Türkiye dünyanın sayılı çay ülkesi olduğu halde ne üretici verilen taban fiyatından ne de tüketici içtiği çayın parasından memnun değilse… Üstelik dünyada en fazla çay tüketen bir nüfus olduğumuz halde, Varlık Fonu’na alınan Çaykur Genel Müdürlüğü zarar ediyor ise… Dünyada fındık üreten birinci ülke olduğumuz halde hem fındık üreticisi hem de tüketicisi isyanları oynuyor ise… En önemli dışsatım kalemlerinden olan fındıkta yabancı şirketler kol geziyorsa… Yüzde doksan beşi, yüz yirmi dış ülkeye satılan çekirdeksiz Sultaniye üzüm üreticisi ağlıyor, tüketicisi bağırıyorsa… Buğday ambarı olan İç Anadolu köylüsünün gözleri, tam da hasat zamanı Ukrayna’dan, Rusya’dan getirilen buğday karşısında faltaşı gibi açılıyorsa…
Marmara’nın domatesi, Çukurova’nın karpuzu yerlerde sürünüyorsa… Güneşle dans eden ay çiçek tarlalarının uzandığı Trakya’da şikâyet bitmiyorsa… Yanlış pamuk politikası yüzünden dokuma sanayicileri Mısır’a kaçıyor, fabrikalarını oraya taşıyorsa… Zeytini hem üreten hem yağını çıkaran, hem dışarıya satan, hem de tüketenlerin sorunları bir türlü çözülemiyorsa… Her yıl cayır cayır yanan ormanlarımıza karşın hâlâ düzenli bir uçak filomuz yoksa… Asgari ücretlinin, emeklinin, öğrencinin, emekçinin durumu ücret, maaş ve paradan çıkıp insan hakları sorununa dönüşmüşse… Ev sahipleri ile kiracılar savaş haline getirilmişse… Pahalılık ateşten bir gömlek gibi insanlarımızı yakıyorsa… Derin bir yoksulluk tüm ülkeyi kaplamışsa… Yatağa aç giren çocukların büyüme ve gelişme durumu biyolojik ve fizyolojik soruna dönüşmüşse… Annesinin besi çantasını dolduramadığı çocuklara bir öğün sıcak yemek verilemiyorsa…
Okullarımızı kirlilik ve pislik götürüyor, veliler bizzat temizlik yapıyorlarsa… Üstelik temizliğe talip olan belediyelere okullara girme yasağı getiriliyorsa… Yunan botları karasularımıza giriyor, hatta askerleri karaya ayak basabiliyorsa…
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen genç teğmenler hakkında soruşturma açılıyorsa… Yapılan güvenilirlik anketlerinde adalet en alt sıralarda yer alıyorsa… Yerli ve yabancı suç çeteleri caddelerde kol geziyor, birbirleriyle vuruşuyorsa…
Sonuçta yurttaşların can güvenliği yoksa… Komadaki demokrasimiz bir türlü yoğun bakımdan çıkamıyorsa… Tüm bunlara karşın ülkenin kaymak tabasına seslenen altın ve mücevher reklamları ekranları dolduruyorsa… Zenginle fakir arasındaki makasın bu kadar açıldığı, sınıf çelişkisinin bu kadar göze battığı bir dönem görülmemişse…
2002’den bu yana halktan her istediğini alan, istediği gibi at oynatan bir iktidara söylenecek sadece iki sözcük vardır:
Buraya kadar! Bundan sonrası muhalefetin sorunudur. Ona da bir sonraki yazıda sıra gelecek!