STEFAN ZWEİG (1881-1942) Varlıklı bir Yahudi ailenin çocuğu olarak Viyana’da doğdu. Yaşamı boyunca Avrupa’nın hızlı değişimine tanıklık etti. Roman, şiir, öykü, deneme, biyografi ve oyun gibi farklı türlerde çok sayıda yetkin eserler verdi. Almanya’da Hitler iktidara gelince kendisi ve yapıtları kara listeye alındı. Kitapları alanlarda yakılmaya başlayınca Londra’ya yerleşti. İkinci Dünya Savaşında Alman orduları batıya doğru ilerlediğinde ABD ve Güney Amerika ülkelerine gitti. 22 Şubat 1942 gecesi yüksek dozda ilaç alarak intihar etti. Brezilya Petropolis’te oturduğu ev daha sonra müzeye dönüştürüldü. Zweig 1927 yılında “Yıldızın Parladığı Anlar” adlı eserini yayınlamış, insanlığın yazgısını değiştiren on dört olayı ve kahramanlarını müthiş bir anlatımla yazın dünyasına armağan etmişti. On dört olay ve kahramanlarından biri de gemilerini karadan yürüterek İstanbul’u alan Fatih Sultan Mehmet’tir.
Siyasi yaşamımda tanık olduğum olaylar içinde bazılarının ülkemiz tarihini değiştirdiğini saptadım. Yıldızı parlayarak siyaset ve tarih sahnesine çıkan kişilerin önlerine çıkan fırsatları ıskaladıklarına tanık oldum. Bazen de gelişmelere seyirci kalarak yıldızlarını kararttıklarını gördüm. Daha da ötesi ülkenin geleceğini etkiledikleri sonucuna vardım. Özetle büyük yazar Stefan Zweig’in eserinden esinlenerek yıldızlarını karartacak üç politikacıyı anlatmak istedim. Yazdıklarım elbette kendi düşünce ve yargılarımdır. Ancak yakın ve çok yakın geçmişimizden vereceğim üç örneğin tartışmaya değer olduğunu sanıyorum.
***
BÜLENT ECEVİT. (1925 İstanbul – 2006 Ankara) Biyografiler Ecevit’i gazeteci, şair, yazar, çevirmen ve siyasetçi olarak tanımlıyor. 1957’de Ankara Milletvekili olarak meclise giren Ecevit 1974, 1977, 1978-79 ve 1999-2002 yıllarında tam beş kez Başbakanlık görevini üstlenmiş bir devlet adamıdır.
27 Mayıs 1960 devriminden sonra Milli Birlik Komitesi 1961’de siyasal çalışmalara izin verince CHP işe gençlik kolu kongreleri ile başlamıştı. Ankara Hukuk Fakültesi öğrencisiydim. Hareketli geçen bir kongrede CHP Ankara İl Gençlik Kolu Başkanı seçilmiştim. Önce Kurucu Meclis üyesi ve daha sonra Ankara Milletvekili olan Bülent Ecevit’le o günlerde tanışmıştık. Askerden dönüp memleketim Karadeniz Ereğlisi’nde avukatlığa başladığımda kendimi politikanın içinde buldum. Önce CHP İlçe sekreteri, 1969 yılında da ilçe başkanı seçildim. Ecevit’le yollarımız bu sırada kesişti. 1965 genel seçimlerinde büyük bir yenilgi alan CHP, örgütte ve parlamento grubunda karpuz gibi ikiye bölünmüştü. Bir grup, “Ortanın Solu” ilkesiyle girdiğimiz seçimdeki yenilginin nedenini halkın sola karşı olmasına bağlıyordu. O günün basını bunları “Ortanın Göbekçisi” olarak tanımlıyordu. Karşı grup ise seçmenin ve kamuoyunun yeterince aydınlatılmadığını söyleyerek bu yolda ilerlemeyi savunuyordu. Bunlara da “Ortanın Solcuları” deniyordu. Liderleri de Zonguldak Milletvekili seçilen Bülent Ecevit’ti. Ecevit 1961’de İsmet İnönü’nün Başbakanlığında kurulan CHP-AP hükümetinde Çalışma Bakanıydı. Sendikalar yasasıyla Grev ve Toplu Sözleşme yasalarının mimarıydı. Emekçi kesimde büyük saygınlığı vardı. Ecevit’in seçim bölgesinin ilçe başkanıydım. Bunun oluşturduğu yakınlık ilişkimizi yoğunlaştırmıştı.
Ortanın solcularıyla göbekçilerinin kavgası uzun sürdü. İsmet Paşa genel başkan olarak Ecevit ve ekibini kolluyordu. Mücadele CHP Genel Sekreterliği üzerinden yapılıyordu. Parti Meclisinde kim çoğunluğu alırsa genel sekreter o ekipten seçiliyordu. Ecevit kurultaya yazdığı “Ortanın Solu” adlı kitabıyla giriyordu. Bu siyasette ilk kez görülen bir örnekti. 18 Ekim 1966’da Ankara Büyük Sinemada toplanan CHP 18. Kurultayı’nda Ortanın Solu ekibi çoğunluğu sağladı ve Ecevit Parti Meclisinde Genel Sekreter seçildi. Henüz 41 yaşındaydı; yıldızı parlamaya başlamıştı. Örgütteki gençler, hepimiz onun militanıydık. Ancak ülkede kazan kaynıyordu. Gençlik hareketleri, yürüyüşler, boykotlar, işgaller günlük olaylara dönüşmüştü. Orduda çeşitli cuntalar oluşmuştu. Yerli ve yabancı istihbarat örgütleri kaynayan kazanın altına odun atıyorlardı. Nihayet olan oldu ve Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Mart 1971 günü yayınladıkları muhtıra ile duruma el koydu. Başbakan Demirel görevinden ayrıldı. Yerine CHP’den istifa ettirilen Nihat Erim bağımsız kimliğiyle Başbakanlığa getirildi. Erim İsmet Paşa’nın da desteğini almıştı. Ecevit duruma isyan etti. Cuntayı suçluyor, genel başkanla çeliştiği için genel sekreterlikten ayrılıyordu. Ülkedeki solcular TÖS’ten DİSK’e, meslek odalarından gençlik ve kadın örgütlerine kadar herkes hükümeti destekliyordu. Behice Boran’ın liderliğindeki TİP ve Ecevit’in öncülüğündeki Ortanın Solcuları hariç!
Ecevit kısa sürede istenmeyen adam, arı kovanına çomak sokan kişi olmuştu. Ta ki 22 Nisan 1971 günü Başbakan Erim’in TRT’de “Alınacak tedbirlerle kafalarına balyoz gibi ineceğiz” söylemine kadar! Artık Ankara ve İstanbul’da sıkıyönetim ilân edilmişti. Ülkede solcu avı başlamıştı. Kafalar balyoz inince işlemeye başlamış, Ecevit’in kararan yıldızı tekrar parlamaya başlamıştı. İnönü ve Ecevit karşıtları 5 Mayıs 1972 günü 5. CHP Olağanüstü Kurultayı’nı topladılar. İsmet Paşa mevcut parti meclisinin düşürülerek yeni parti meclisinin oluşmasını istiyordu. Ecevit’ten yana PM güven oyu alınca İnönü CHP Genel Başkanlığından istifa etmişti. 14 Mayıs 1971 günü toplanan 6. Olağanüstü Kurultayında Ecevit CHP Genel Başkanı seçilmişti, henüz 47 yaşındaydı. Artık yıldızın parlaklığı tüm ülkeye yayılıyordu. Ecevit cuntanın güdümündeki beş CHP’li bakanı PM’den aldığı yetki ile geri çağırdı. Bakanlar koltuklarını bırakmadılar. İnönü bunun üzerine 5 Kasım 1972 günü CHP üyeliğinden istifa etti. Babıali basını CHP’deki yaprak dökümünü pompalıyordu. Oysa tam tersi oldu ve 14 Ekim 1973 günü yapılan genel seçimlerden %33,3 oy alan CHP 185 milletvekiliyle meclis birinci parti olarak girdi. Ben de Ecevit’le birlikte Zonguldak Milletvekili seçilmiştim.
Uzun süren bir iktidar bunalımı 4 Şubat 1974 günü meclisten güven oyu alan CHP-MSP Hükümeti ile son bulmuştu. Artık Ecevit Başbakan Erbakan da yardımcısıydı. CHP PM’de partili bakanların bıraktığı boşluk için yapılan seçimi Şükrü Koç, Kaya Bengisu ve Metin Tüzün’le birlikte kazanmıştık. Önce PM daha sonra da Merkez Yönetim Kurulu üyesi olmuştum. Ecevit Hükümeti 1974 affını çıkararak 12 Mart cuntasının doldurduğu hapishaneleri boşalttı. ABD’nin Ege’de koyduğu haşhaş üretimi yasağını kaldırdı. 15 Temmuz 1974 günü Kıbrıs’taki Sampson darbesiyle sarsıldık. Ecevit ABD ve İngiltere ile temaslara başladı. Olumsuz yanıt alınca 20 Temmuz 1974 günü saat 06.00’da radyolardan Kıbrıs Barış Harekatının başladığını yurda ve tüm dünyaya duyurdu. Ordumuz başarılı olmuş ve soydaşlarımızı kurtararak adanın yarısına yakın bir bölümünü ele geçirmişti. 13 Ağustos 1974 günü ikinci bir harekatla egemenliğimizi pekiştirmişti. Artık Ecevit Kıbrıs fatihiydi. Otobüslerin arka camlarında miğferli Ecevit posterleri görülüyordu. Ecevit’in yıldızı sadece ülkede değil tüm dünyada ışıldıyordu!
***
Sanırım iktidarın getirdiği güç zehirlenmesi bundan sonra başladı. Ecevit Dışişleri Bakanı Turan Güneş ve birkaç yakınının etkisiyle tek başına iktidara gelmek istiyordu. Kıbrıs zaferi oya dönüştürülecekti! Oysa bunun için meclisin erken seçim kararı alması gerekiyordu. Seçimden yeni çıkmış sağ partilerin bu öneriye oy vermesi akıl dışıydı. CHP PM ve TBMM Grubunda çoğunluk hükümetin devamından yanaydı. Parti tüzüğüne göre hükümetten çekilme ve hükümet kurma konularında tek yetkili organ Parti Meclisiydi. Ecevit İskandinavya gezisine çıkacaktı. Normal olarak vekâleti Erbakan’a bırakması gerekiyordu. Ecevit ise onun yerine aynı zamanda CHP Genel Sekreteri olan Orhan Eyüboğlu’nu tercih ediyordu. Bir Hükümet krizi çıkmıştı. 18 Eylül 1974 günü Başbakan Ecevit Antalya’da istifasını açıklamıştı. Güç zehirlenmesine yakalandığı ve kendini partisinin üstünde gördüğü anlaşılıyordu. PM’ni daha sonra toplantıya çağırdı. Gündem hükümetten çekilme kararıydı. İstanbul Milletvekili Metin Tüzün “Sayın Genel Başkanım, siz karar verip hükümetten çekildiniz. Biz burada neye karar vereceğiz” deyince Ecevit sakin ve mağrur biçimde yanıt vermişti. “Benim dışında devam edebilirsiniz!” Sanırım Ecevit’in parlayan yıldızı bu kararla kararmıştı. Erken seçim yapılamadığı gibi bir politika kurdu Demirel’e fırsat verilmişti. Demirel tüm hünerini konuşturmuş ve beş parçalı Birinci Milliyetçi Cepheyi kurmayı başarmıştı. 12 Ekim 1975 günü beş ilde yapılan ara seçimlerde CHP sadece Amasya’da kazanabilmişti. Geri kalanları Adalet Partisi kazandığı gibi Deniz Gezmiş ve iki arkadaşına idam kararı veren Ali Elverdi Bursa Milletvekili seçilmişti. Anlaşılan Kıbrıs zaferi büyüsünü yitirmişti. Artık iktidarda MC vardı. Gençlerin sloganıyla bu “zam/zulüm/ işkence” demekti. 5 Haziran 1977 seçimlerinden önce CHP Genel Merkez yönetimi bazı illerde merkez yoklaması kararı almış bazı illerde de bazı adayları veto ederek önseçime sokmamıştı. Ülkede Ecevit rüzgârı esiyordu. CHP % 41,4 oyla 213, AP %36,9 oyla 189, MSP %8,6 oyla 24, MHP %6,4 oyla 16, CGP %1,9 oyla 3, DP % 1,9 ile 1 milletvekili çıkarmışlardı. Tek başımıza iktidarı merkez yoklaması ve vetolar yüzünden kıl payı kaçırmıştık. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk birinci parti olarak hükümeti kurma görevini Ecevit’e vermişti. Onun kurduğu hükümet güven oyu alamayınca ülke ikinci Milliyetçi Cephe’ye teslim olmuştu! Demirel’in ikinci MC Hükümeti 31 Aralık 1977 günü gensoruyla düşürüldü. Ünlü Güneş Moteli olayına tanık olduk. Burada saklanan ve AP’den ayrılan 11 üye ile Ecevit yeni bir hükümet kurdu. Ama terör bir türlü sonlandırılamıyordu. Bahçelivler’de 7 TİP’li gencin ülkücüler tarafından boğulması tam bir felaketti. Ardından 19 Aralık 1978 günü Kahramanmaraş katliamı başladı ve Ecevit hükümeti sıkıyönetim ilân etmek zorunda kaldı. Artık siyaset düşüşteydi. 14 Ekim 1979 günü yapılan ara seçimlerinde de kaçınılmaz sonla karşılaştık. Muğla, Manisa, Konya, Edirne ve Aydın’daki seçimlerin tamamını kaybettik. Fahri Korutürk’ün süresinin dolmasıyla başlayan nafile turlar ve 12 Eylül 1980’de yapılan faşist darbe!
Özetle Ecevit’in 18 Eylül 1974 günü partisinin yetkili organına sormadan Başbakanlıktan istifası parlayan yıldızını karartmıştı. Bu istifa birinci ve ikinci Milliyetçi Cephelerin kurulmasıyla sonuçlanmış ve ülke aşama aşama 12 Eylül darbesine sürüklenmişti…