusunda ABD Dışişleri yetkilisi Senato Dış İlişkiler Komitesi üyelerine geniş bilgiler sundu ve bilahare senatörler sırayla kendi görüşlerini içeren konuşmalar yaptılar. Oturumun sonuna yaklaşılırken Biden söz aldı ve ABD Dışişleri yetkilisiyle aralarında şöyle bir karşılıklı konuşma oldu:
-Biden: Bu yardımlardan Türkiye yararlandırılmasın.
-ABD Dışişleri Yetkilisi: Türkiye’nin bizden bir yardım talebi olmadı.
-Biden (ikinci defa söz olarak): Türkiye yardım talep ederse vermeyelim.
Oturum Biden'ın bu müdahalesiyle kapanmıştı. Yanımda oturan bizim büyükelçilik için çalışan lobi firmaları yetkililerinden Marc Feldman'la Biden'ın sözlerine ilişkin tebessümle karışık bir iki laf ettikten sonra komite salonundan ayrıldık. Koridorda yürürken Biden karşımıza çıktı. Marc'ın arkadaşıymış (lobicilerin işi bu zaten, senatörlerle arkadaş olmak. Öyle para kazanıyor, milyonları cebe indiriyorlar). Marc beni Biden'a ‘Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği Müsteşarı’ olarak takdim edince, Biden biraz afalladı tabii. Ben de gülümseyerek ve şaka yollu olarak, ‘Sizin oturumunuzu izlemek bizim için çok yararlı oldu, savaşta yaptığımız bunca katkıya karşın ABD yardımlarından yararlanmak hiç aklımıza gelmemişti. Siz aklımıza getirdiniz, büyükelçiliğe döndüğümde konuyu büyükelçime arz edeceğim. Ankara artık gereğini yapar, size teşekkür borçluyuz,’ dedim. Biden, Marc'ın ve benim yüzüme kısa bakışlardan sonra eliyle omuzuma hafifçe dokunarak, yüzünde mesajını aldım gibi bir ifadeyle yanımızdan ayrıldı.
“BİDEN’IN TÜRKİYE KARŞITLIĞI HİÇ BİTMEDİ”
Biden'ın Türkiye karşıtlığı hiç bitmedi. Vaşington'dan Ankara'ya döndükten sonraki dönemde Dışişleri'nde Amerika Departmanı Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaparken Biden'ın sayısız Türkiye Cumhuriyeti karşıtlığına tanık olmuş, Müsteşar Yardımcımız Korkmaz Haktanır'ı Biden ve diğer Türk karşıtı ABD Kongre Üyeleri konusunda zaman zaman bilgilendirmiştim. Ben Katar'a büyükelçi olarak atandıktan sonra da Korkmaz Bey'in beni telefonla arayarak Biden hakkında benimle konuşmak istediğini de hatırlıyorum.
Vaşington’un havası suyu başkadır, hiçbir yere benzemez!”