Türk-Amerikan balosunda mükemmel fırtına; galaya o gelirse FBI da bu salonda olur mu?

Ertuğrul Özkök

Dün akşam New York’ta ünlü Plaza Otel’in balo salonunun önündeyiz.
Birazdan “Amerikan Türk Cemiyeti”nin yıllık balosu başlayacak.
Bu balonun cemiyet tarihinde özel bir yeri olacak.
Çünkü Cumhuriyet’in kuruluşunun 100’üncü yılı kutlanacak.
Gelen kadın misafirlerin çoğu kırmızı elbise ve tuvalet giymiş.

Baloya 24 saat kala patlayan iki olay

Balonun başlamasına 24 saat kala yöneticilerin önüne öyle iki problem geliyor ki, olayı ABD medyasının ve FBI’ın ilgi odağı haline getirebilirdi.
Cemiyetin balolarını bilen bir gazeteci olarak, yöneticilere hakim olan stresi seziyorum.
Ancak bu iki olayı anlatmadan önce gece hakkında biraz bilgi vereyim. Yani baştaki sorun, gecenin başarısının önüne geçmesin.
Çünkü çok güzel bir 100’üncü yıl balosu oldu.
“The American Turkish Society” (Amerikan Türk Cemiyeti) iki devletin de karışmadığı tamamen bağımsız bir kuruluş.
Tamamen gönüllü esasına göre kurulmuş.
Tamamen bir sivil toplum kuruluşu olması ona bazı avantajlar sağlıyor…
Devlet yardımı almıyor ama her iki ülkenin her alanda en etkili ve en şöhretli isimlerine de kapılarını daha kolay açıyor…

Suzan Sabancı Dinçer, Linda Wachner

İki başkan da kadın olunca krizler daha kolay çözülüyor

Cemiyetin önemli bir özelliği iki başkanının da etkili ve çok tanınmış iki kadın olması…
Türk Eş Başkan, Akbank Yönetim Kurulu Başkan Suzan Sabancı Dinçer
Amerikalı Eş Başkan ise Ahmet Ertegün Vakfı’nın başkanı Linda Wachner.
Bu yılki galaya çok özel hazırlandılar.
Geceyi ayrıntıları ile anlatacağım ama önce 24 saat kala ortaya çıkan iki sorunu ve nasıl çözüldüğünü anlatayım.

Suzan Sabancı ve Büyükelçi Murat Mercan

İki Türk büyükelçi geliyor, hangisi hangi masaya oturacak?

Sorunların daha küçüğü şuydu.
Bu yıl galaya Türkiye’nin ABD’deki iki temsilcisi de katılıyor.
Biri Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Murat Mercan
Öteki ise Türkiye’nin Birleşmiş Milletler nezdindeki Daimi Temsilcisi Sedat Önal
Tabii geceye iki temsilcinin de katılması ortaya şöyle bir sorun çıkarıyor…
İkisi arasında nasıl bir protokol uygulanacak?
Konu diplomasi olunca tabii ki protokol de aşırı önem kazanıyor.
Kim başkanın masasına oturacak, kim daha önde görülecek?
Buradaki sorun daha çok yönlüydü.
Birinde Birleşmiş Milletler gibi bir dünya örgütü....
Öteki ise bir ülkedeki temsilci…

Türkiye’den iki kişiyi arayıp görüş soruyorum

Galaya 24 saat kala bu sorunu öğrenince, tabii ki gazeteci olarak bilgi almak için iki kişiyi aradım.
Biri Hürriyet yazarı Sedat Ergin
Yıllarca Hürriyet’te önümüze çıkan her protokol sorununu çözen en monşer meslektaşımız..
Öteki ise Türkiye’nin eski BM temsilcilerinden Volkan Vural
İkisinden de gelen cevap aynıydı…
“İkisi eşit organizasyon. Ancak konu hangisinin yetki alanına giriyorsa ona öncelik verilmeli. Balo daha çok ikili ilişkilere ait bir olaysa öncelik Washington Büyükelçiliği’nindir ama BM çerçevesinde ise Daimi Temsilci’nindir.”
Ancak her ikisini de şu görüşte birleşti:
“İkisine eşit bir yer verilmesi daha şık olur.”

Cemiyetin iki kadın eş başkanı olunca mesele çözülüyor

Başka bir kuruluşta olsa çözümü çok zor bir durum.
Ama Cemiyet’in bir avantajı var. İki eş başkan olduğunu için çözümü kendiliğinden geliyor…
Washington Büyükelçisi, Suzan Sabancı Dinçer’in; BM Daimi Temsilcisi de Amerikalı Eş Başkan Linda Wachen’in masasına oturdu.
Ancak ikinci sorun o kadar basit değildi.
Dediğim gibi, bütün Amerikan medyasının ve FBI’ın gözünü oraya dikmesine yol açabilirdi.

Cipriani’de konuşan Başkan, plaza davetli listesinde de var

Patlayan asıl büyük sorun şuydu:
New York Belediye Başkanı Eric Adams da geceye katılır mı?
Galaya 24 saat kala “mükemmel fırtına” patladı…
Eric Adams, Türkiye’ye dostluğu ile tanınan bir belediye bakanı.
Gerçek anlamda bir Türkiye dostu.
Beşiktaş taraftarı olarak bile biliniyor.
Daha iki hafta önce Türkiye’nin New York Konsolosluğu tarafından yapılan 29 Ekim balosuna katılmış, hatta konuşma bile yapmıştı.
Hatta o gün Türk Konsolosu ile bayrak çekme töreni bile yapmışlardı.
O sıralarda “Seçim kampanyasına iki Türk şirketinin yaptığı yardım” haberleri medyaya yansımıştı.
ABD’de siyasetçilerle ilgili sık rastlanan bir durumdu.
Belediye Başkanı, geçmişte de Amerikan Türk Cemiyeti’nin galalarına katılıyordu.

Galaya 24 saat kala New York Post’ta patlayan haber

Ancak galaya 24 saat kala asıl olay patladı.
New York Post gazetesi, “FBI’ın, Başkan’ın bir başka ilişkisini daha araştırmaya başladığını” yazıyordu.
Konu New York’ta inşa edilen Türk Evi binasıydı.
Habere göre, Belediye Başkanı Türk Evi’nin inşaatını kolaylaştırıcı bazı girişimler yapmıştı.
FBI, Büyükelçi ile Türkiye’nin New York Başkonsolosu’nun bazı e-mail yazışmalarını da bulmuştu.
Yani olay bir seçim bağışı olmaktan çıkıp, yolsuzluk ve rüşvet olayına dönüşüyordu.

Başkan galaya katılamayacağını bildirince sorun çözülüyor

Belediye Başkanı bu galaya gelirse, yazışmaları ortaya çıkan Başkonsolos da orada olacaktı.
Tabii ki bu durum hem FBI’ın hem medyanın ilgisini bu galaya çekecek ve 100’üncü yıl kutlaması bundan etkilenebilecekti.
Neyse ki 24 saat kala ortaya çıkan sorun kendiliğinden halledildi.
Belediye Başkanı Adams, galaya katılamayacağını bilirdi.
İnşallah bu Türkiye dostu sempatik Başkanı gelecek yıl yine baloda görürüz.
Önceki akşam katılabilseydi, Beşiktaş’ın eski başkanı Serdar Bilgili ile güzel bir Çarşı sohbetine tanık olabilirdik…

Galataport Katarlılara satılıyor mu? İşte cevabı

Bu arada Serdar Bilgili’ye Galataport’un satışı konusunda çıkan haberleri sordum.
“İlgilenen yatırımcılar var ama görüşme diye bir şey yok” dedi. Buna karşılık Bodrum’daki Aman Oteli’nin satışı için bazı görüşmeler başlamış.
Girişteki sorunu böylece anlattıktan sonra, şimdi bu şahane geceyi biraz daha ayrıntılı anlatabilirim.

Suzan Sabancı Dinçer’in giydiği tek omuzlu tuvalet..

Ay yıldızlı elbiseyi Michel Obama’nın modacısı hazırladı

Konu cumhuriyet ve Türkiye olunca tabii ki salona hakim renk kırmızıydı.
Girişte ilk dikkatimi çeken şey bu oldu.
Özellikle de Suzan Sabancı Dinçer’in giydiği tek omuzlu tuvalet...
Sol yakasında parlak pullarla yapılmış ay yıldız elbiseye çok farklı bir özellik kazandırmıştı.
Fashion tutkunu olduğum için tabii ki tasarımcının kim oluğunu merak ettim.
Geçen yıl Sabancı’nın elbisesini Lübnanlı tasarımcı Elie Saab dikmişti.
Bu yılkini Naeem Khan yapmış.
O da Hint asıllı Amerikalı bir tasarımcı.
Onu yıllarca Michel Obama’ya yaptığı elbiselerden tanıyorum.
Gece için özel olarak tasarlanmış ve dikilmiş.

Gecenin platin ve altın finansörleri kim?

Amerikan Türk Cemiyeti, tamamen sivil bir kuruluş olduğu için bu geceleri de tamamen sponsorlukla ve masaların satışlarıyla finanse ediyor.
Üç tür finansör var:
Platin finansör.
Platin, yani en yüksek katılımı yapan sponsorlar arasında sadece Suzan Sabancı Dinçer ve Akbank var.
İkinci kategori altın finansör.
Orada da 4 isim görüyoruz. Esas Holding ve Kerem Kamışlı, Amerikalı yatırımcı Linda Wacher, RPD Fon Yönetimi Ahmet Okumuş, Siera Nevada Corporation.

Gümüş sponsorlar masalara kaç para verdi?

Bunun altında da gümüş sponsorlar bulunuyor.
Gümüş sponsorların sayısı 24’tü…
Bunların çoğunluğu Türk.
Platin ve altın sponsorların yaptığı katkının ne olduğunu öğrenemedim.
Gümüş sponsorların ödediği parayı ise iki eş başkanın dün sabah donörlere gönderdiği teşekkür mektubundan öğrendim.
İki “gümüş masa” için 40 bin dolar ödeniyormuş.

Ertuğrul Özkök, Suzan Sabancı Dinçer, Mehmet Y. Yılmaz

Organizasyon Jennifer Lopez, orkestra George W Bush

Gecenin organizasyonunu, Jennifer Lopez’in düğün organizasyonunu yapan Colin Cowie yaptı.
Cemiyet’in galalarında en sevdiğim şeylerden biri gelen orkestralar.
Seçimi kim yapıyorsa gerçekten çok iyi orkestralar geliyor.
Bu yılki Jordan Kahn Orkestrası’ydı.
George W. Bush’un aile davetinde çalmış bir orkestra. Fortune ve People dergilerinde sık sık rastlıyorum. Celebrity davetlerinin aranan orkestrası.

Şehnaz Sam’da Onuncu Yıl ve İzmir’in Dağları

Ama bu yıl bir sürpriz vardı.
Türkiye’den Şehnaz Sam davet edilmiş.
Harika Türkçe ve İngilizce şarkılar söyledi.
Gecenin zirvesi ise Şehnaz Sam’ın gece kapanırken söylediği Onuncu Yıl ve İzmir’in Dağları marşları oldu.
Bir kere daha gördüm ki, bu iki marş Türkiye’de cumhuriyetin sivil kutlamalarının halk marşları haline gelmiş.
Zengin, orta sınıf, yoksul fark etmiyor…
Millet olarak söyleyebildiğimiz ortak nadir şarkılardan ikisi de.

Bir yemekteki Türk damgasını nereden anlarsınız?

Bu yıl katılım rekor seviyedeydi.
380 davetli vardı.
Bunların 200’ü Amerikalıydı.
Yani başka Türk toplantıları gibi Türkün Türke konuştuğu bir davet olmadı.
Ama şurası kesin ki, gecedeki ağırlık yine Türkiye’dendi.
Menü şöyleydi:
Milan usulü bakla risottosu.
Izgara file minyon, patates graten, küçük kuşkonmaz, balzamikli soğan halkaları.
Nar sorbesi ve fıstıklı baklava.
Şarap menüsü Fransa’dandı.
Beyaz Sauvignon blanc. Domaine Paul Buisse, Touraine.
Kırmızı pinot noir, Bouchard Pere&Fils, Bourgogne.
Bir menüde kimin ağırlığı olduğunu en iyi öğreneceğiniz şey etin pişme derecesi oluyor.
Fileminyon tam Türk usulü fazla pişmişti.

Türk diplomasisinde devrim: Cipriani’de 29 Ekim daveti

Tabİi gazeteci olarak masalar arasında dolaştığınız zaman çok ilginç şeyler de öğreniyorsunuz.
Bu yıl, New York’taki Türk toplumu arasında en çok konuşulan konu Türk Konsolosluğu'nun düzenlediği 29 Ekim daveti olmuş.
Haklılar da…
Çünkü konsolosluk bana göre diplomasi tarihimizde bir devrim yapmış.
Daveti Cipriani’de düzenlemiş.
Ancak bu sıradan bir Cipriani değil.
Nehir kenarında Pier’de açılan yeni Cipriaini Otel’in balo salonunda..
Şu an New York’un en konuşulan mekânı burası.
Duyduğuma göre otelle birlikte 250 milyon dolara mâl olmuş.
İçinde büyük balo salonu dışında harika bir restoranı, lounge ve caz barı var.
Konsolosluk daveti işte burada vermiş.
Bin 500’den fazla davetli katılmış.
Muazzam bir davet olmuş yani.
Tabii merak ettim; Dışişleri’nin böyle bir olaya bu kadar bütçe ayırması mümkün değil.
Yine diplomasi tarihimizde bir ilk olarak sponsor bulmuşlar.
Kutluyorum Büyükelçiliği ve Konsolosluğu bu vizyonu için…

İki büyükelçiden biri smokinli, öteki ise kırmızı kravatlı

Amerikan Türk Cemiyeti’nin balosunun merak edilen konularından biri de Washington büyükelçisinin smokin giyip giymeyeceğiydi.
Dün akşam masalara baktım.
Washingtoh Büyükelçimiz Murat Mercan her zamanki gibi yine smokin giymemiş.
Papyon yerine kırmızı kravat takmayı tercih etmiş.
AKP kanadından, yani siyasi kanaldan gelmiş büyükelçi olduğu için Erdoğan geleneğini devam ettiriyor.
BM Daimi Temsilcimiz ise diplomatik kariyerden geldiği için smokinliydi.

Gecenin en çapkın davetlisi ve geniş bir sevgili listesi

Biraz da seviyeli magazin yapalım.
Amerikan Türk Cemiyeti tamamen sivil bir kuruluş olduğu için davetli yelpazesi de çok geniş ve renkli oluyor.
Şöyle etrafa bir baktım. Mesela ünlü film direktörü Julien Schnabel’in oğlu Vito Schnabel vardı.
Onu People ve Fashion dergilerinden biliyorum.
Çıktığı kadınları alt alta yazarsam siz de anlasınız:
Heidi Klum, Elle Macpherson, Liv Tylor, Demi Moore…
Bir de Johnny Depp’le davası dolayısıyla artık çok iyi tanıdığımız Amber Heard…

Bernard Arnault’un baş dekarötürü davette

Fashion dünyasından iyi tanıdığım Peter Morino da davetliler arasındaydı.
Lüks markaların en önemli iki patronundan biri olan Bernard Arnault’a çok yakın bir insan.
Tiffany, Peninsula, Dior ve Chanel gibi büyük markaların en üst dekoratörü.

Trump’a karşı ifade veren avukat gecenin siyasi yıldızı

Tabii geçen yıl olduğu gibi bu yıl da gecenin en ilgi çeken isimlerinden biri olan, New York’un en ünlü avukatlarından Michael Cohen de oradaydı.
Bugünlerde Trump’a karşı ifade veriyor.
Duyduğuma göre gala gecesi CNN konuk olarak davet etmiş ancak o Amerikan Türk Cemiyeti’nin gecesine gelmeyi tercih etmiş.
Bu da gecenin fısıltısıydı.

Davetliler arasında Kardashian’ların ünlü mücevhercisi de var

Kardashian’ların en çok tuttuğu saatçi ve mücevherci Jacop&Co’nun patronu da davetliler arasındaydı.
Benim masamda Dr. Mehmet Öz de vardı. Biraz yaşlanmış ama yine fit.


Senato seçimini kaybettikten sonra bütün ağırlığını artık “Iherb” adı altında kurduğu sağlıklı ürün pazarlama işine vermiş,
(*) Omar Hernandez: NYC nin en önde kulüp yöneticilerinden Omar Hernandez de benimle aynı masadaydı. Gecenin after partisi onun mekânında verildi.
Gecede daha sayabileceğim çok sayıda ünlü finansçı vardı.
(*) Andrew Cohen, JP Morgan’ın en üst üç yoneticisinden biri.

Suzan Sabancı ve elbisesini diken tasarımcı Khan

İstanbul'dan gelen davetliler kim?

İstanbul’dan gelen misafirler arasında Sunset sahibi Barış Tansever ve eşi AlizeSerdar Bilgili, artık iyice Türkiyeli olan şef Carlo Bernardini, Türk tasarımcı Elif Mısırlı, Mudo’nun ikinci kuşak patronlarından Ömer Taviloğlu ve eşi HandeLüset Taviloğlu ile gazetecilerden Mehmet Y. Yılmaz, Vahap Munyar…
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim:
Amerikan Türk Cemiyeti’nin bugüne kadarki en başarılı ve renkli galalarından biri oldu.
Ayrıca Sözcü'den Rıza Canikli de gördüklerim arasındaydı.

Barbra Streisend’in 900 sayfalık kitabı üzerine sohbet

Tabii her zamanki gibi Suzan Sabancı Dinçer’in iletişim konularındaki danışmanı Ali Arıkan’ın gecenin düzenlenmesi ve son dakika sorunlarının çözümündeki katkısını da unutmamalıyım.
Ama en güzeli, onunla Barbra Streisend’in yeni çıkan 900 sayfalık kitabı hakkındaki sohbetimizdi.
Fihristi olmayan kitabı okumuş.
Önümüzdeki günlerde onu da yazarım.
Ali’yle müzik ve sinema konuşmak her zaman çok güzel.