Herhalde 19 yıllık “hazırlık” döneminin sonunda artık muhalefet, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidarı hiç bırakmamak üzerine iyice yerleşmeye çalıştığını anlamış olsa gerektir. “Hazırlık” ardından nasıl bir dönem tahayyül edildiğinin ipuçları ise son günlerde fazlasıyla var. “Anayasa Mahkemesi’nin kaldırılması” lakırdısı bile yeterince fikir veriyor.
Erdoğan, iktidarının her döneminde farklı bir kurguyla ve bendenizin “geniş koalisyon” olarak adlandırdığı ittifaklarla hareket etti. Parlamentoda tek başına çoğunluk olduğu dönemlerde de sonrasında da hep geniş bir periferi aradı. İlk dönemde bu sonradan 17/25 Aralık ve sonrasında “terör örgütü” olarak nitelendirilen malum sözde ‘cemaat’ ve ahmak liberallerdi. Sonra Oslo ve Habur süreci ile açılan ‘çözüm süreci’, Dolmabahçe Mutabakatı esnasında HDP oldu. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile önünü açan MHP de son geniş koalisyon partneri.
İKTİDAR İYİCE TIKANDI
AK Parti ve Erdoğan artık tıkandı. 31 Mart 2019 yerel seçimleri ve İstanbul tekrar seçimi bu tıkanmayı iyice açığa çıkardı. Erdoğan bırakın yeni ittifaklar oluşturabilmeyi, partisini bir arada tutabilmekte bile zorlanmaya, erozyona uğramaya başladı. Dahası, bir zamanlar partisindeyken “Başbakanlık”, “Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı”, “Dışişleri Bakanlığı”, üstlenmiş iki isim; Babacan ve Davutoğlu ayrılarak parti kurdular ki, bu iki parti kamuoyu araştırmalarında yüzdelik dilimde yer almaya başladı.
TIKANMAYI AŞMAK İÇİN SENARYOLAR
İyice tıkanan, yıpranan ve çıkış yolu bulma olanağı kalmayan Erdoğan, iktidarını sürdürebilme uğruna küçük ortağı MHP ile birlikte koordineli olarak şimdi farklı bir iç içe geçen katmanlı bir senaryoyu hayat geçirmeye çalışıyor. Söz konusu senaryoyu masaya yatırdığımızda şunları görüyoruz:
1)Millet İttifakı içinde gerilim oluşturmak ve seçmeni tereddüde düşürmek.
2)Millet İttifakı’na 31 Mart yerel seçimlerinde metropollerde oy veren HDP seçmeni ile Millet İttifakı arasında makas açmak.
3)CHP ve İYİ Parti seçmenini HDP üzerinden ürkütmek ve soru işaretleri oluşturmak.
4) İYİ Parti ve Saadet Partisi üzerinde zaman zaman iyi ve kötü yaklaşımlarla ‘çalışmak’; hatta Cumhur İttifakı’na davet ederek suyu bulandırmak, sonra da bulanık suda balık avlamak.
5)Ve nihayet MHP’nin çağrısıyla HDP hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianame ve açtığı kapatma davası.
HDP’YE BİR GARİP KAPATMA DAVASI
Anayasa Mahkemesi, iddianameyi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iade etti usul hataları nedeniyle… Ancak başından beri hep yazdığım gibi, Erdoğan ve AK Parti kapatma davasından çok memnun değil. Parti kapatmayı zamanında zorlaştıran ve kendi yakın tarihinde kapatılma olayları yaşayan bir parti kendine ters düşerek seçmen nezdinde de zor duruma düşeceği gibi, HDP’nin kapatılmasının ülkeye ve demokratik sisteme ne kadar pahalıya mal olacağını da kestirebilecek erginlikte olsa gerektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı usul hatalarını giderip iddianameyi yeniden Anayasa Mahkemesi’ne gönderebilir. Ancak, yeni iddianameyi alan Anayasa Mahkemesi’nin dava açsa bile “kapatma” kararı vermesi yerine, anayasa ve yasaları çiğnediği saptanan kişileri cezalandırması, bunun yanında para cezası verilmesi vb. cezalara başvurması; sonuçta açılan davanın HDP’ye kapatma kararı verilmemesi şeklinde bir sürece evrileceğini kestirmek zor değil.
Peki o zaman neden bu HDP üzerindeki bu ‘dans’? Birincisi, ilginçtir; AK Parti’nin de MHP’nin de HDP’nin kapatılması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulunmaktan imtina etti fakat MHP dava açılması için bir süre verdi, aksi halde başvuruda bulunacağını açıkladı.
1)MHP, bu tutumuyla İYİ Parti tabanına mesaj veriyor ve ‘çarşıyı karıştırmak’ istiyor.
2)AK Parti, Kürt seçmene, “Bakın ben bu işlerin dışındayım, yargının adımlarını bekleyip görelim” mesajı veriyor. Aynı zamanda da kapatma davasının kapatmayla sonuçlanmayacak seyriyle HDP seçmenini kümelenmekten uzaklaştırmak istiyor.
ERDOĞAN’IN NAFİLE HAMLELERİ
Fakat bir şey söyleyeyim mi; Erdoğan’ın iktidarını kesintisiz sürdürebilirlik yolundaki bu son hamleleri nafile hamleler. Ne yapsa boş… Ne Millet İttifakı dağılır -ki, büyüyecek gözüküyor- ne de HDP seçmeni partisi üzerinde bu kadar ‘tepinen’ bir iktidara prim verir. Kanımca, HDP seçmeni daha da kenetlenerek önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a karşı çıkacak en güçlü aday lehine kullanır tercihini. Şunu da belirteyim; zaten HDP seçmeninin yarısına yakını HDP barajı aşarak parlamentoya girsin ve AK Parti de daha az sandalye çıkarsın diye taktiksel olarak bu partiye oy veren bir seçmen kitlesi. Yani Millet İttifakı’na yabancı bir seçmen kitlesi değil.
Bütün anketler, kamuoyu araştırmaları Cumhur İttifakı’nın oyunu yüzde 42-47 arasında gösteriyor. Oylar öyle gözüküyor ki parti bazında Cumhur İttifakı açısından yüzde 44-45 bandında düğümleniyor. Bu cenahta bir de BBP gerilimi var. Destici, “Bu defa Cumhur İttifakı ile ancak kurumsal ilişki olursa olur” diyor. MHP oy geçişkenliği olan bu partiyle kurumsal ittifaka sıcak bakmıyor. Cumhurbaşkanlığı yarışı anketlerinde ise Erdoğan’a ilk kötü haberler geçen ay gelmeye başladı. Bir isim Erdoğan’ın önüne geçmiş durumda. Bir isim hemen ensesinde. Bir isim de rüzgar toplamaya devam ediyor. Bu yüzden erozyona uğrayan ve partisi bölünen Erdoğan’ın tek çaresi rakiplerini birbirine düşürmek, rakiplerinin seçmen tabanını parti yönetimlerine karşı ‘kışkırtmak’, gerilim üretmek. Bir yandan da CHP’li 11 büyükşehir belediyesini her gün bir şekilde önüne set çekmek. Ve Kanal İstanbul gibi uzun vadeli projeler, hayaller satarak “daha uzun süre buradayım, bir yere gittiğim yok” mesajı vermek.
MUHALEFETİN YÜKSEK SORUMLULUĞU
İşte bu noktada Türkiye’nin savrulduğu tek adam rejimine son vermek isteyen muhalefete büyük sorumluluk düşüyor. Türkiye’ye, seçmene güven vererek hata yapmadan, tongaya düşmeden, iktidarın ayak oyunlarına gelmeden 2023’e yürümek. Tabii ortaya bir iktidar vizyonu koyarak, asgari bir onarım programı koyarak ve bunun etrafında kenetlenerek. Sadece “güçlendirilmiş parlamenter sistem” yetmez; ortaya ciddi ve dört başı mamur bir onarım programı koymak gerekir. Öte yandan, yine hep söylediğim gibi muhalefet partilerinin vitrinine topluma güven verecek, itibarlı “en iyileri” çıkarması şart. İşte muhalefetin “yıldızının parladığı an” bu andır. CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti’nin Millet İttifakı’nı kenetleyerek büyütmek gibi bir misyonu ıskalamaması gerekir.