NATO Zirvesi ve İsveç’in artan Türkiye umudu

Gürbüz Evren

NATO Zirvesi ve İsveç’in artan Türkiye umudu

Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta, 11-12 Temmuz’da gerçekleşecek olan NATO Zirvesi, İsveç’in üyeliğinin onayı ve Ukrayna’nın NATO’ya katılım talebi nedeniyle büyük önem taşıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Batılı ülkelerin Türkiye’den farklı bir beklentisi vardı. 
Seçimi kazanacağına kesin gözüyle bakılan Kılıçdaroğlu’nun, İsveç’in üyeliğini onaylayacağına inanılıyordu.
Seçim sonuçları Batılı ülkelerde ve NATO çevrelerinde hayal kırıklığı yarattı.
Ama son 15 gündür İsveç makamları yeniden umutlanmaya başladılar.
Türkiye-NATO-İsveç arasındaki üçlü görüşmelerin yanı sıra, ABD ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in Ankara ile sürdürdüğü temaslara ilişkin hem olumlu hem de olumsuz sinyaller var.
Brüksel’deki NATO Merkezi ile ilişkileri yürütmekle görevli 3 İsveçli diplomatla (Bunlardan biri daha önce İstanbul Başkonsolosluğu’nda çalışıyordu) yaptığım konuşma ve yazışmalarda edindiğim bilgileri paylaşarak, son durumu aktaracağım.
İsveçli diplomatlara göre Amerikan Başkanı Biden’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği sözler nedeniyle İsveç’in NATO üyeliği onaylanabilir.
İsveçli diplomatlar, bu iş oldu havasına girmiş.
Biden’in, Erdoğan’a verdiği sözlerin neler olduğunu sorduğum da ise bunları, F 16 savaş uçakları konusunda Türkiye’nin beklentilerinin karşılanması, Atina ile Ankara arasındaki sorunlarda Washington’un tarafsız davranması, Rusya ile ilişkileri nedeniyle Türkiye’ye anlayışla yaklaşılması ve yaptırım tehditlerinden vazgeçilmesi, Suriye’de terör örgütü PKK/YPG’ye desteğin gözden geçirmesi olarak sıraladılar. 
Ayrıca Biden’in 2 konuda daha söz verdiğini söylediler, ama bunlar pek aklıma yatmadığı için yazmamayı düşünüyordum. 
Ama Ukrayna’na Devlet Başkanı Zelenski’nin Türkiye ziyareti ve sonrasında yaşanan gelişmeleri gördükten sonra, bu iki konu hakkında biraz daha düşünüp gelecek yazı da değerlendirmeye karar verdim.
İsveçli diplomatların arasında İsveç Deniz Kuvvetlerinden emekli bir amiral var.
Türkiye’nin ikna edildiğini en çok savunan da o.
“Sırf İsveç’in üyeliği için saydığınız bunca konuda ABD’nin Türkiye’ye ödün vereceğinden emin misiniz?” diye sorduğumda aldığım yanıt, “ABD’nin Baltık Denizi’nde Rusya’ya karşı İsveç’e ihtiyacı var. Amerikalılar bu nedenle Türkiye’ye karşı anlayışlı davranmak zorunda” oldu.
Bunu açmasını istediğimde ise birçok şey öğrendim.
Ama yine de ABD’nin bu kadar tavizkar olması aklıma yatmadı.
Amirale göre İsveç, elindeki denizaltılar sayesinde bölgesel anlamda ciddi bir üstünlüğe sahip. 
İşte bu durum İsveç’i, NATO nezdinde vazgeçilmez kılıyor.
İsveçli Emekli Amiralin anlattıklarını özetlemekte yarar var. 
Buna göre, Baltık Denizi çok sığ. 
Ortalama derinlik 60 metre civarında. 
Bu da denizaltılar için büyük sorun. 
Amerikan donanmasının neredeyse tamamını oluşturan nükleer denizaltıların bu sığlıkla operasyonel olması zor. 
Tuzluluk seviyesi değişken olan Baltık Denizi’nin bu özelliği bir denizaltı için suyun kaldırma gücünü değiştirdiği gibi sesin sudaki hareketini de etkiliyormuş. 
İsveç’in ürettiği Gotland sınıfı denizaltılar ise Baltık Denizi’nin bu özelliğinden etkilenmeyecek şekilde tasarlanmış. 
Konvansiyonel denizaltılar su altında akü ile çalışıyormuş.
Yaklaşık 6 hafta su altında kalan ve yeri kolay belirlenemeyen İsveç denizaltıları, bunu, akülerini şarj etmek için deposunda sıvı oksijen bulundurmasına borçluymuş.  
Oysa diğer konvansiyonel denizaltıların yeniden şarj işlemi için 2 gün içinde yeniden yüzeye çıkması gerekiyormuş. 
Söz konusu fark, İsveç’in denizaltılarına su altı savaşlarında büyük avantaj sağlayacakmış.
Rusya’nın, Baltık Denizi kıyısında, ülkenin geri kalanıyla kara bağlantısı olmayan toprağı Kaliningrad’da Rus Baltık Filosunun bulunduğunu hatırlatan Amiral, denizaltıların A 26 tipi yeni modelini geliştirmeye başladıklarını, bunun da dengeleri İsveç lehine daha da değiştireceğini söyledi.  
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in “İsveç denizaltı filosunun Baltık Denizi’nde NATO'nun denizaltı kapasitesinin tamamına büyük katkı vereceğini” açıkladığını anımsatan Amirale göre, Rusya bu durumdan çok rahatsız.
Çünkü filosunun yarısından fazlası nükleer denizaltılardan oluşan Rusya, bunun sığ Baltık Denizi’nde kendisine sıkıntı yaratacağını biliyormuş. 
Bu nedenle İsveç’in NATO’ya katılmasını istemiyormuş.
Kısacası NATO, İsveç sayesinde Baltık Denizi’nde büyük bir üstünlüğe kavuşacakmış.
Hiç bilmediğim denizaltılar konusunda dinlediklerimi ancak bu kadar özetleyebildim.
Terör örgütü PKK ve Kuran yakılması provokasyonlarını gündeme getirdiğimde ise ilginç yanıtlar aldım. 
Grubun en genci olan diplomatın, “PKK’nın lider kadrolarının İsveç’e girişi yasaklandı. Bazılarının elindeki İsveç pasaportları alındı. Örgüt yanlısı derneklerin banka hesaplarına kontrol getirildi. Para transferleri izleniyor ve şüpheli durumlarda müdahale ediliyor. İsveç’in NATO üyeliğini istemeyen bazı İsveçli siyasi partilerin desteğiyle Stockholm sokaklarında Türkiye karşıtı eylem yapanlar yakın takibe alındı” değerlendirmesi çok da bilinmeyen şeyler değildi.
Terör örgütü yöneticilerinin birçoğunun İsveç’e rahatça girdiğini, kimilerinin tedavi ve ameliyat olduğunu, hatta bazılarının İsveç pasaportu taşıdığını zaten biliyordum.  
Genç diplomat, Kuran yakma eylemlerini ise Türkiye’nin tavrını sertleştirmesini isteyen PKK ve İsveçli siyasi destekçilerinin düzenlediğini savundu.
PKK yandaşlarının eylemlerini ve Kuran yakma provokasyonlarını engelleme konusunda yetersiz kaldıklarını söylediğimde ise İstanbul Başkonsolosluğunda da görev yapmış diplomat devreye girdi ve “Türkiye’de sadece Diyarbakır’da değil İstanbul’daki gösteri ve mitinglerde de PKK bayrakları, Abdullah Öcalan’ın fotoğrafları taşınıyor. Bunu çok kez gördüm” dedi. 
Tartışmayı uzatmamak için Türk polisinin bu durumlardaki müdahalesini anımsatıp konuyu kapattım. 
Eski İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde’nin, PKK/YPG'nin İsveç'te finans kaynaklarının bulunduğuna dikkati çektiği, "Finans kaynakları konusunda Erdoğan'ın bunları eleştirme hakkı var. Bu, Erdoğan'a İsveç'in terörist olarak sınıflandırılan PKK'dan gelen tehdidi ciddiye almadığını eleştirme hakkı da veriyor" açıklaması da Türkiye’nin kaygılarındaki haklılığını ortaya koyuyor.
Yine de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dakika sürprizleri dikkate alındığında, Viniulis zirvesi sırasında ya da öncesinde İsveç’in NATO üyeliğinin açıklanabileceği ihtimali de dışlanmamalıdır. 
Zirvenin önemli konularından Ukrayna’nın üyeliği hakkındaki gelişmeleri ise New York Times gazetesinin Pentagon ve Dışişleri muhabirliğini yapan arkadaşım Richard’a sordum. 
Amerikan gazeteciden kısa ve öz bir yanıt aldım.
Richard’a göre, “Ukrayna’nın üyeliği 2024’de Washington’da yapılacak NATO Zirvesinde değerlendirilecek. NATO’nun 75. Yılı kutlamaları kapsamında yapılacak zirve Başkan Bıden’ın son zirvesi olacak. Orada karara varılamazsa büyük sıkıntı doğacak. Çünkü 2024’de Başkanlık seçimi var ve Trump büyük olasılıkla geri dönecek. Trump gelince Ukrayna’nın bırakın NATO üyeliğini askeri yardım alması bile tehlikeye altına girecek.”
Bunca laf ettin, İsveç konusunda şahsi düşüncen ne diyenlere, “Türkiye çıkarları doğrultusunda süreci fena yönetmedi ve Zirve öncesinde İsveç’i onaylarsa kimse şaşırmasın” yanıtını veririm. 
Unutmadan bir söz de NATO üyesi ülkelere söylemek lazım. 
Türkiye’yi, İsveç’in üyeliğini geciktirmekle suçlayan ülkelerin sayısı arttı. 
Bu ülkeler bir de İsveç’e dönüp “NATO üyeliğini gerçekten istiyorsan, Türkiye’nin kaygılarını neden dikkate almıyorsun?” diye sormalıdır.
Her fırsatta Türkiye’ye eleştiri yağdıranlara, diklenenlere sırtını dayayarak, üyeliği bekleyen İsveç ise eski Dışişleri Bakanı Ann Linde’nin, "Türkiye'nin maruz kaldığı terör saldırılarını ciddiye almadık" itirafını tekrar tekrar okumalıdır.

evrengurbuz25@gmail.com