Deprem felaketini Twitter’dan değil sahada anlamak

Gürbüz Evren

Önce şu cümleyi hatırlatarak başlayayım:
“Yangın söndürmek için buradayız, yangından mal kaçırmak için değil.”
İşte bu sözler ‘Devlet Aklı’ denilen değerin yansımasıdır.
Bu depremler sırasında duyduklarımız bize devlet aklının birçok siyasi de olmadığını göstermiştir.
Şimdi yazıya başlayalım.
Türkiye’yi vuran depremlerin yol açtığı yıkımı anlayabilmek için özellikle Kahramanmaraş, Hatay ve Adıyaman’ı görmek gerekir. 
Hollywood filmlerinde, bir nükleer savaşın ya da kıyamet dedikleri olayın ardından kamerayı yanmış, yıkılmış kentlerin üzerinde gezdirerek korkunç durumu anlatmaya çalışırlar.
Benim deprem bölgesinde gördüklerim ise Amerikan filmlerindeki dehşet manzaralarından daha kötü. 
Deprem fırtınasının yaşandığı bu korkunç ortamda insanın içini ısıtan, moralini yükselten güzellikler de var. 
Türkiye’nin hemen her noktasından gelmiş yardım ekipleri tam bir dayanışma içinde sahada görev yapıyorlar.
Her siyasi partiden belediyeler, sivil toplum örgütleri, devlet kurumları, asker, polis ve gönüllüler alana yayılmış büyük bir özveriyle çalışıyorlar.
Bu insanlar arasında başta Twitter olmak üzere sosyal medyadaki acımasızlık, partizanlık ve sınır tanımaz radikallik, düşmanlık yok.
Deprem bölgesinden çok uzaklarda, masa başı tahriklerine soyunmuş klavye tetikçisi kent soylu küçük burjuvaların sosyal medya üzerinden piyasaya sürdüğü bitmek tükenmek bilmez iddialarıyla kimsenin uğraşacak hali yok.
Orada her görüşten insan el ele omuz omuza felakete karşı savaşıyor.
Sahada, sadece nasıl yararlı olabilirim düşüncesi hâkim. 
Yaşadığınız metropole döndüğünüzde ise Amazon ormanlarının bile medeni kalacağı Twitter’ın vahşet ötesi ortamına düşünce ayrı bir dünyada mı yaşıyorum sorusunu soruyorsunuz. 
Deprem bölgesinde tek derdiniz temiz bir tuvalet bulmak oluyor.
Her yere seyyar tuvaletler kurulmuş.
Ancak temizlik için görevlendirilmiş kimse olmayınca tuvaletler hizmet vermekten çıkmış ve açtığınız kapıdan asla içeri girmek istemiyorsunuz.
İşte orada temiz bir tuvaletin günlük hayatınızdaki önemini anlıyorsunuz.
Neyse ki Türk Silahlı Kuvvetleri var.
Yaptıkları her iş gibi kurdukları tuvaletler de bakımlı ve temiz.
Depremlerin vurduğu Türkiye’ye dünyanın dört bir yanından arama ve kurtarma ekipleri geldi. 
Bu ekiplerin üyeleri büyük bir özveriyle çalıştılar, Türk kurtarma ekipleriyle ve depremzedelerle bütünleştiler. 
Uluslararası dayanışmanın en güzel örneklerini sergilediler.
Adıyaman’da görevli Cezayirli kurtarma ekibinden Noreddine, enkazın çevresinde toplananlarla diyalog kurmaya çalışıyordu. 
Arapça ve Fransızca derdini anlatmaya uğraşan Noreddine’e yardım etmek için araya girdim ve ne olduğunu sordum.
Noreddine, Adıyaman halkının kendilerini çok sevdiğini, sürekli olarak ekibe çorba, çay, yemek, içecek getirdiklerini söyledi.
Yıkılmamış evlerde yaşayanların ise kendilerini uyumak, dinlemek ve yıkanmak üzere davet ettiklerini anlattı.
“Görev yerimiz enkazlardan ayrılamayacağımızı, hayat kurtarmak için seferber olduğumuzu ve her saniyenin büyük önem taşıdığını anlatmaya çalışıyorum. Ama dil sorunundan dolayı anlaşamıyoruz” diyen Noreddine çok anlamlı bir örnek verdi.
Cezayir ekibinin motivasyonu, Kuran’daki “Bir insanı kurtaran tüm insanlığı kurtarmış olur” ayetinden aldığını vurgulayan Noreddine, lütfen bunu çevrede toplananlara söyleyin ki, sessiz kalsınlar ve çalışmalarımızı sekteye uğratmasınlar dedi. 
Adıyaman’ın Besni ilçesinde tanıştığımız Polonyalı kurtarma ekibinin üyelerinin sözleri de çok anlamlıydı. 
Adı Andrejz olan yetkili, “Biz madencilerin ülkesinden geliyoruz. Hatta bir devlet başkanımız da (Lech Walesa) madenciydi. Ekibimiz deprem olan ülkelerde birçok can kurtarmıştır. Kurtarma işini en iyi madenciler bilir. Ama Türk madencilerin çalışmalarına da şahit olduk. İnanılmaz derecede başarılılar. Hatta en az Polonyalı madenciler kadar başarılılar” dedi.
Adını not etmeyi unuttuğum bir diğer Polonyalı ise depremzedelerin kendilerine gösterdikleri yakınlıktan çok etkilendiklerini söyledi.
“Sadece yakınlarını değil her şeylerini kaybetmiş bu insanlar, kendilerine verilen kumanyaları yemeyip bize taşıdılar. Soğuk havadan etkilenmemiz için sürekli sıcak çay getirdiler. Biz de enkaz altından daha çok insanı kurtarmak için elimizden geleni yaptık” diye konuştu.
Hatay’daki arama kurtarma çalışmalarına katılan Fransız ekibi ise deprem bölgesinde geçirdikleri süre içinde kendilerinde oluşan düşünceyi “Biz Türklerle aslında dost olduğumuzu anladık. Bu felaket ortamında bile o çok duyduğumuz Türk misafirperverliğini, kendilerine verilenleri bize taşıyanlar sayesinde yaşadık” sözleriyle anlattı.
Hatay’da çok sempatik bir kurtarma ekibiyle karşılaştım. 
Vietnam ordusunun askerlerinden oluşan bu ekip hemen herkesten büyük ilgi gördü. 
Halkın ilgisinden çok memnun olan Vietnamlı bir subay ile sohbet ettim. Nguet adlı subayın, “İlk kez ülkemizin dışında bir kurtarma görevi yapıyoruz. Bunun Türkiye’de olması bizim için çok anlamlı. Vietnam ordusunun subay ve asker eğitiminde örnek gösterilen orduların başında Türk ordusu gelir. Türk asker ve subaylarıyla kalıcı dostluklar kurmak, Türkiye’ye yardımcı olmak istiyoruz” sözlerini anlamlı buldum.
Hatay’da tanıştığım İtalyan kurtarma ekibindeki itfaiyeciler depremzedelerin kendilerine gösterdiği ilgi, saygı ve sevgiyi birkaç kez dile getirdiler. 
La Repubblica adlı İtalyan gazetesinden editör Donato, kurtarma ekibi ve kendisini çok şaşırtan bir konuyu anlamaya çalıştıklarını söyledi.
Bu konuda kendilerini aydınlatmamı isteyen Donato, “Müteahhitlerin Türkiye’de siyasi partileri finanse ettikleri doğru mu?” diye sordu.
Bir şeyler söyleyecektim ki, yanındaki İtalyan itfaiyeci, “Müteahhitlerin belediye başkanı belediye meclis üyesi olduğu da doğru mu?” diye sordu.
Biraz durakladım ve vereceğim yanıt için zaman kazanmaya çalıştım.
Bu sırada enkazdan bir yaşam işareti alındığı söylenince herkes dikkatini oraya verdi ve ben de o zor soruları yanıtlamaktan kurtuldum. 
Ama Ankara’ya dönüşümde bu yazıyı bitirmeye çalışırken İtalyan gazeteci Donato’dan bir WhatsApp mesajı aldım.
Enkaz başında yanıtını veremediğim soruları bu kez yazılı olarak yöneltiyordu.
Sizce bu sorulara ne yanıtlar vermiş olabilirim?   
Sahada olmak depremzedelerle, kurtarma ekipleriyle, gönüllülerle, görevlilerle, sağlıkçılarla, asker ve polislerle tanışmak, sohbet etmek bugüne kadar anlayamadığınız ne varsa hepsini anlamanızı sağlıyor. 
Sosyal medyanın bilgi kirliliğinden uzakta bizzat olayın içinde olmanın avantajını yaşıyorsunuz.
Kuran okuyan Çinli kurtarma ekibi üyesinin videosunun kimsenin kolay kolay bilemeyeceği bir gerçeği sakladığını, Adıyaman’da insanların enkazdan canlı çıkarılması sırasında Allahuekber diye tekbir getirilmesinin nedenini (dinle ilgili değil), ‘Ölü sayısı çok fazla, ama gizliyorlar’ iddiasının hangi cehaletten kaynaklandığını, ‘İspanyol ekip, kepçeler devreye girince gitti’ haberinin asılsızlığını ve şahit olduğum birçok olayı yazmak isterdim.
Ayrıca depremin hemen ardından bölgedeki birçok karargâh komutanının Ankara’dan emir beklemeden inisiyatif alarak, halka yardım etmek için en fazla 20 dakika içinde askerlerini sahaya indirdiğini de yazmak isterdim.
Yazdıkça uzuyor. Artık bir başka sefere diyelim. 
Sonra ki yazıda özellikle ölü sayısına ilişkin az bilinen gerçekleri yazacağım.
Başladığım sözlerle bitireyim:
“Yangın söndürmek için buradayız, yangından mal kaçırmak için değil.”