Ülkemiz yangın yerine döndü. Şu anda, Karşıyaka’dan Çiğli’ye yürüyen alevleri söndürmek için denizden su alan helikopterin gürültüsü altındayım. İzmir yangınlara esir oldu. Kemalpaşa’dan Çeşme’ye, Sancaklı’dan Örnekköy’e karadan ve havadan söndürme çabaları devam ediyor.
Ya tarlalardaki yangın? O da Trakya ve Anadolu’nun verimli topraklarında! Domatesi, patatesi, soğanı, kavun karpuzu tarlada kalan çiftçilerin feryatları önce göğe yükseliyor, sonra da birkaç muhalif televizyon kanalına yansıyor. Üretici bozuk düzenin çarkları altında ezilirken, ayda on iki bin lira alan emekliler, asgari ücrete talim eden işçiler, genç işsizler, özetle tasfiye edilen orta sınıf tarladan gelen sebze ve meyveleri seyretmekle yetiniyor. Bir yangın da pazaryerlerinde!
Yine bu satırları yazarken beyaz camdaki sunuculardan köprülerin geçiş ücretlerine yapılan eski deyimle fahiş zamları öğreniyorum. Akaryakıta, doğalgaza, elektriğe yapılan zamlar ülkenin evlerini, sokaklarını, caddelerini yangın yerine çeviriyor. Ekmekten defter kaleme, etten peynire, yumurtaya dolaylı vergiler ezilen sınıfların canına okurken, ihalelerin gediklisi malum şirketler vergi cennetinde yaşıyorlar. Uzatmaya gerek yok. Sermaye yanlısı bu iktidar zaten aradan çıkmış garibanlardan zamlarla aldığı paraları bir avuç ihale mafyasına aktarıyor.
Şimdi size devletin resmi rakamlarından bir kesit sunacağım. Hani bir kuruş ödemeden yapılacağı söylenen yollar, köprüler, tüneller, havaalanları, hastaneler var ya… Kamu Özel İşletmeleri (KOİ) yani “Yap-İşlet Devret / Yap-Kirala-Devret”… Biliyorsunuz onlara, yolcu, araç, hasta garantileri verilmişti. Bedavaya çıkacağı söylenen bu işletmelere yapılan garanti ödemelerine sıra gelince şapka düşmüş kel görünmüştü. Şimdi KÖİ’lere 2017-2025 döneminde devlet bütçesinden yapılan garanti ödemelerine bakalım: Avrasya Tüneli, Otoyol ve Köprüler, Şehir Hastaneleri, Hizmet Bedeli ve Kira bedeli olarak 895 milyar 250 milyon Türk lirası yani 32 milyar, 450 milyon ABD doları!
Bunlara havaalanları dahil değil. Onların hesaplarına ulaşamadık. Düşünebiliyor musunuz? Ödenen garanti bedelleri planlı bir üretim ekonomisine geçilse ne tarlada domates kalır ne de yerlerde sürünen eğitim ve sağlık hizmetleri!
Gelelim işin esasına… Söz konusu garanti ödemeleri hem ABD dolarına hem de ABD’deki enflasyon oranına göre yapılıyor. “Yerli ve milli” sloganını dilinden düşürmeyen iktidar hem Türk lirası ödemiyor hem de anlaşmazlık durumunda T.C. Mahkemelerini değil Londra’daki tahkim heyetini kabul ediyor. Kısaca KÖİ garanti ödemeleri olmasa ülkece en azından rahat bir nefes alacağımız besbelli!
1 Aralık 2020 Salı günü (Ege Yazıları, Şubat 2022, İzmir) Egede Son Sözdeki köşemde “Mücbir sebep” hukuksal deyimini konu etmiştim. Türk Hukuk Lûgatı onu şöyle tanımlıyordu: “Önceden nazara alınmasına ve bunun neticesi olarak bertaraf edilmesine imkân bulunmayan ve harici bir tesirden ileri gelen bir hadisedir.” Bu kadar tabii bir kuvvetten (fırtına, zelzele, su basması gibi) veya üçüncü bir şahsın fiilinden yahut resmi bir memnuiyetten ileri gelebilir. Böyle hallerde borçlu borçtan kurtulur.
Ayrıca mücbir sebebin Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde uygulanışından örnekler vermiştim. Bildiğiniz gibi o günler dünya ve ülkemiz salgın günlerini yaşıyordu. Kovit 19 her yeri kavuruyordu. İktidara bu fırsatı değerlendirme önerisinde bulunmuştum. Ses seda çıkmadı.
Felâketi fırsata çevirmek var ya? İşte o, Hatay’dan yukarıya ve güneydoğu illerimizi vuran ve yüzbinlerce canımızı alıp götüren 2023 depreminde doğdu. Bundan iyi mücbir sebep mi olur? Tartışılmayacak kadar kesin bir gerekçe. Bu yola başvursak en azından garanti ödemelerinden kurtulurduk.
Pekiyi… Bu öneri benim aklıma geliyor da yirmi küsür yıllık iktidara ve onun baş yöneticisine, bakanlarına, danışmanlarına gelmiyor mu?
Soru net: Hem Kovit 19 salgınında hem de 2023 depreminde bu yola neden başvurmadık? Önümüze gelen bu iki önemli fırsatı niye teptik?
Yanıtını değerli okurlarımın takdirine bırakıyorum. Merhum Erbakan Hoca’nın sesini duyar gibiyim: “Sizi gidi çakma yerliler siziii! Sizi gibi çakma milliler siziii!”