“Ayaklar altındaki milliyetçilik” nasıl baştacı oldu?

M. Bedri Gültekin

         Tayyip Erdoğan 8 Ocak günü Antalya’da, Partisinin Kadın Kolları’nın düzenlediği “Kadınlarla Büyük Türkiye Yolunda” programında konuştu. Ali Babacan’ın Anayasa’dan “Türk”lük tanımının çıkarılması konusundaki sözlerinden hareketle; “Türk kavramından nefret edenlerle mücadelemizin süreceği bir seçimi yaşayacağız” şeklinde konuştu.

            Aynı Tayyip Erdoğan 10 yıl kadar önce (17 Şubat 2013), Mardin’in Midyat ilçesinde katıldığı bir toplu açılış töreninde ise şöyle konuşmuştu. “ Bir sürecin içindeyiz. Bu süreç bir çözüm sürecidir. Bu süreçte kimse bizim karşımıza Türklükle, Kürtlükle çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına almış bir iktidarız.”

            Erdoğan Midyat konuşmasını yaptığı zaman AKP, PKK ile birlikte “Kürt açılımı” politikası uyguluyordu. Habur’da çadır mahkemelerinde PKK’lıların aklandığı ve alayuvala ile memlekete kabul edildiği, Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarında Erdoğan, Barzani ve Öcalan’ın konuşmacı olduğu günlerde söylenmişti. PKK ile yol yürüyebilmek için “Türklüğün” reddedilmesi gerekiyordu ve gereği yapıldı.

            Antalya konuşması ise başta da belirttiğimiz üzere Türkiye’nin yeni bir seçime doğru gittiği ortamda, AKP’nin karşısındaki Altılı Masa muhalefetinin üyesi Ali Babacan’ın, ‘Türklüğü Anayasa’dan çıkaralım’ şeklindeki görüşü üzerine söylenmiş bulunuyor.

HANGİ ERDOĞAN?

            Peki hangisi Erdoğan’ın gerçek görüşüdür. Çünkü iki konuşma birbirinin tam tersi.

            Erdoğan’ın ideolojik yapılanması, kapitalist gelişmeyle ortaya çıkan “millet” anlayışını ret eder. Dünyamız, 1789 Büyük Fransız Devriminden bu yana milliyetçilik, milletler ve milli devletler çağındadır. 20. Yüzyılın başından itibaren dünyanın gündemine sosyalist devrimlerin ve devletlerin girmesi bu gerçeği değiştirmemiştir.

            Milli devletler ve milletler, hala çağımızın en büyük gerçekliği olmaya devam ediyor.

            Erdoğan ise tarihsel olarak bu dönemin geride bıraktığı Ortaçağ’a ait siyasal ve toplumsal düzeninin ifadesi olan bir ideolojik bakış açısına sahiptir. Bu ideoloji milleti ve milliyetçiliği ret eder; din penceresinden bakar dünyaya, millete karşıdır ve aynı dine inanan bütün insanlardan oluşan “ümmet”i savunur. Dolaysıyla 2013 yılında Tayyip Erdoğan “milliyetçiliği ayaklar altına aldık” derken gerçek görüşünü dile getiriyordu.

            Nitekim, AKP’nin iktidarı aldıktan sonraki bütün uygulamaları bu yönde olmuştur. Okullarda; “Türküm” diye başlayan ve “Ne Mutlu Türküm Diyene” diye biten andımızın okutulmasının yasaklanması ve ayrıca “Ne Mutlu Türküm Diyene” ifadesine karşı yürütülen kampanya, çeşitli kamu kurumlarının başındaki TC ibaresinin kaldırılması vb.

“TAKİYE”NİN NEDENİ

            Şimdi ise bir “oy”un bile hesabının yapıldığı bir “kader seçimi”nin arifesindeyiz. Erdoğan, deyim yerindeyse Altılı Masa’nın kendisine sunduğu gollük pasları değerlendiriyor. Kılıçdaroğlu’nun türban yasa önerisi, ABD ve İngiltere tefeci sermayesiyle yaptığı görüşmeler, Neoliberal iktisadın bilinen isimlerini Türkiye ekonomisini kurtaracak danışmanlar olarak ilan etmesi, Cumhuriyet Devrimi uygulamalarına karşı çıkmada ve 28 Şubat düşmanlığında AKP ile yarışması vb gibi.

            Ali Babacan’ın Anayasa’nın “66. maddesini değiştirelim” şeklindeki önerisi de işte Erdoğan için böylesine bir gollük pas oldu. Geçmişte bu konuda bütün yaptıklarını, hiç olmamış gibi davranarak “Türklük” savunusuna girişmesi ise sadece “takiye” yapmak olarak açıklanabilir.

            Öte yandan, gelişmekte olan dünyanın şimdi yeniden ayağa kalkmakta oluşu, başında ABD’nin olduğu dünya emperyalist sistemine karşı bu direnişin, esas olarak milli devletler mevzisinden yürütülüyor olması, özel olarak Türkiye’de ise gerek dışardan emperyalist kuşatmanın yarattığı tehditler, gerekse sığınmacılar sorununun canlandırdığı milli hassasiyetlerden dolayı “Türk” kimliğinin, toplum tarafından her geçen gün daha güçlü bir şekilde sahiplenilmesi olguları göz önüne alındığında, “Türklüğe” yapılan saldırıların daha büyük tepkilere yol açtığını söyleyebiliriz.

            CHP kitlesinin ezici çoğunluğu Mustafa Kemal Atatürk’ün millet tanımında ifadesini bulan dünya görüşüne samimiyetle bağlıdır. Aynı şekilde İyi Parti’nin kitlesi de “Türk milleti” konusunda hassastır. Babacan’ın çıkışının hem CHP, hem de İyi Parti tabanında kabul görmemenin ötesinde tepkiyle karşılanacağı açıktır. AKP de bu durumu, elbette değerlendirecektir.

            Tayyip Erdoğan’ın, “Türk” kimliğini sahiplenmesinin ardında bu gerçekler bulunuyor. Seçime kadar böyle!…