HAYDİ ABBAS VAKİT TAMAM!

Kemal Anadol

14 Ekim 1979 günü yapılan ara seçimleri demokrasi tarihimizin önemli bir dönüm noktasıdır. Adalet Partisinden ayrılan 11 Milletvekili Ali Topuz’un düzenlediği operasyonla İstanbul’daki Güneş Motel’de toplanmışlardı. Ecevit gizlice gittiği otelde bunlardan onuna bakanlık sözü vermişti.   Gazetecilerin ortaya çıkardığı haberle, yıllarca konuşulacak Güneş Motel olayı siyaset dünyasına bomba gibi düşmüştü. Verilen gensoru önergesi 31 Aralık 1977, yani yılın son gününde oylanmış ve Demirel Hükümeti düşürülmüştü. Ecevit’in kurduğu CHP-Bağımsızlar Hükümeti Demirel’in tüm engellemelerine karşın devam ediyordu. İktidarla muhalefet arasındaki ahlâksız transfer yarışı halkı ve seçmenleri rahatsız edecek boyuta ulaşmış, CHP ile Milliyetçi Cephe arasındaki fark dört milletvekiline kadar inmişti. Ecevit Hükümeti meclisin yaz tatiline girmesiyle ayakta kalmayı başarmıştı. TBMM 16. Döneminde boşalan beş milletvekilliği için Konya, Manisa, Edirne, Muğla ve Aydın illerinde ara seçim yapılacaktı. Ayrıca aynı gün Senato’da C grubu yenileme seçimlerinde de elli Senatör belirlenecekti. Kısaca iktidar ve muhalefetin yazgıları 14 Ekim 1979 gecesi açıklanacak sonuçlara bağlıydı. CHP Genel Merkezinde yapılan planlamayla ilinde seçim olmayan milletvekili ve senatörler sandık kurulacak illere gönderiliyorlardı. Zonguldak Milletvekili olarak boştaydım. Benim kısmetime de Artvin düşmüştü. Benden sonra CHP’li birkaç vekil de Artvin’e geldiler. Kampanya boyunca tüm güçleriyle çalıştılar.
                    *
    Artvin ülkemizin en güzel ama pek el değmemiş illerinden biriydi. Güney Kafkasya coğrafyasındaki bu ilin demografisi tam bir mozaikti. Rize Pazar ilçesinden doğuya doğru Lâzlar tüm kıyı boyunca ve Sovyetleri Birliği içindeki Gürcistan’da yaşamlarını sürdürüyorlardı. Karadeniz’den   hemen sonra yükselen dağlardaki yaylalarda Hemşinliler vardı. İl merkezi ile Borçka, Şavşat ilçelerinde Gürcü nüfusu, Ardanuç’ta Kafkasya’dan gelen Türkler, Yusufeli’nde Paşular ağırlıktaydı. Murgul, bakır madeninin ilkel teknolojiyle çıkarıldığı ve çevre sorunlarının yoğunlaştığı sanayi ilçesiydi. Eski adı Livane olan il daha sonra Çoruh adını almış ve 1956 yılında Artvin ismi kesinleşmişti.
    Kıyıdan yükselen dağlara ve içerlere uzanan yörelerdeki yurttaşların farklı kültürleri bu ilde buluşuyor ve Artvin, derelerle denizi, kemençeyle tulumu, hamsiyle atmacayı, boğayla ayıyı, fındıkla çayı, karalahanayla mısırı aynı coğrafyada harmanlamayı beceriyordu! Haritanın yarıdan fazlası ormandı. Tarım alanı yok gibiydi. Artvinlilerin okumaktan başka seçenekleri yoktu. İlin kültürel ortalaması yüksekti. İli boydan boya geçen ve Batum’da denize dökülen Çoruh yüksek kayalıkları helva gibi kesiyor, kendine açtığı yollarda vahşi ama son derece etkili manzaralar görüntülüyordu. Dağlardaki karların inemediği Çoruh kıyıları zeytin ağaçlarıyla doluydu. İl merkezi sözcüğün tam anlamıyla tepelerin üstüne kurulmuştu! Bir uzun caddesi ve ona çıkan sokakları vardı; bu nedenle taş döşeli merdivenler önem kazanıyordu.
                    *
    Orman Bakanlığı Yonga-Lif fabrikasının konukevi seçim kampanyasına gelen iktidar ve muhalefet politikacılarını ağırlıyordu. Burada en az bir buçuk ay kalacaktım. Hopa ve Arhavi gibi önemli kıyı kentlerinden başlayarak iç ilçelere uzandım önce. İlçe yöneticileri, partili belediye başkanları ile uzun toplantılar yaptık. Bana o zaman İlçe Gençlik Kolu Başkanı olan şimdiki Hopa Belediye Reisi Taner Ekmekçi rehberlik ediyordu. Önseçimi kaybeden ama CHP’nin başarısı için çalışan Ayhan Arifağaoğlu da bizi yalnız bırakmıyordu. Ayhan daha sonra 18. Dönemde CHP Artvin Milletvekili seçilecekti. Gezi ve toplantılardan sonra önümüze koyduğumuz fotoğraf pek iç açıcı değildi. Karşımızda iki ciddi rakip vardı. Birincisi il düzeyinde ve özellikle güçlü olduğumuz ilçelerde seçime boykot başlatan Dev-Yol, ikincisi de yağ, benzin, mazot kuyrukları!
    O günkü siyasal yaşamda ve sol akımlar içinde Dev-Yol çok güçlüydü. Militanlar gittiğimiz her yerde karşımıza çıkıyor bizle tartışıyorlardı. Biz de onların yanlış yaptıklarını söylüyorduk. Görülüyordu ki sandığa boykot CHP’nin güçlü olduğu yerlerde işleyecekti. Sonuçta bu eylemin Artvin’de Adalet Partisini kazandırmaktan başka bir yararı olmayacaktı. Ama kanı kaynayan gençlere bunu anlatmak   zordu. Bitmek bilmeyen tartışmalar bize zaman kaybettiriyordu.
                        *
    Gerçek rakibimiz yağ, benzin ve mazot kuyruklarıydı! Çoruh kıyısındaki petrol istasyonu önünde kilometrelerce uzanan kamyon kuyrukları korkulu rüyamızdı! Ne Artvin ne de ilçelerde ayçiçek yağı yoktu. Trabzon’da Petrol Ofisi Bölge Müdürlüğü’ne giderek gelen tankerlerden Artvin’e akaryakıt göndermesini istiyordum. Ama Trabzon’a gidip gelmek tam bir günümüzü alıyordu. Elimizin boş dönmesi de ayrı bir felâket! 
    İzmir’de TARİŞ, Edirne’de Trakya Birlik genel müdürlüklerine telefon açıyordum. Şimdiki cep telefonları nerdee! Manyetolu telefonlardan PTT santralına “yıldırım acele” yazdırıyordum. Telefon başında beklerken bir günümüz heba oluyordu. Buna karşın olumlu bir sonuç da alamıyorduk. Mazot kuyruklarındaki şoförler “Bize mazot verin biz de size oy verelim” diye dalga geçiyorlardı.
    O günlerde çektiğim sıkıntıyı ömrüm boyunca unutmadım; unutamadım. Sanki dün olmuş gibi belleğimden çıkmıyorlar!
                        *
    14 Ekim 1979 günü daha doğrusu gecesi bizim için tam bir kâbustu! Radyo sonuçları açıklıyordu. Beş ilin tamamında seçimi kaybetmiştik. AP oyların %54,05’ini alırken CHP %29,1’de kalmıştı. C grubu senato seçimlerinde de durum değişmiyordu. AP 33, CHP 12, MSP 4, MHP 1 Senatör çıkarmışlardı. Artvin’de iki rakibimiz, boykot ile yağ, benzin ve mazot kuyrukları bizi ağır bir yenilgiye uğratmışlardı.
    16 Ekim 1979 günü Başbakan Ecevit ve hükümeti istifa etmişti. Ayçiçeği, benzin ve mazot  hükümet düşürmeyi başarmışlardı!
                        *
    Gelelim günümüze… Akşamları televizyon ekranlarında, yapılan zamlara karşın taneyle verilen ayçiçek şişelerine, kiloluk şeker paketlerine ve halk ekmek büfeleri önünde uzayan kuyruklara bakarken büyük şairimiz Mehmet Akif’in iki dizesi geliyor dilimin ucuna:
    Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar
    Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?
     Litre başına yapılan zamlardan önce depolarına benzin ve mazot doldurabilmek için petrol istasyonları önünde uzayan araçları görünce de Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önde gelen isimlerinden Cahit Sıtkı Tarancı’nın ünlü dizesini mırıldanıyorum:
    Haydi Abbas vakit tamam!