Bu sabah Cumhuriyet gazetesinin manşetinde Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “14 Mayıs sonrası 100 Günlük Ajandası” başlıklı haberini okurken, aklımda başka bir olay vardı.
İsterseniz oradan başlayayım.
DÜN 93 YAŞINDA
BİR KADIN ÖLDÜ
Dün İngiltere’nin Surrey kasabasında 93 yaşında bir kadın sessizce bu dünyadan ayrıldı.
Adı Mary Quant’dı…
Belki bugünkü nesillerin çoğunun bilmediği bir isimdi, ama benim neslim için çok önemli bir kadındı.
Onu şöyle tanıtırsam belki hepimize daha aşina gelebilir.
“Mini eteği hayatımıza sokan tasarımcı…”
BEATLES’IN İLK PLAĞINDAN BİR YIL
ÖNCE SOKAĞA ÇIKAN MİNİ ETEK
Mini eteği ilk hangi tasarımcı yarattı tartışmalı bir konu.
Bazılarına göre Andre Courreges’di..
Ama şurası kesin ki, mini eteği genç kadınların günlük hayatına ve sokağa sokan tasarımcı kesinlikle oydu.
Yıl 1962’di…
Yani Beatles’ın ilk single plağı “Please Please Me’yi” kaydettiği 11 Şubat 1963’den bir yıl önce.
Mary Quant işte o yıl ilk mini eteğini Londra’nın King’s Road caddesindeki Bazaar adlı mağazasında vitrine koydu.
BERTRAND RUSSEL’IN ŞANTUNG
PİJAMALI KUZENİ BİR GENÇ ADAM
Öğretmen bir anne ve babanın kızıydı ve ailesi onun da öğretmen olmasını istiyordu.
O ise Goldsmith Kolejinde sanat okumayı tercih etti.
Öğrenim dalı ise “İlüstrasyondu…”
Yani çizim.
İşte o okulda Plunket Green isimli “Tuhaf” bir çocukla tanıştı.
Soylu bir İngiliz ailesinden geliyordu.
Bir tarafı Bedford Dükü’ne dayanıyordu.
Bir kuzeni ise ünlü filozof Bertrand Russel’dı…
Ama o Green ailesinin bütün o mavi kanlı üyelerinden farklıydı.
Mesela okula annesinin şantung pijamaları ile geliyordu.
Okulda tanıştılar ve hayatlarının sonuna kadar birlikte kaldılar.
MİNİ COOPER ARABADAN
ESİNLENEN MİNİ ETEK
İlk dükkanlarını 1955’de açtılar.
Ama onu “Beat jenerasayonunun” kült isimleri arasına yazdıran ilk tasarımı 1962’de geldi.
Aşağı yukarı aynı yıl, tarihin gördüğü belki de en büyük kültür devrimi olan “Swinging Sixties”, yanı kıpır kıpır 60’ların tarihini birlikte yazdılar.
Beatles o devrimin şarkılarını söyledi.
Maryş Quant elbiselerini dikti.
Hiç şüphesiz bir devrimdi mini etek.
Quant onu 1960’ların araba tasarımında bir devrim olan “Mini Cooper’dan” esinlenerek “Mini Skirt” olarak adlandırmıştı.
MİNİ ETEKLİ KIZLARI SOL ŞERİTE
GEÇİREN ‘YARATICI CÜRET’
“Mini etek genç kızların hayatı yaşamasında bir fast track’tır” demişti.
Yani genç insanların “Hızlı şeritten” yürümeye başlamasına yardımcı olacak bir tasarım.
Neydi bunu ortaya çıkaran duygu?
Şöyle cevap ermişti:
“Yaratıcı cüret…”
O cüret daha sonraki yıllarda Vivienne Westwood, Rıfat Özbek, John Galliano, Alexandre McQueen’leri çıkaracaktı.
1947’den beri “Dior” egemenliğindeki Paris modasını sarsacak ilk adımı belki de o atmıştı.
7 YIL SONRA TUNALI HİLMİ’DE
MİNİ ETEKLİ BİR TÜRK KIZI
Onun ilk mini eteğini vitrine koymasından, çok değil, 7 yıl sonra, ilerde eşim olacak Tansu Oral, Ankara Tunalı Hilmi Caddesi’nde mini eteği ile özgürce yürüyordu.
Ve kimse de rahatsız etmiyordu.
1972 yılında hamileyken bile çıkarmamıştı mini eteğini üzerinden.
MİNİ ETEK DEVRİMİNE BİR
SAÇ SANATÇISI KATILIYOR
Mini etek devriminin ayrılmaz bir parçası daha vardı.
Mary Quant’ın saçları…
Beatles’ın saç modelinin kadın versiyonu.
Onu da dönemin devrimci bir kuaförü, daha doğrusu saç sanatçısı Vidal Sassoon yaratmıştı.
60 YIL SONRA DAVID BOWIE’Yİ
BİR SANAT ESERİ HALİNE GETİREN ŞEY
Böylece 1960’lı yıllar devriminin çok önemli bir parçası daha doğuyordu.
Sanatçının kendisinin ve hayatı yaşama biçiminin de sanat eseri haline gelmesi.
Tıpkı, David Bowie’nin 50 yıl sonra bugün bizzat kendisinin, yüzünün, saç modelinin, giysilerinin ve duruşunun bir sanat eseri haline gelmesi.
Tıpkı Jean-Michel Basquiat’ın eseri ile bir bütün haline gelen hayatı yaşama tarzının bugün Paris’te Louis Vuitton Müzesi’nde sergilenmesi gibi…
Gerçek devrimcilerdi onlar.
İşte o nedenle bizzat Kraliçe Elizabeth’in elinde Kraliyet nişanlarının en büyüklerinde biri olan “Dame” ünvanını almıştı.
Mini eteğin ” Külliye’de “Devlet Nişanı” aldığını hayal edin…
Ben edemiyorum.
KILIÇDAROĞLU‘NUN 14’NCÜ
MADDESİNDEKİ DEVLET
İşte bunları düşünürken Cumhuriyet Gazetesi’nin bugünkü manşeti geldi önüme…
Kılıçdaroğlu’nun, güçlendirilmiş başkan seçilmesi halinde ilk 100 günde yapacaklarının listesiydi.
İçlerinden biri, en sondaki yani 14’ncü madde özellikle dikkatimi çekti.
Aynen şöyleydi:
“Kadının güvencesi devlet olacak…”
20 YIL BOYUNCA GİYİM TARZIMIZ
KONUSUNDA KİM GÜVENCE VERDİ BİZE
İşte orada durdum.
Tekrar Mary Quant geldi gözümün önüne…
Tabii ki bu maddeyi onun üzerinden yazmam sadece günün aktüel bir konusuna bağlama çabamın yarattığı bir metafor.
Elbette bugün kadının mini etekten çok da ama çok daha önemli ve hayati sorunları var.
Can güvenliği acısı var.
O nedenle güvenceyi kim verecek sorusu çok önemli.
İngiltere gibi muhafazakarlığın, geleneklerin çok kuvvetli olduğu bir ülkede bundan 60 yıl önce bacaklarının dizden yukarı 15 santimini açan bir kadınının güvencesi kimdi?
Neydi?
O günlerde Ankara’da Tunalı Hilmi Caddesi’de sevgilim Tansu’nun güvencesi kimdi neydi?
DÜNYADA GÜVENEBİLECEĞİM
EN SON KİŞİ VE CÜMLE
Son 20 yılda, önce Başbakanımız, sonra güçlendirilmiş Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın ağzından hep şunu işittik:
“Kıyafetinizin ve haklarınızın güvencesi benim…”
Dünyada güvenebileceğim en son cümle…
Aradan geçen 20 yılda ne kadar güvenebileceğimizi de gördük.
O nedenle ne başörtüsüne ne başka giyim tarzına güvenceyi kişilerden değil, başka şeylerden bekledim.
Peki o güvenceli bana devlet verebilir mi?
Verse de ben güvenmem…
Çünkü bugün “Devlet Güçlendirilmiş Cumhurbaşkanın bizzat kendisi” oldu.
Yanlış anlamayın onun kişiliği ve politikaları ile ilgili bir şey değil bu.
Bu sınırsız, hesap vermeyen, kontrolsüz yetki sağladı bunu.
“Güç yozlaştırır, aşırı güç daha da yozlaştırır” cümlesinin ispatlandığını yaşayarak gördük.
TOPLUMSAL CIS’LAR DA
14’NCÜ MADDEYE GİRMELİ
O nedenle benim güvenebileceğim şey, güçlendirilmiş devlet değil, gönüllü ve toplumsal bir mutabakat, kanunlar ve kurumlar oldu.
Bunun için de toplumsal “Cısslar”ın” oluşması lazım.
Herhangi birimiz, bu haklara dokunmaya kalktığımızda elimizin yanacağını bilmemiz lazım.
Mary Quant’ın, Beatles’ın “Yaratıcı Cüret’i” işte böyle bir toplumsal mutabakat yarattı.
O mutabakat 1968 yılı Mayıs ayında küresel bir dönüşüme yol açtı.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun 14’ncü maddeye bir de bu açıdan bakmasında yarar var.
ZOR BİR GÜNÜN GECESİYDİ
AMA SABAHI AYDINLIKTI
Aradan 60 yıl geçti ve tarihin gördüğü bu en büyük kültür devriminin yaratıcı cüretkarları artık yavaş yavaş aramızdan ayrılıyor.
Ama o devrim her geçen yıl önemini biraz daha yazıyor bu kahrolası “Popülizm çağının” mağdur demokratlarının kafasına…
O günlerde Beatles şarkısındaki gibi, “IT’s Been A Hard Day’s Night’tı..”
Zor bir Günün akşamıydı o ilk mini eteğin vitrine konduğu gün…
Ama bugün hala yaşıyor…
Söyler misiniz, milletinin ve dünyanın başına bela olan kaç popülist siyasetçi bu kadar uzun yaşayabildi…