18 Ekim 1966 günü yapılan CHP 18. Kurultayından sonra Zonguldak Milletvekili Bülent Ecevit partinin Genel Sekreteri olmuştu. Siyasete girdiğim ve CHP Ankara İl Gençlik Kolu Başkanlığına seçildiğim 1961 yılından sonra askere gitmiş ve iki yıl sonra terhis olmuştum. Artık memleketim Ereğli’de avukatlığa başlayacaktım. CHP ilçe örgütünde önce ilçe sekreteri sonra da ilçe başkanı seçilmiştim. Ecevit ve arkadaşlarının başlattığı “Ortanın Solu” hareketi bu kurultaydan sonra partinin programına girmiş, resmi söylemi olmuştu. Ecevit müthiş bir enerjiyle yurdu dolaşıyor ortanın solunun ne olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Karadeniz Ereğlisi, Ereğli Demir Çelik Fabrikasının (ERDEMİR) kurulmasından sonra balıkçı kasabasından sanayi kentine dönüşmüştü. Sendikal rekabetten, yapılan grevlere uzanan işçi sınıfı eylemleri elbette politikayı etkileyecekti. M. Ali Aybar’ın Genel Başkanı olduğu Türkiye İşçi Partisi ilçede örgütlenmeye başlamıştı. Ecevit, Ereğli’ye sosyal demokrasinin laboratuvarı gözüyle bakıyor, bizlere ayrı önem veriyordu. Genel sekreterin özel ilgisi üstümdeydi. Biz de onun başarısı için her türlü özveriye hazırdık. Ankara’ya gittiğimde Rüzgârlı Sokak’taki CHP Genel Merkezine uğramadan dönmezdim. Altında Ulus Gazetesinin matbaası, üstünde merkez yönetim kurulu üyeleri, gençlik ve kadın kolları merkezlerinin olduğu bu sarı renkli eski binada vakit geçirirdim. Önce Bülent Ecevit’i ziyaret ettiğimi söylemeye gerek yok. Galiba 1968 yılıydı. Bu ziyaretlerimden birinde bana “Seni bir yere götüreceğim; bekle” demişti. Biraz sonra partinin bir alaturka ses sanatçısından alındığı söylenen ikinci el, yeşil renkli, iki kanatlı Chevrolet arabaya bindik. Araç yakından bildiğim bir binanın, Mülkiyenin önünde durdu. İkinci kata çıktık. Bir odada Prof. Turan Güneş, Prof. Haluk Ülman, Prof. Besim Üstünel ve Doç. Deniz Baykal Ecevit’i bekliyorlardı. Bu kadro kısa süre sonra “Mülkiye cuntası” olarak adlandırılacaktı! Beni hocalarla tanıştırdı Bülent Bey. Profesörleri önceden tanıyordum. Ama doçentle yeni karşılaşıyordum. Deniz Baykal ve bana dönerek “Birbirinizi iyi tanıyın” demişti. “İlerde çok birlikteliğiniz olacak!” Deniz Baykal, Ecevit’in çok önem verdiği danışmanıydı. CHP Yüksek Danışma Kurulu üyesiydi. Onlar Parti Meclisi oturumlarına katılıyorlardı. Söz hakları vardı ama oy hakları yoktu. Baykal da Ecevit gibi ilçemize, sanayi ve emekçi kentine özel önem veriyordu. Düşünebiliyor musunuz; Ereğli İlçe Gençlik Kolu kongresine Genel Sekreter Yardımcısı Ferda Güley, MYK üyesi Seyfi Sadi Pencap’la birlikte geliyordu. Şimdi ana kademe kongrelerinde bile böyle bir katılım yok. Bu ve buna benzer organizasyonları yapan Baykal'dı. 1971’in 12 Mart’ında askerler muhtıra verdiler. Başbakan Süleyman Demirel çekildi. CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Nihat Erim bir gecede CHP’den istifa ettirilerek Başbakanlığa getirildi; İsmet Paşa’nın desteğini de arkasına alarak. Ecevit orduyla birlikte CHP görüntüsünden fena halde rahatsızdı. İsmet Paşa’yla ters düşerek Genel Sekreterlikten istifa etmişti. Ama Parti Meclisinde çoğunluktaydı. Gençlik Kolları Genel Başkanı Süleyman Genç müthiş bir enerjiyle kadrosunu ve kadın kollarını da yanına alarak Ecevit’in vurucu gücü olmuştu. Örgüt karpuz gibi ikiye bölünmüştü. Paşacılar ve Ecevitçiler! Osman Bölükbaşı 12 Mart muhtırasından sonraki CHP manzarasını çok güzel tanımlıyordu: “Azrail Adalet Partisine girdi, cenaze Halk Partisinden çıktı!” Başbakan Erim 22 Nisan 1971 günü yaptığı konuşmasında solcular için “Alınacak tedbirlerle kafalarına balyoz gibi ineceğiz” diyordu. Söyledikleri kısa bir süre sonra gerçekleşti. Ankara ve İstanbul’da sıkıyönetim ilân edildi. 1. Ordu ve Sıkıyönetim komutanı Faik Türün tam anlamıyla terör estiriyordu. İstanbul Ziverbey kökünde bizzat işkence seanslarına katılıyordu. Ankara’da Sıkıyönetim Mahkemesi’nde hâkim kılığındaki cellatlar Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı astılar! Bu devlet teröründen Ortanın Solu kadroları da payını alıyordu. ERDEMİR yüksek fırınına sabotaj suçlamasıyla Faik Türün operasyonu yapıldı. Bolu’dan komando tugayı gelip Ereğli’nin etrafını çevirdi. Giresun muhribi toplarını kente yöneltmişti. İşçileri, sendikacıları alarak İstanbul’a götürdü. Onları Harbiye’de Merkez Komutanlığı zindanlarına tıktılar. Aralarında ben de vardım. İsmet Paşa’nın devreye girip “Sıra ne zaman benim ilçe başkanlarıma geldi” demişti. “Suçluysa önce ben partiden atacağım. Suçsuzsa ne hakla kanunsuzluk yapıyorsunuz” deyince ciddi araştırmalar yapılmıştı. Sabotajın olanaksız olduğu bilirkişi raporuyla belirlenince salıverildik. Baykal kısa süre sonra Ereğli’ye geçmiş olsun ziyaretine geldi. Onuruna büyük bir yemek düzenlemiştik. Deniz Baykal’ın askerlik dönemi gelmişti. Yassıada’daki Deniz Yedek Subay Okulunda öğrenciydi. Okulu birincilikle bitirenler kura dışında kalıyordu. Baykal birinci olmasına karşın İskenderun’a gönderildi. Bu kez geçmiş olsun ziyareti sırası bendeydi. Şehir Kulübündeki uzun süren yemeğimizde dertleştik. Konumuz 12 Mart ve CHP’nin geleceğiydi. Hayatımda ilk kez künefeyle o masada tanıştım. Bu arada Kemal Satır ve arkadaşlarının başlattığı olağanüstü kurultay İnönü’nün katkısıyla gerçekleşti. 5/6 Mayıs 1972 günü yapılan 5. Olağanüstü Kurultay sadece CHP’nin değil, Türkiye’nin siyasal tarihine geçecek bir parti içi demokrasi destanıdır. Kanımca bu Kurultay doktora tezi olacak kadar önemli bir olaydır. Ecevit’in galibiyetiyle sonuçlanan Kurultay’dan bir gün sonra İsmet İnönü CHP Genel Başkanlığından istifa etti. 14 Mayıs 1972’de toplanan olağanüstü Kurultay’da Bülent Ecevit, Atatürk ve İnönü’den sonra partisinin üçüncü genel başkanı seçilmişti. Ecevit ve CHP Parti Meclisi militarizme karşı savaşıma girişti. Erim ve sonraki hükümetlerde yer alan CHP’li bakanları geri çekti. Kalanlar hakkında disiplin işlemi başlattı. Bunlardan rahatsız olan İsmet Paşa bu kez 5 Kasım 1972 günü kurucusu olduğu CHP üyeliğinden istifa etti. Dönemin Babıali basını her gün karamsar bir tablo çiziyordu. Köşe yazarlarına göre CHP can çekişiyordu. İsmet Paşasız partinin seçim kazanması bir yana parlamentoya girmesi bile hayaldi! Oysa onların bilmediği önemli bir durum söz konusuydu. CHP Gençlik Kolları kurulduğundan bu yana parti okulu görevini de yerine getirmişti. Mezun olanlar ana kademelerde görev almışlar; ilçe, il başkanı, kurultay delegesi olmuşlardı. 12 Mart faşizmine karşı sıkıyönetim zindanları ve mahkemelerinde göğüs göğüse çarpışmışlardı. Futbol örnek alınırsa CHP’nin güçlü, yetenekli ve donanımlı alt yapısını oluşturuyorlardı. 14 Ekim 1973 sonuçları kamuoyunda şaşkınlık yarattı. Parlamentoya bile giremeyeceği söylenen CHP %33.3 oyla 185 milletvekili çıkararak birinci parti olmuştu. CHP’yi 149 vekille Adalet Partisi izliyordu. Demokratik Parti 45, Milli Selamet Partisi 48, Cumhuriyetçi Güven Partisi 13, Milliyetçi Hareket Partisi 3, Türkiye Birlik Partisi de 1 koltukla meclisteki yerlerini alıyorlardı. Kamuoyunun ikinci şaşkınlığı CHP’den meclis giren parlamenterlerin isimleriydi. Onlar pek az tanınıyor veya hiç tanınmıyorlardı! Oysa yeni bir dönem başlıyordu. 12 Mart cuntasıyla canı pahasına mücadele eden CHP’deki kadrolar örgütten yükselip meclise sıçramışlardı! Ben Zonguldak Milletvekili olarak 32 yaşındaydım. Süleyman Genç 29 yaşını büyüterek İzmir Milletvekili olmuştu. Yüksel Çakmur 31, İbrahim Akdoğan 33, Erol Tuncer 35, Ali Topuz ve Mahmut Türkmenoğlu 41, Adil Ali Cinel 37, Önder Sav ve Erol Çevikçe 36, Deniz Baykal da 35 yaşındaydılar. Artık politika sahnesine yeni kadrolar çıkıyordu. Onlar gelecekte hataları ve sevaplarıyla sorumluluk alacaklardı.
Not: Değerli okurlarıma sıradan bir “Deniz Baykal’a veda” yazısı kaleme almaktan çekindim. O dönemin koşullarını belirlemeden yazılan yazılar hem protokol kokar hem de düne bugünün gözlüğüyle bakarlar. İkinci yazımda günümüze yaklaşacak ve değerlendirmelerde bulunacağım.