Geçen hafta Perşembe akşamı ve akabinde Cuma sabahı “bir yaşıma daha girdim” desem yeridir! Çok ilginç bir dokuz saat oldu… Perşembe akşamı TV 5’te Yunus Emre İşci’nin hazırlayıp modere ettiği Düşünce Vakti programına katıldım. Programın bir yerinde uzaktan bağlanan iki konuktan birisi olan “araştırmacı-yazar” unvanlı Mehmet Sabri Akgönül absürd bir iddiada bulunarak mealen dedi ki, “Ekrem İmamoğlu’nu Alman istihbaratı yönlendiriyor, Almanya’nın amacı CHP’yi ele geçirmek; bu da yeni bir 15 Temmuz’dur!”
İddiayı ortaya atana bu absürd iddiayı neye dayandırdığını sordum tabii… Devletin istihbaratından mı bilgi verilmişti? Kendisi mi bilgi almayı becermişti bir şekilde? Vb. Akgönül, yumuşak bir manevra yaparak iddiasını “kendi analizine” dayandırdı! ‘Analiz’ için de CHP Genel Başkanı Özel’in yurt dışında yaptığı konuşmaları işaret etti!
Akgönül’e gerekli yanıtları vererek, ‘analizinin’ bir hezeyandan başka bir şey olmadığını, İmamoğlu’nun halkla, seçmenle kurduğu temasla ilerlediğini ifade ettim yayında.
AKŞAMDAN SABAHA…
Fakat o akşamın sabahında Ekrem İmamoğlu ile iletişim danışmanı Necati Özkan ve Tele 1’in genel yayın yönetmeni Merdan Yanardağ ‘casusluk’ suçlamasıyla aynı torbaya konuldu! Yanardağ, gözaltından, İmamoğlu ve Özkan ise tutuklu bulundukları cezaevlerinden Pazar günü Çağlayan Adliyesi’ne getirildi. Yaklaşık 13 saate yakın sorgu ve hakimlik faslı sonrasında ‘casusluk’ suçlamasıyla haklarından tuutklama kararı verildi! CHP Genel Başkanı Özel, ayağının tozuyla Avrupa’dan dönüşte Çağlayan Adliyesi’ne geldi doğrudan. Akabinde Çağlayan’da otobüsün üzerinden meydana toplanan İstanbullulara seslendi ve bu soruşturmanın mesnetsizliğini işaret etti. Tepkisini ortaya koydu. Oradaydım o sırada ve meydanda CHP’lilerin yanı sıra sıradan İstanbulluların da yaşlı teyzelere kadar orada olduğunu gördüm. Cumhur İttifakı seçmen tabanının bile (AK Parti’de yüzde 30, MHP’de yüzde 45) önemli bir kısmı İmamoğlu ile ilgili davalara inanmıyor. Seçmen artık sandık gelsin de bu tuhaf süreç bitsin diye gün sayıyor. İktidar bu bağlamda inkıtaları oynuyor.
Tutuklama gerekçesi olan “siyasi casusluk” suçu TCK’nın 328. Madde-1. Fıkra’sında şöyle tanımlanıyor:
“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin eden kimseye on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir.”
İmamoğlu, Özkan ve Yanardağ’ın yukarıdaki tanıma giren br pozisyon alması söz konusu değil.
İLGİNÇ BİR APARAT
Hüseyin Gün adlı etkin pişmanlıktan yararlanan şahıs Bir kere İmamoğlu’ndan randevu alıp ‘Mami’si ile yedi dakikalık bir ziyarette bulunmuş. Hepsi bu. Özkan’ı da ziyaret etmiş ve yüzgeri edilmiş. Yanardağ’a ise şoförüyle iki kez 5 ve 10 bin Euro para göndermiş destek için! Böyle casusluk mu olur Tanrı aşkına! Çok çok zorlama kokan bir yaklaşımla karşı karşıya üç isim de. Ama asıl mesele şu belli ki: Sen nasıl halkın teveccühünü alıp dört kez Erdoğan’a karşın AK Parti adayını yenersin İstanbul’da ve sonra da bunu basamak olarak değerlendirip Cumhurbaşkanı Adayı olursun? Sen nasıl İmamoğlu’na Beylikdüzü’nden itibaren iletişim desteği verip aklınla, bilginle, zekanla onun ilerlemesine, yürüyüşüne katkıda bulunursun? Sen nasıl izleyicisi gitgide artan bir televizyonu CHP’yi birinci parti yapan Özel-İmamoğlu ittifakının emrine verirsin?
Gün, belli ki bir aparat, Kürsel Strateji Forumu ve başka uluslararası ortamlara da girebiliyor, hatta Lordlar Kamarası’nda AK Partili bazı bakanlarla, o zaman danışman olan MİT Başkanı Kalın’la toplantılar düzenleyebiliyor. Zaman gelince de bir aparat olarak rolünü oynuyor. ‘Mami’si ise nasıl oluyor da Kartal Belediyesi’nin bir kültür merkezinde sıradan bir sorumlulukla meşgulken bankalar, yatırım kuruyor? Gün’ü evinde barındırıyor… Yeniköy’lerde havuzlu vlllada yaşayabiliyor? Bütün bunlar romancı Ahmet Ümit’in polisiye roman konusu olacak kadar absürd doğrusu!..
İşin tuhafı, Gün’le ilişkilerden dolayı AK Parti cenahından da bu zorlama soruşturma ve davaya homurdanmalar başladı! AK Parti cenahından simalar Gün ile ilişkileri için ne diyecek? Kamuoyunun merakını nasıl giderecekler?
Şunu da anlamakta zorlanıyorum: MİT’in kontrespiyonaj, yani istihbarata karşı koyma birimi etkin pişmanlıktan yararlanan Gün adlı casusu izleyememiş mi? Gözden mi kaçırmış? Zamanında neden müdahale etmemiş veya edememiş?
Mehmet Sabri Akgönül ise tutturamadı; ‘Alman casusu’ çıktı mı ‘Amerikan, İngiliz, İsrail casusu’!
DERDİNİZ BAŞKA
Yapmayın, etmeyin… Derdiniz muhalefetin cumhurbaşkanı adayını engellemek… Derdiniz onun iletişim gurusunu etkisiz bırakmak… Derdiniz muhalefetin sesi olan üç televizyon kanalından birisini susturmak ve diğerlerine de gözdağı vermek… Hukuk kurumunun itibarını artık daha fazla sarsmayın. Türkiye’nin demokrasisini sakatlamaktan vazgeçin; seçimle gelinip seçimle gidilen bir memleket imajına zarar vermeyin. Halkın, seçmenin tercihlerine, milli iradeye saygı gösterin. Türkiye’nin ışığını söndürmeyin.
Bakın, siz ABD’nin casus ağı olan’cemaat’ görünümlü malum örgütle yıllarca halvet oldunuz… O casuslarla beraber yürüdünüz, beraber ıslandınız yağan yağmurda… Çıkıp da kimse size o casuslarla halvet oldunuz, siz de casussunuz mu dedi o zaman?
Şimdi bir aparatın etkin pişmanlık kisvesi ile yaptığı kimi basit atraksiyonlara dayanarak İmamoğlu’nu, Özkan’ı, Yanardağ’ı ‘casuslukla’ itham ediyorsunuz! Bu suçlama onlara yapışmaz, yapışmaz da olan hukuka, adalete oluyor. Yazıktır, günahtır.
Not: Tele 1 TV'ye kayyım atanması da çok absürd ve hukuk dışıdır. Hele hele iktidar yanlısı bir gazetecinin kayyım atanması ve yayının içeriğine müdahalesi kabul edilemez. Tele 1'i izleyici yaratmıştır, onun ekranını kamuoyu doldurmuştur, yayın çizgisini halk belirlemiştir ve kayyım değiştiremez. Yayın içeriğine müdahale bir hak ihlalidir.Kanal yönetimi, kanalın sahibi olan şirketin başındaki Alp Yanardağ'a iade edilmelidir. Umarım söz konusu şirketin avukatları ve Alp Yanardağ gerekli hukuki girişimlerde bulunacaklardır.