Önce yazıya konu olan bazı önemli sözcüklerin karşılıklarına bakmakta yarar var. Demokrasi: Yunanca kökenli bu sözcük Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde “Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi” olarak belirlenmiş. Milli iradenin (Vikipedi) karşılığı, “Ulusun herhangi bir baskıya maruz kalmadan düşüncesini ortaya koymasıdır.” Vesayet: Arapça kökenli sözcük Türk Hukuk Lûgatında şöyle anlam taşıyor: “Kaasırların (küçüklerin, mahcurların) himayesi maksadıyla hususi hukukta tanzim edilmiş olmasına rağmen bir nevi kamu hizmeti mahiyetinde bir müessesedir.” Bu müessesenin ana ögesi ise vasidir. Vasi sözcüğü de TDK Sözlüğünde tanımlanıyor: “1-Bir yetimin ya da akılca zayıf hasta birinin malını yöneten kimse. 2-Ölen bir kimsenin vasiyetini yerine getirmekle yükümlü olan kimse. Oligarşi: Yunanca kökenli bu kelime Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçede Yabancı Sözcükler Sözlüğünde yer alıyor: “Siyasal gücün birkaç kişiden oluşan küçük bir grubun elinde bulunduğu yönetim biçimi. TDK sözlüğü ise oligarşiyi “Siyasal erkin birkaç kişilik bir kümenin elinde bulunduğu yönetim, aristokrasinin daralmış biçimi” olarak tarif ediyor. Yüksek Seçim Kurulu partilerin verdiği kesin olmayan milletvekili aday listelerini kamuoyuna açıkladı. Yine Yüksek Seçim Kurulunun açıklamasına göre 14 Mayıs 2023 Pazar günü T.C. yurttaşı 64 milyon 191 bin 285 seçmen oy kullanmak için sandık başına gidecek. Bu durumda akla ister istemez bazı sorular geliyor. Çünkü en azından şekil yani yöntem bakımından nasıl bir rejimle yönetildiğimizin açıklığa kavuşması gerekiyor. Ülkemizin geleceği ve gerçek demokrasi açısından bu sorular artık ülke gündeminde ağırlıklı olarak yer almalıdır. Partileri yönetenlerin rahatsız olmaları pahasına! İsterseniz başlayalım: Yüksek Seçim Kurulunun ilân ettiği geçici milletvekili listelerinin oluşumunda 64 milyon seçmenin herhangi bir etkisi, iradesi söz konusu mudur? Olmadığına göre, seçmenlerin 14 Mayıs günü, liderlerle çevrelerinin düzenlediği listeleri sandığa atmaktan başka işlevi var mıdır? Bu durumda kendilerine yasal olarak yapıştırılan “seçmen” sıfatı yerine “noter” denmesi daha gerçekçi değil mi? Zaten TDK sözlüğü noterlerin görevini “Çeşitli belge ve işlemlere geçerlik kazandırmak” olarak tarif ediyor! Mevcut Siyasî Partiler Kanunu aday belirlemede öncelikle yargı denetimiyle önseçim yapılmasını içerdiği halde, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra partilerin buna aykırı davranmaları rastlantı mıdır? Partileri yönetenlerin kendi örgütlerine bile güvenleri yoksa halkın iradesine güvenmeleri olası mı? Vali/Kaymakam kararnamesi gibi milletvekili listesi çıkaranlar kendileri vesayet rejimi oluşturmuyorlar mı? Ayrıca halkta karşılığı olmayan, siyasi sicili bozuk, saygınlığını yitirmiş isimleri ısrarla piyasaya sürüyorlar. Vesayet yetmiyormuş gibi bu inatlaşma ve dayatma seçmen iradesi üzerine konulan ikinci bir ipotek değil mi? Seçmenin de demokratik katılımı için tercih sistemini içeren adaletli bir seçim yasası neden akıllara gelmez, getirilmez? Oysa partiler 12 Eylül 1980’den bu yana birlikte kaç kez Anayasa değiştirdiler. Seçmenin vesayet altında olduğu bir rejime ne kadar demokrasi denebilir? Vesayet listeleriyle oluşacak parlamento millî iradeyi mi yoksa liderlerin iradesini mi temsil edecektir?