Başer Esat’ın devrilmesinin ardından Suriye’deki gelişmeleri izlerken şöyle yazmıştım:
Soru: Siyasal İslamcılık nedir?
Cevap: İsrail ordusu Şam'a girerken Esad'ı devirdik diye bayram yapmaktır.
Ülkesinde muhalifleri "Silivri soğuktur" diye tehdit ederken Şam cezaevindeki siyasi mahkumlara üzülmektir.
Kendi gibi düşünmeyen herkese terörist deyip gerçek teröristlerin Suriye'de devlet kurmasına sevinmektir.
Siyasal İslamcıların gerçek yüzünün biraz daha netleştirmeye çalışalım. Bugün AKP’nin temsil ettiği Ilımlı Siyasal İslamcılar için Hocaları Necmettin Erbakan, “Bunlar İsrail karşıtlığı ile Siyonizm’e hizmet ederler” derdi. Erbakan’ın videoları internette dolaşıyor, detaylarını merak eden açıp izleyebilir.
Önce bir konuya vurgu yapayım, Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’liler ne zaman İsrail’e bağırıp çağırmaya, terörist falan demeye başladılarsa bilin ki örtmek istedikleri bazı gerçekler vardır.
Bugün örtmek istedikleri gerçek ne olabilir? Mesela Hamas-İsrail savaşı başladığında neredeyse 80 yaşındaki dedeler bile Gazze’ye cihada gitmeye kalkmışlardı. Hocalar cihadın farz olduğuna dair fetvalar verdi. AKP, İstanbul’da düzenlediği yüzbinlerce kişilik mitinglerle toplumun tepkisini kontrol altına aldı. Böylelikle tepkinin iktidara yönelmesini önlediği gibi sempati de topladı. Kısa süre sonra AKP’nin bağırıp çağırmasına rağmen İsrail ile ticareti tam gaz sürdürdüğü ortaya çıktı. Üstelik savaşa destek olacak stratejik ürünlerin bile ihracatı gerçekleştiriliyordu. AKP’nin defalarca “ticareti kestik” açıklamaları yapmasına rağmen devam ettiği defalarca kez kanıtlandı.
Trump’ın Gazze’yi tatil köyü yapacağını açıklamasının ardından İsrail, Gazzelileri sürgün etmeye başladı. Netenyahu geçtiğimiz günlerde Gazzelileri sürgün için iki ülke ile görüştüklerini açıkladı ancak ülkelerin ismini vermedi. En azından ülkelerden birini tahmin etmek zor olmayacaktır.
Türkiye’nin bir milyon Gazzeli mülteci alacağı haberleri herkesin malumu. Yandaş medya ve yazarları çoktan beridir bunun yolunu yapmaya ve kamuoyu oluşturmaya başladılar. İnsan sormadan edemiyor doğrusu, “Hani siz Gazze’ye cihada gidecektiniz, ne oldu?” Şimdi Gazzelileri ve cihadı Türkiye’ye getirmeye mi karar verdiniz?
Artık Trump, Erdoğan’ı seviyormuş. Bir düşünün bakalım: Bayram değil seyran değil, Trump beni niye sevdi?
Gelelim asıl meseleye, Antalya Demokrasi Forumunun dördüncüsü tamamlandı. ABD’li ekonomist Jeffrey Sachs’ın konuşması dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Suriye’deki savaşın kökeninin Washington ve İsrail olduğunu belirtiyor:
“Bu savaş Washington'dan çıktı. 2011'de Esad'ı devirme kararı alındı. Aslında bu karar İsrail'den geldi. Bu, İsrail hükümetinin 25 yıldan fazla süredir beslediği bir arzuydu. Netanyahu'nun vizyonu, Orta Doğu'yu İsrail'in istediği şekle sokmak, İsrail'e karşı çıkan her hükümeti devirmektir. Bu konuda bir müttefik buldu: CIA ve ABD hükümeti.
Bu savaş, Obama'nın 2011 baharında Esad'ı devirme emriyle başladı. Bu operasyonun bir adı var: "Timber Sycamore Operasyonu." ABD, bölgedeki diğer ülkelerle birlikte isyancıları eğitti ve rejimi devirmeleri için silahlandırdı. Bu, kaosa yol açtı. 14 yıldır süren bu savaşta 600.000 kişi öldü.
CIA'nin 2011'de istediği şey oldu. ABD tarafından silahlandırılan grupların Suriye'de iktidarı ele geçirmesi. Bunu net bir şekilde anlatmamın nedeni, bu bölgede gerçek diplomasiye dayalı bir halk diplomasisi olmadıkça barışın gelmeyeceğini vurgulamak.
Barış, İsrail'in tüm Ortadoğu'yu askerileştirme politikası sona ermeden gelmeyecek. Çünkü Suriye savaşı, İsrail'in kışkırttığı altı savaştan sadece biri. Diğerleri Lübnan, Irak, Libya, Somali ve Sudan. Wesley Clark'ın 2001'de Pentagon'da kendisine verilen belgede, "beş yılda yedi savaş" hedefi yazıyordu.
Netanyahu'nun büyük hayal kırıklığına uğradığı tek savaş, ABD'nin İran'la savaşı. İsrail halâ bunu kışkırtmaya çalışıyor. Suriye savaşı, bölgesel bir trajedinin parçası.
Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Irak, Sudan, Güney Sudan ve Libya'daki trajedilerin sorumlusu ABD hükümeti ve müttefiki İsrail, çünkü bu savaşların hiçbiri "zorunlu" değildi. Hepsi "tercih savaşları"ydı. Hepsi, ABD'nin hangi rejimlerin hangi ülkelerde iktidarda olacağına karar verme arzusundan kaynaklandı. ABD gibi emperyal güçler bu bölgeye şartlar dayattığı sürece asla barış olmayacak.
Bu bölgede barışın tek yolu, bölge halklarının kendi geleceğini belirlemesi. İsrail bu savaşları tek başına yürütemezdi. Bunlar Amerikan savaşları. ABD, finansmanı sağlıyor, askeri destek veriyor, istihbarat operasyonları yürütüyor, cephane temin ediyor. İsrail, ABD desteği olmadan bir gün bile savaşamaz.
ABD'nin operasyonel suç ortaklığı olmasa, İsrail Gazze'de soykırım yapamazdı. Siyasi destekten bahsetmiyorum, doğrudan günlük operasyonel iş birliğinden bahsediyorum.
Önce İngiliz şimdi de Amerikan imparatorluğu tarafından bölgenin yüz yıldır bölündüğünü söyleyen Sachs, bu durumun son bulması gerektiğini söylüyor. İnsanların pervasız ve utanmazca öldürüldüğünü ve hala soykırım yaşandığını vurguluyor. Barışı ABD’nin engellediğini örneklerle anlatarak şunları söylüyor:
“Tek gereken, ABD'nin Filistin'in 194. BM üyesi olmasına vetoyu kaldırması. O zaman tüm bölge, ilişkileri normalleştirir ve savaşlar biter. Ancak İsrail, ABD politikasını kontrol ediyor ve "Hayır" diyor. "Büyük İsrail" istiyor. Suriye'de, Lübnan'da, Batı Şeria'da, Doğu Kudüs'te, Gazze'de İsrail'in egemen olmasını istiyor. Bu durdurulmadıkça barış olmayacak. Özetle: ABD tarafsız mı? Kesinlikle hayır. Tüm bu savaşın başlıca aktörü."
Şimdi soruyorum, bu görüşlere kim katılmaz?
Türkiye’de yaşayan aklı başında sağ veya sol duyulu her insan buna katılır. Samimi ve dindar bir Müslüman ise ancak bu görüşleri alkışlar.
Soru: Peki bu görüşlerden kim rahatsız olur, kim karşı çıkar?
Cevap: Bu görüşlere ancak suç ortakları karşı çıkar.
Soru: Başka kim karşı çıkar?
Cevap: Siyasal İslam kisvesi altındaki Evanjelist İslamcılar.
Ne demek istediğimi anlatmak için AKP’de dış politikadan sorumlu pek çok görevlerde bulunmuş Yasin Aktay’ın yazısına bakalım. Yazısından önce AKP’deki özgeçmişine göz atalım. İki dönem milletvekilliği, parti sözcülüğü, dış ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcılığı ve başka pek çok görevde bulundu. Halen AKP Genel Başkan Başdanışmanı. Yani AKP Genel Başkanı Erdoğan’a dış politika ile ilgili ne konuşacağını fısıldayanlardan biri.
Yenişafak’taki yazısının başlığını bile paylaşmak yeterli aslında:
“Jeffrey Sachs’ın Antalya’da anlattığı masal.”
Yani, savaşın arkasında ABD ve İsrail’in olduğu iddiası masal imiş.
Diyor ki: “Söyledikleri, (Jeffrey Sachs’ın) bölgemizde yıllardır olup biten her şeyi tam bir karartma işleminden başka bir kapıya çıkmamış.”
Diyor ki: “Neresinden tutup düzeltelim denilecek, ya karşıdakini saf yerine koyan veya kendisi gerçekten saftirik olan birilerinin sözleri gibi. Bize ABD’nin İsrail’in isteğiyle Suriye’de savaş çıkararak Esed’i devirmeye çalıştığını, bunun için bütün silahlı grupları örgütleyip eğittiği ve silahlandırdığını ama nasıl olmuşsa 14 yıl boyunca halkının 1 milyonunu katledip 12 milyonunu da tehcir eden zulmüne karşılık bunu başaramadığını anlatıyor. Bölgesel aktörlere, halka ve başka hiç kimseye hiçbir rol bırakmayan, bütün iradeyi yine eleştirirken ABD ve İsrail’e yükleyerek onların asıl faillik rolünü yeniden restore eden bir yaklaşım.”
Asıl bombası ise şu: “İsrail’e rahat mı batıyordu da diktatörleri devirmek istedi?”
Bunu yazan insanın hayatında Siyonizm, Vadedilen Topraklar gibi kavramları hiç duymamış olması gerekir.
Veya, sadece Siyasal İslamcı olması yeterlidir.
Veya, “Kardeşim Esat”ın bir gecede nasıl “Katil Esed”e dönüştüğü gerçeğini gözden kaçırma çabasıdır. “ABD ve İsrail taşeronluğu” gerçeğini gözlerden kaçırma çabasıdır.
Yani Suriye’de iç savaş durduk yerde çıkmış, savaştan önce cihatçı gruplar CIA eğitimine tabi tutulmamış, ABD, İsrail ve Türkiye’den her türlü desteği almamış. İç savaşta Esat’ın suçlu olup olmadığı başka bir şeydir, savaşı kimin hangi amaçla çıkardığı başka bir şey.
Üstelik sizin iktidara getirdiğiniz cihatçı teröristler güruhunun öldürdüğü ve hala öldürmeye devam ettikleri sivil ve masum insanları niye gözünüz görmüyor? Alevi katliamı karşısında tepki vermek yerine Türkiye’nin ana muhalefet partisini suçlamak tam bir Siyasal İslamcılara yakışacak tavırdır.
“İsrail’e rahat mı batıyordu da diktatörleri devirmek istedi” diyerek İsrail muhafızlığı yapmak tam da Siyasal İslamcılara yakışan bir tavırdır.
Evanjelizm, Hristiyanlığın ABD’de ortaya çıkmış bir yorumudur. Evanjelistler, Siyonist Hristiyanlardır. Ortadoğu’da İsrail hakimiyetinin sağlanması için gereken kıyamet savaşı Armegedon’un bir an önce gerçekleşmesi amacıyla çaba sarf ederler. Bunu da Tanrının elini güçlendirmek olarak nitelerler. Yani Tanrı’nın Armegedon savaşını bir an önce başlatması için her türlü koşul ve ortamın yaratılması için çalışırlar. ABD yönetiminde etkili ve politikaları yönlendiren bir tarikattır. Wikipedia’ya göre, Lutherci Protestanlık ile başlayan, püritenizmle olgunlaşan, Jimmy Carter, Ronald Reagan ve baba Bush'un başkanlıkları döneminde adım adım gelişen Evanjelizm, 11 Eylül'den sonra oğul Bush ile küresel emperyalizmi yönlendiren esas güç hâline gelmiştir.
Anlaşılıyor ki ABD'nin Ilımlı İslamcılık projesi aslında Siyonist İslamcılık ya da Evanjelist İslamcılıktan ibaretmiş.
Siyasal İslamcılık, bukalemun gibidir. Gerçek rengini görmek için turnusol testi gerekir. Turnusol testine devam edeceğim.