Ülkemizi vuran 6 Şubat depremine kadar gündemde hayat pahalılığı, yoksulluk, işsizlik, enflasyon kısacası ekonomi vardı.
İktidar ekonomi üzerinden eleştiriliyor, ama siyasi dengeler pek değişmiyordu.
Ancak deprem ve sel felaketleriyle siyasi dengeler de değişmeye başladı.
Söz konusu değişim, felaketler sürecinde bazı bakan ve yetkililerin yaptığı açıklamalarla, eksilik ve hataların ortaya çıkmasıyla hızlandı.
Deprem sonrası müdahalede geç kalındığı, askerin sahaya zamanında inmediği, Kızılay’ın çadır sattığı, depremzedelere çadır sağlanamadığı, depreme karşı gerekli önlemlerin zamanında alınmadığı gibi iddialar, iktidarı beklemediği ölçüde yıpratmaya başladı.
Sadece bunlar değil bakanların hatalı açıklamaları da yıpranma sürecine katkı yaptı.
Bakan Fahrettin Koca, deprem bölgesinden görüntüler paylaştı ve gelen tepkilerin ardından özür dileyerek videoyu sildi.
Kahramanmaraş merkezli depreme gereken hazırlığın tam anlamıyla yapılmadığını, Bakan Süleyman Soylu’nun, “Hazırlığın İstanbul depremine yönelik” olduğu yönündeki sözleri ortaya koyunca tepki genişledi.
Bakan Vahit Kirişçi’nin, Şanlıurfa’daki sel felaketine ilişkin, “Sel 15 canımızı aldı, ama toprak da suya kavuştu” sözleri de sürecin şimdilik son halkası oldu.
Daha birçok örnek var, ama kısaca söylemek gerekirse, deprem ve sel felaketleri, olumsuzlukları ortaya çıkardıkça muhalefet de bunlar üzerinden iktidara yüklendikçe yüklendi.
Ve yaşanan her olumsuzluk, ortaya çıkan her eksiklik, bakanların hataları Erdoğan’ın hanesine yazıldı.
Söz konusu hata ve eksiklikler, iktidarın metal yorgunluğunun somut işaretleri olarak değerlendirilebilir.
Ama bu yorgunluğun yansıdığı başka alanlar da var.
Deprem ve sel felaketlerini, medyada ve sosyal medyada başarıyla kullanan muhalefetin eleştiri bombardımanına tuttuğu AK Parti iktidarının, kendini savunmakta zorlandığı görülüyor.
Muhalefet de bunu iktidarın zayıf noktası olarak gördüğü için aralıksız bir şekilde deprem ve sel üzerinden yükleniyor.
AK Parti Grup toplantılarında Erdoğan’ın konuşmalarının heyecan yaratmayan bir hal aldığını ve kamuoyuna etkisinin azaldığını söyleyenlerin de sayısı arttı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın biraz konuştuktan sonra, “Şimdi neler yapılmış bir hatırlayalım” diyerek grup toplantısında icraat içerikli videolar izletmesi, metal yorgunluğun bir başka kanıtı olarak gösteriliyor.
Görünen o ki kitleleri etkileme konusunda deprem öncesine kadar açık ara önde olan Erdoğan karşında muhalefet, durumu kendi lehine çeviriyor.
Kılıçdaroğlu ve muhalefetin diğer liderlerinin hamlelerine gerekli yanıtları veremeyen Erdoğan’ın bu durumu akla birçok soruyu da getiriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 20 yıllık iktidarının ardından gerçekten metal yorgunluğu mu yaşıyor?
Masa başında yapılmış anketleri saymazsak, Erdoğan’ın oylarında düşüş olduğunu gösteren ciddi emareler var.
Meral Akşener’in Altılı Masadan kaldırılmasıyla başlayan krizin Erdoğan’a desteği artıracağı beklenirken, durumun pek öyle olmadığı da görüldü.
Kılıçdaroğlu’nun HDP ile ilişkileri gizlemeden kamuoyu önünde yürütmeye başlamasının, Erdoğan’a avantaj sağlayacağı öngörülürken, şimdilik bu konuda da net bir bilgi yok.
Tekrar “Erdoğan, metal yorgunluğu mu yaşıyor?” Soruna dönecek olursak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu görüntüsü ve sessizliğini iyi incelemek gerekiyor.
Kılıçdaroğlu’na birçok yenilgi tattırmış Erdoğan’ın bu durgun hali Millet İttifakı için pek hayra alamet olmayabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu hiç kimsenin beklemediği hamlelerle mi vuracak?
Erdoğan, dezavantajlı göründüğü deprem felaketi üzerinden mi strateji hazırlıyor?
Erdoğan, seçmenin aklını başından alacak projeler mi açıklayacak?
Şunu da unutmadan söyleyeyim, ilk kez AK Parti’nin önemli isimlerinden sorularıma yanıt alamıyorum.
Bunu, zor durumdalar da söyleyecek bir şeyleri yok diye mi yorumlayayım yoksa sır gibi saklanan bazı hamleler var da onları mı gizliyorlar diye mi düşüneyim bilemedim.
Yazıda özetlemeye çalıştığım olumsuzlukların Erdoğan’ı yıprattığı varsayımından hareketle yapılan yorumlara, sosyal medyadaki havaya bakıldığında Kılıçdaroğlu’nun zaferine inananların sayısının arttığını söyleyebiliriz.
Son dönemde yeni bir anket türü yayılmaya başladı.
Niyet okuma içerikli söz konusu anketi yapanlar, gazetecilerin durumunu izleyip, seçimi kimin kazanacağına karar veriyor.
Birkaç örnekle bu yeni anket türünü açıklayalım.
Hobisi siyaset olan bazı kişiler, Nagehan Alçı’nın bir yazısından hareket ederek, “Nagehan da iktidarın gidici olduğunu anladı ve hemen taraf değiştirdi” yorumu yapıyor.
Bazıları, Fatih Portakal’ın Sözcü TV ile ekranlara dönüşünü, “Erdoğan’ın bittiğini gördüğü için artık korkmaya gerek kalmadığını anladı ve medyaya döndü” sözleriyle açıkladılar.
Bana göre en çarpıcı anket ise Ahmet Hakan üzerinden yapıldı.
Ahmet Hakan’ın, yayın sırasında bir izleyici yorumunu okuyup, sert tepki vermesi, “Erdoğan’ın gidici olduğunu o da anladı ki bu kadar çok sinirlendi” sözleriyle değerlendirildi.
Ahmet Hakan üzerinden yapılan bu niyet okuma anketi o kadar inandırıcı bulundu ki, bir kısım medyada ve sosyal medyada zirve yaptı.
Geri sayımın başladığı seçim süreci, içinde birçok soruyu da barındırıyor.
Kılıçdaroğlu-HDP görüşmesi, seçmenlerin önemli bir bölümünde görüş değişikliğine yol açar mı?
İttifaklar genişleyecek mi yoksa bunun yerine gizli ittifaklar mı kurulacak?
HDP iyice görünür hale gelince ve perde arkasında verilmiş bazı sözler ortaya çıkarsa, Altılı Masa yeni bir kriz yaşar mı?
Kılıçdaroğlu, Memleket Partisi ve Zafer Partisi’nin dikkate alınır noktaya gelen oy oranlarına yönelik bir plan ya da hesap yaptı mı?
Kılıçdaroğlu, bitirdiğini sandığı Muharrem İnce’nin her geçen gün daha da büyüdüğü ve seçimin sonucunu tayin etme noktasına doğru gittiği gerçeğini kabul edecek mi?
Seçimlerin arifesinde, sınır komşularımızdan biri ya da ikisiyle aniden çok büyük sorunlar çıkar mı?
Gelelim kafa karıştırıcı soruya:
Ne olur ya da oluyor da ABD ve AB, destek verdiği tarafı aniden değiştirir?
Can alıcı soruyla bitirelim
Erdoğan bu kadar kolay kaybeder mi?
Kılıçdaroğlu bu kadar kolay kazanır mı?
Soruların çoğunun yanıtları bende var.
Eminim sizde de vardır.