Türkiye’de siyaset ne yazık ki ağır eleştiri, yorum, değerlendirme, hakaret, iftira, yalan gibi kavramların iç içe kullanıldığı, dezenformasyonun ve linç kültürünün egemen kılındığı bir anlayışla konuşuluyor.
Bunun son örneğini, Meral Akşener’in 6’lı Masa hakkında, 3 Mart’ta yaptığı açıklamanın hemen ardından Akşener’e yönelik linç kampanyasının başlatılmasıyla gördük.
Geçtiğimiz 3 Mart gününe kadar Meral Akşener’i yere göğe sığdıramayanlar, bugün ona eleştiri sınırlarını aşan, ağza alınmayacak laflar ediyor.
Meral Akşener’i ekranlarından öve öve bitiremeyenler, şimdi onu Saray’dan para almakla suçluyor.
Daha düne kadar Akşener için ‘Değişimin en önemli mimarlarından’ tanımlamasını yapanlar, bugün onu Saray’ın payandası olmakla itham ediyor.
Meral Hanım ile röportaj yapmak, programa davet etmek için takla atanlar, bugün onun aleyhinde konuşacak ve adının altında siyasal iletişim uzmanı, siyaset bilimci, gazeteci, akademisyen yazanları ekranlara sıkış pıkış dolduruyor.
Altılı Masa kurulduğu günden itibaren Meral Akşener’e ‘Demokrasi meleği’ diyenler şimdi onu demokrasiye ihanet ile suçluyor.
İstanbul Sözleşmesini her fırsatta savunan Akşener için ‘Tüm övgüleri hak ediyor’ diyenler, şimdi onu, ‘Bu kadın var ya bu kadın’ diye başlayan cümlelerle aşağılıyor.
Meral Hanımın konuşmalarını, mesajlarını yayınlayıp, ‘Erdoğan’a çok sert çıktı, kafa tuttu. Helal olsun delikanlı kadın’ yorumlarını yapanlar, bugün onu gömmek için her türlü mezarı kazıyor.
Daha düne kadar ekranlarından, Akşener’in halktan çok büyük ilgi gördüğünü, çok sevildiğini söyleyenler, şimdi ellerine 500 TL verdikleri zavallılara, kameralar önünde ‘Sana güvenmiştik, sattın bizi, yazıklar olsun sana Meral Akşener’ diye bağırtıp, 100’er TL verdiklerine de alkışlattırarak algı operasyonu çekiyor.
Kısa süre öncesine kadar Meral Hanım için ‘Altılı Masanın saygın Genel Başkanı’ ifadelerini kullananlar, bugün onun geçmişini didikleyip, ‘Şunu da satmıştı, bunu da satmıştı’ diyebiliyor.
Altılı Masa, 5’li Masaya dönüşmeden önce Meral Akşener’i ‘Dobra ve çok cesur konuşuyor’ diye övenler, planları bozulunca onu ‘Kaba, çirkin, hakaret içerikli’ konuşmakla suçluyor.
Yaklaşık 20 yıldır her seçim öncesi ‘Bu kez AKP gidiyor, kazanıyoruz’ palavrasını ısıtıp ısıtıp halka yedirenler, önceliği parti içi iktidarlarını korumaya verenler, olası yenilgi için şimdiden Meral Hanım’ı suçlu ilan ediyor.
Peki Meral Akşener’in suçu ne?
Yanıt çok net: başından beri ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında kazanacak aday’ diye ısrar etmesi.
3 Mart’tan beri çıldırmış gibi Akşener’e saldıranlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu seçimde yenilmesini istemiyor muydu?
Tek dertleri bu seçimi kazanmak değil miydi?
Öyleyse ‘Kazanacak aday’ diye başından beri kibarca dil döken Meral Akşener’i gömmek için seferberlik ilan etmek niye.
Saray ile iş birliği yapmakla suçladıkları Meral Akşener’i gömmeye soyunmuşlara soruyorum:
“Seçim kazanması şüpheli Kılıçdaroğlu’nu öne sürerek, aslında siz Saray’a hizmet etmiş olmuyor musunuz?”
Bu son soruyu, ekranlara inci gibi dizdiğiniz siyasal iletişim uzmanlarınıza, siyaset bilimcilerinize, akademisyenlerinize, gazetecilerinize, istediğiniz gibi konuşacak siyasilerinize bir zahmet sorun.
Ayrıca Kılıçdaroğlu’nun nasıl kazanacağını, partiden tekrar tekrar para almak için ‘fake’ anketler yapan kamuoyu araştırma şirketlerinize de sorun.
Hepiniz de biliyorsunuz ki Kılıçdaroğlu’nun adaylığı büyük bir kumardır.
Ama olsun Kılıçdaroğlu kaybedince bahaneniz hazır.
“Meral Akşener, 6’lı Masayı Saray’a satmasaydı, seçimi kaybetmezdik” diyecekseniz değil mi?
Meral Hanıma saldırmakla görevlendirilmiş hakaret korosuna bir önerim olacak.
Her ne kadar Paris Üniversitesinde bitirdiğim bölümlerden biri Siyaset Sosyolojisi olsa da belli ki siyasetten sizin kadar anlamıyorum.
Ama siz üstatlara naçizane bir uyarı yapacağım.
Bu seçimin ikinci tura kalma ihtimali de var.
İşte o zaman Meral Akşener ve İyi Parti’nin kapısını hangi yüzle çalacaksınız?
Bence dilinizin frenine basmaya başlasanız iyi olur.
Ama yine de merak etmeyin, bir yıldır yere göğe sığdıramadığınız, sonrasında da zincirden boşanmışçasına saldırdığınız, saldırttığınız Meral Hanım gerekeni yapar ve sizi utandırır.
Eminim ki o zaman geldiğinde söylediğiniz, yazdığınız her şeyi bir anda unutur, hiçbir şey olmamış gibi davranırsınız.
Akşener’e saldıran ve dezenformasyon alanında ustalığını ispatlamış kesimlere, Lütfi Ömer Akad’ın 1949 yapımı ‘Vurun Kahpeye’ adlı filmini izlemelerini öneririm.
Neden mi?
Filmdeki kadın öğretmeni linç eden yobazlara benzemeyin diye.
Meral Akşener’i eleştirmek herkesin hakkıdır.
Bundan kimsenin şüphesi yok.
Ama eleştiri kisvesi altında dezenformasyon yapmak, hakaret etmek, iftira atmak, yalana dolana başvurmak kimseye hak değildir.
Herkes önce kendine ve Altılı Masaya paralel toplantılara baksın.
Ne demek istediğimi anladığınızı sanıyorum.
Keşke biraz ayarınız olsaydı diyeceğim, ama sizin için ya her şey siyah ya da her şey beyaz.
Sizde ikisinin ortası yok.
Meral Akşener örneğinde olduğu gibi, göklerin çıkardığınızı bir anda yerin dibine batırırsınız.
Hatırlayın Muharrem İnce, maddi olanakları sınırlı insanlarla, arkadaşlarıyla Memleket Partisini kurduğunda da uzun bir süre, ‘Saray’dan para aldı’ iftirasını atmıştınız.
Ama bunu kimse yutmadı ve hele İnce’yi tanıyanlara hiç yutturamadınız.
Ayrıca tekraren hatırlatayım, olur da Kılıçdaroğlu ikinci tura kalırsa Muharrem İnce’nin, Memleket Partisi’nin kapısını hangi yüzle çalacaksınız?
Dolayısıyla artık ‘Saray’dan para aldılar’ plağını değiştirin, çünkü dinleyen kalmadı.
Unutmayın, Erdoğan karşısında aldığı seçim yenilgileriyle Guinness Rekorlar kitabına girmesi muhtemel Kılıçdaroğlu’nun adaylığındaki ısrarınız için birileri de size ‘Saray’dan para aldılar’ diyebilir.
Bu yazı nedeniyle sosyal medyada bir kez daha linç edileceğim.
Linçten beslenen vahşilere bir katkım olacaksa ne mutlu bana.
evrengurbuz@gmail.com