Son dönemde televizyonlardaki çoğunluğu hiç kusura bakmasınlar ikinci, üçüncü, dördüncü sınıf konuklarla cereyan eden siyasi gündemle ilgili tartışma programlarında ele alınan başlıca konu başlıklarından birisi de Millet İttifakı’na HDP seçmeninin verdiği destek. Cumhur İttifakı’nın tezi, Millet İttifakı ile HDP arasında bir “zımni ittifak” var. Buna karşılık CHP ve İYİ Parti’yi destekleyen katılımcılar ise Millet İttifakı ile HDP’nin herhangi bir ittifak içinde olmadığının altını çiziyor ve ekliyorlar; “Biz her parti seçmeninden, tüm seçmenlerden, bu arada Ak Parti, MHP seçmeninden de oy isteriz. Bunda hiçbir beis yok.”
Hakikaten de öyledir; seçim kampanyasında hiçbir parti isteyeceği oyu kısıtlamaz, zaten kısıtlamaması da gerekir. Bütün seçmenin oyuna talip olurlar. Örneğin CHP’nin 2011 genel seçimlerindeki temel sloganlarından birisi de “Herkes için CHP” idi. Bir partinin “şunun oyunu istemem, bunun ki şöyle kalsın” deme lüksü yoktur.
CUMHUR İTTİFAKI’NIN DERDİ, TASASI
Cumhur İttifakı’nın derdi, tasası, Millet İttifakı’na HDP seçmeninin verdiği destek sayesinde 11 Büyükşehir’in Millet İttifakı’na geçmesi ve Millet İttifakı’nın bu itkiyle daha da genişleyerek 2023’te yapılacak genel milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ipi önde göğüslemesi. O yüzden Cumhur İttifakı, Millet İttifakı-HDP seçmeninin kesiştiği ortak paydaya vurdukça vuruyor!
NAFİLE ÇABA
Fakat ne kadar vursa nafile! Çünkü daha önce Ak Parti’nin yer yer “iktidarını sürdürebilme uğruna”, yer yer de “devletin bekasının, birlik ve bölünmez bütünlüğünün yüksek çıkarları uğruna” HDP ile işbirliği yaptığı; bırakın HDP’yle işbirliğini, PKK ile bile devletin yüksek memurları aracılığıyla yabancı bir ülkede ve yabancı devletin hakemliğinde temas ettiği cümle alemin malumu değil mi? Cumhur İttifakı sözcüleri, televizyondaki ‘papağanları’ herkesi kör, alemi sersem mi sanıyor?
Oslo ve Habur süreci… Çözüm süreci… Dolmabahçe mutabakatı… İmralı’nın yazdığı mektubun Nevruz’da okunması, İstanbul tekrar seçim öncesinde İmralı’ya öğretim üyesi gönderilmesi, İmralı’dakinin aranmakta olan kardeşinin TRT’ye çıkarılması… Bütün bunlar Ak Parti iktidarları döneminde yaşanan süreçler, ilişkiler, temaslar… Muhalefet o temas ve işbirliklerine -İstanbul tekrar seçimi ile ilgili olanların dışında- devlet aklının ve ayrılıkçılıkla mücadelenin gereği olarak bakıp bir şey demedi. Ben de demedim.
AK PARTİ-HDP’Lİ VEKİLLERLE ORTAK SEÇİM HÜKÜMETİ
Bir de 2015 Kasımı’nda tekrar seçime gidilirken kurulan bir seçim hükümeti var. Bu seçim hükümetinde Ak Parti’li bakanların dışında 1 MHP’li ve 2 de HDP’li milletvekili yer almıştı. Anayasa ve yasalara göre kurulan geçici seçim hükümeti olsa da, bu hükümet bir çeşit “ortak hükümet, yani koalisyondu ve içinde Ak Parti ile HDP vardı.
63. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti (2. Davutoğlu Hükümeti veya 2015 Kasım Seçim Hükümeti) bir önceki başbakan da olan Ak Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun 1 Kasım 2015’te yapılacak seçim öncesi süreçte kurduğu ve seçimden sonra kurulan hükümete kadar görev yapan seçim hükümetidir. Bu yönüyle de siyasi tarihimizde ilktir. Bu hükümetin gerekçesi ise 7 Haziran 2015’te yapılan seçim sonrasında 45 gün içinde hükümet kurulamaması üzerine Cumhurbaşkanının Anayasa’daki yetkisine dayandırarak seçimlerin yenilenmesine karar vermesiyle kurulmuş olup Anayasaya göre güvenoylaması da gerekmeyen geçici bakanlar kurulu niteliğindedir.
Tabii 45 günlük süreyi doldurup tekrar seçime gitmek için Ak Parti bir strateji uyguladı; bunun bir parçası da CHP ile yapılan istikşafi koalisyon görüşmeleriydi. Bu istikşafi görüşmenin amacı vakit doldurmak ve CHP Genel Başkanına görev verilmeden tekrar seçime gitmekti. Ak Parti, bu süreçte MHP ve HDP ile de temas etti ancak bir sonuç çıkmadı. Nihayetinde 45 günlük süre dolmaya yakın Cumhurbaşkanı Erdoğan geçici seçim hükümeti kurması için Davutoğlu’nu görevlendirdi.
Anayasa uyarınca TBMM Başkanlığı, partilerin milletvekili sayılarına göre seçim hükûmetindeki kontenjanlarını hesapladı. Buna göre, başbakanlık ve anayasaya göre bağımsız olması gereken 3 bakan haricinde Ak Parti’ye 11, CHP’ye 5, MHP ve HDP’ye 3’er bakanlık düştü. CHP ve MHP bakanlıkları reddedeceklerini, HDP ise kabul edeceğini duyurdu. Buna karşın, bakanlık teklifi alanlardan MHP'li Tuğrul Türkeş partisinin hilafına bakanlığı kabul etti. HDP’li Levent Tüzel ise parti kararının aksine kabul etmedi (Bu nedenle kendisi HDP tarafından 1 Kasım 2015 seçimlerinde aday gösterilmedi). CHP’li 5 ismin yanında MHP’den Meral Akşener ve Kenan Tanrıkulu da bakanlığı reddetti. MHP’li Türkeş, bakanlığı kabul edince MHP tarafından ihraç edildi. HDP’den bakanlığı kabul eden isimler ise Ali Haydar Konca (AB Bakanı) ve Müslüm Doğan (Kalkınma Bakanı) oldu.
DEMEK Kİ NEYMİŞ?
Demek ki neymiş? Şimdi CHP ve İYİ Parti’yi, haliyle Millet İttifakı’nı HDP ile zımni ittifak kurmakla suçlayan Ak Parti daha 5,5 yıl önce HDP’li isimlerin de olduğu bir seçim hükümeti kurmuş.
Ak Parti ne yaparsa olağan, meşru… Muhalefetin zımni işbirliği bile denmeyecek, HDP ile seçmen dayanışması ise olağanın üzerinde ve gayrimeşru!.. Halbuki, zaten HDP seçmeninin yarısı HDP’nin meclise girebilmesi için seçimde destek veren CHP’ye yakın seçmen. Kaldırın yüzde 10 barajı; sıfırlayın, herkes doğal oyuna otursun.
AKLI SELİMİN GEREĞİ
Özetle, 6 milyon civarında oy alarak meclise giren HDP’nin siyasi sistem içinde kalmasını sağlamak yerine muhalefetle makas açtırmaya çalışmak, bunun için kapatmayı konuşmak bu ülkeye yapılabilecek en büyük ihanetlerden olur. Geçmişte SHP de Kürt ayrılıkçılığının sönümlenmesi için, ayrılıkçılıkla topyekun mücadelenin bir gereği olarak listelerinde yer verip meclise sokmuştu 15 HEP’li milletvekilini. İyi de yapmıştı. Ak Parti de HDP olsun başka aktörlerle olsun temas ve işbirliklerinde mutlaka çoğunlukla iyi niyetle ve memleketin birlik ve bütünlüğü için hareket etmiştir. O zaman şimdi iktidarı koruma uğruna sistem içindeki bir siyasi aksiyonu sistem dışına atmaya çalışmak neden? Hele hele son Gara olayından sonra HDP’ye dönük Cumhur İttifakı içinden gelen “kapatılma” salvoları aklı selimin tamamen dışındadır. HDP, hep aynı HDP. Kapatılıp ismi de değişse hep aynı. Önemli olan bütüncül bir demokratik siyasal sistem içinde böyle bir partinin yer alması. Aksi, emperyalizmin ekmeğine yağ sürer. Türkiye’yi başka bir gerilime sokar. Hele Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyindeki tablo ortadayken.
ÖNEMLİ OLAN İKTİDARIN DEĞİL, MEMLEKETİN, MİLLETİN ESENLİĞİ
Şunu da not edeyim; HDP yönetimi ve arkasındaki güçler bugün tavır değiştirse ve Ak Parti’nin iktidarını kolaylaştırarak sürdürecek bir çizgide hareket etmeye başlasa “HDP’den iyisi Şam’da kayısı” olmayacak mı? HDP seçmeni sosyal zekasını konuşturup oyunu muhalefetle birleştirirse, ‘HDP şeytan’; yok eğer iktidarla birleştirirse ‘HDP melek’! Hem unutulmasın ki, HDP seçmeninin yarısı da sosyal zekasını konuşturup Ak Parti’nin daha az sandalye çıkarması için oyunu CHP’ye değil HDP’ye yönlendiren bir seçmen kitlesi (Bunu iktidarın olduğu kadar HDP yönetiminin de aklından çıkarmaması gerekiyor).
Özetle, iktidar için iktidar=memleket. Oysa, iktidarlar değişebilir, önemli olan memlekettir. HDP seçmeninin tercihleri ne olursa olsun, kime, nereye teveccüh ederlerse etsinler, önemli olan yine memlekettir. Ülke yönetimi, devlet yönetimi; memleketi, milleti bir arada tutabilme sanatıdır bir bakıma. Bu da soğukkanlılık gerektirir. Küçük oy hesaplarıyla bağırıp çağırarak çıkmaz sokaklara girersiniz. Aklı selimle hareket ederseniz memleketin, milletin esenliğine katkıda bulunursunuz. Anayasa ve yasalar doğrultusunda faaliyet gösteren farklı partiler bırakın olsun. Bırakın o partilere oy veren seçmen kime oy verirse versin. Yeter ki serbest seçimler olsun, seçimlerde kim seçilirse seçilsin. Kim giderse gitsin, Kim kalırsa kalsın. Bunu artık içinize sindirin. Ama “iktidar=memleket” diyorsanız, o başka… Kazın ayağı öyle değil. Haberiniz olsun. Demokrasi, memleket ve milletin iktidar tercihini değiştirmek istediğinde sandıkta değiştirebildiği bir rejimin adıdır.