Karl Marx ve Mehmet Şimşek!

Kemal Anadol

Doğrudan konuya girelim. Kimse Marksist olmak zorunda değil elbette. Ama sosyolojik olarak Marx’ın saptadığı olguları yadsıyamazsınız. Toplumdaki sınıf gerçeği siz ne yaparsanız yapın her olayda karşınıza çıkacaktır. Türkiye olarak bunun en canlı örneğini yaşamaktayız.

Okurları rakamlarla boğmadan gelişmeleri özetlemekte yarar var. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan 2021 Şubat başında TRT’de konuşuyordu: “Faiz ve enflasyon doğru orantılıdır. Faiz sebep enflasyon neticedir. Buna inanmayanlar olabilir. Ben ekonomistim.” Yine 2021 Kasım ayında AKP Meclis Gurup konuşmasında: “Beraber yürüdüğüm arkadaşlar kusura bakmasın” diyordu. “Bu yolda ben, faizi savunanlarla beraber olamam. Bu görevde olduğum sürece faiz ve enflasyonla mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim. Bu konuda ‘Nas’ ortada. ‘Nas’ ortadayken sana bana ne oluyor?”

Erdoğan’ın bu kadar iddialı ve kesin politikası tam tersi sonuçlar vermeye başlamıştı. Bunları önlemek için fakirlerin bütçesinden zenginlerin banka hesaplarını güvence altına alınan KKM (Kur korumalı mevduat) bütçeyi allak bullak etmişti. Dünyanın tersine Merkez Bankası başkanları peş peşe değiştiriliyor, ama dikiş tutmuyordu. TÜİK inanmakta zorluk çekilen rakamlarına karşın Aralık 2022’de yıllık enflasyonu %64.27 olarak açıklıyordu. Dünya âlem biliyordu ki gerçek rakamlar bunun iki katıdır. Çarşı pazarda alışverişe çıkan emekçiler ve emekliler gerçek enflasyonla yüz yüze geliyorlardı. ABD doları 18.87’den 23.56’ya yükselmişti. Bu uygulanan ekonomi politikalarının iflası demekti!

14 ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinden başarıyla çıkan Erdoğan yeni kabinesine daha önce Maliye Bakanı olarak görev yapan Mehmet Şimşek’i almıştı. Şimşek ilk konuşmasında “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönmekten başka çaresi kalmamıştır” diyordu. Rasyonelin dilimizdeki karşılığı akıl, akılcı olduğu dikkate alınırsa bu cümle o güne kadar uygulanan faiz ve enflasyon politikalarının akıl dışı olduğunun itirafıydı!

Bu tarihten günümüze uzanan zaman diliminde Mehmet Şimşek’in direksiyonuna geçtiği otobüsün içinde seyahat ediyoruz. Pencereden baktığımız manzara hiç de iç açıcı değil. Bir tarım ülkesi olan memleketimizin ekili alanlar her yıl azalıyor. Tarım girdileri, yem, gübre, elektrik gibi ana unsurlar sürekli zam görüyor. Çay, fındık, buğday, üzüm, pamuk, ayçiçeği gibi ürünlerin maliyeti yükseliyor. Yükseliyor ama iktidar onlara maliyetlerin altında fiyat veriyor. Orta sınıf tasfiye ediliyor. İster mavi ister beyaz yakalı olsun kitleler bir kilo ucuz kıyma alabilmek için kuyruklarda bekleşiyor. Sendikal hak ve özgürlükler kâğıt üstünde kaldı. Devlet veya özel okulların öğretmenleri feryat ediyorlar. Atanmayan öğretmenler ise kanayan yara… Ayda on bin lirayla yaşamaya çalışan emekliler… Kiracılar ev sahipleriyle savaş halinde! Özetle işçi, köylü, memur, esnaf, öğrenci düzenin çarkları içinde eziliyor. Gazetelerden iktidarların gözbebeği, ihalelerin as oyuncusu şirketlere defalarca vergi muafiyeti tanındığını öğreniyoruz. Ülkemizin toprakları yerli, yabancı maden şirketlerinin tasallutu altında. Ağaçları kesilen, dereleri kirletilen yurttaşlar, devlete karşı çevre savaşımı veriyor. Ama karşılarına iktidarın emriyle devletin jandarması çıkıyor.

Para bulmak için dünya seyahatine çıkan Şimşek, geçtiğimiz günlerde uygulanacak “Tasarruf tedbirleri” ilân etti. Etti de iki, üç yerden maaş alan bakan yardımcılarını savundu. İki çarpıcı örnekle yazımı sonlandırmak istiyorum.

Kemoterapi, diyaliz, yatalak hastalar gibi yurttaşlarımız devlet hastaneleri sağlık kurullarından yüzde doksan ve üstü engelli raporu alırlarsa onlara ÖTV’siz araç alma hakkı tanınıyor. Meclise gelen taslakta buna bile göz dikildiğini öğreniyoruz. Sinekten yağ çıkarmaya çalışan iktidar artık hastalara, fakir fukaraya tanınan haklara da göz dikti. Ama sermayeye, şirketlere sıra gelince başlar pencereden dışarıya dönüyor.

Kütahya’ya 43, Afyonkarahisar’a 60, Uşak’a 101, Eskişehir’e 118 kilometre uzaklıktaki alana Zafer havaalanı yapıldı. Yüklenici şirkete gerçekleşmeyen yolcu garantileri nedeniyle ödenen para 60 milyon liraya dayandı. 2023 Ocak-Ağustos döneminde gerçekleşen yolcu garantisi hesaplarında yüzde 93 sapma görüldü. 2044 yılına kadar şirkete ödenmesi gereken garanti miktarı 208 milyon avro olarak hesaplanıyor. Toplam 878 bin 488 yolcu garanti edilen Ocak-Ağustos döneminde yalnızca 62 bin 650 yolcu uçuşu gerçekleşti.

Şimdi Bakan Şimşek’in bu duruma el koyması gerekmez mi? Bu kadar isabetsiz, öngörüsüz, açıkça şirketi kollayan sözleşmeyi kim imzaladı? Bu havaalanının kamulaştırılarak işletmesinin devlete bırakılması gerekmez mi? Gerçek tasarruf bu değil mi? Boşuna kalem ve nefes tüketmeyelim. Olaya sınıfsal baktığımızda gerçek apaçık ortaya çıkıyor. Bu iktidar acımasızca emekçi kitleleri ezmektedir. Yerli yabancı şirketleri kısaca sermaye sınıfını kollamaktadır.

Karl Marx 19. Yüzyıl koşullarında vahşice çalıştırılan işçilere “Zincirlerinizden başka kaybedeceğiniz bir şey yoktur” diyordu. Şimdi buzdolapları, çamaşır makineleri, ayda on bin liraları ve kredi kartları var sadece. Ama çağdaş bir demokrasi ve özgürlükleri yok!